'Tutuklular sağlık sisteminde bile tecrit altında' 2021-06-10 09:01:27 DİYARBAKIR - Cezaevlerinde sağlığa elverişli koşulların bulunmadığını, bu nedenle sağlıklı kalmanın olanaksız olduğunu belirten ÖHD’li Yusuf Çakas, tutukluların sağlık sisteminin bile tecrit altına aldığını söyledi.  Türkiye’de cezaevleri koşulları nedeniyle hasta tutukluların sayısı her geçen gün artarken, pandemi gerekçe gösterilerek, cezaevlerinde tutuklular izolasyona tabi tutuluyor. Cezaevlerinde gereken hijyen ve salgın önlemlerinin alınmaması nedeniyle birçok tutuklu koronavirüse yakalandı. Cezaevinde yaşanan hak ihlallerine her gün bir yenisini eklenirken, hiçbir önlem alınmadan süreklileştirilen ve kalabalık gardiyan gruplarınca yapılan koğuş aramaları nedeniyle tutukluların Kovid-19’a yakalanma riskini de artırıyor.    Türkiye’de cezaevleri koşulları, tutukların sağlık sorunları ve tedavilerine ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulunan Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) yöneticisi ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Hapishane Komisyonu Üyesi avukat Yusuf Çakas, cezaevlerinin sağlıksız alanlar olmaya devam ettiğini ve sağlıklı olma halinin pandemiyle birlikte dibe vurduğunu söyledi.     TOPLUMSAL SAĞLIK   Uluslararası sözleşmelere atıfta bulunan Çakas, “İfade edilen kurallar çerçevesinde cezaevlerinde bir uzman hekimin bulunması, sürekli bir uzman hekim bulunmuyorsa bile part-time çalışacak bir uzmanın olması gerekli görülür. Buna benzer düzenlemelerle cezaevlerinde, toplumdaki sağlık sistemi ile uyumlu bir sağlık sistemi geliştirilmeye çalışılır. Çizilen çerçeve çok nettir. Burada, bahsi geçen toplumsal sağlık sistemi ise tek başına hastaneler değil, hijyen, soluduğumuz oksijen, temizlik, ulaşabildiğimiz gıdadan yemeğe kadar akla gelebilecek her şey toplumsal sağlığın bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.    SAĞLIK KOŞULLARI    Türkiye cezaevlerinde koşulların her geçen gün kötüleştiğini ifade eden Çakaş, "Tutuklular havalandırmaya çıkamıyor, ışık alamayan güneş görmeyen koğuşlarda; yeterince beslenemeyen, hijyen koşullarından faydalanamayan ortamlarda kalıyor ve bu yüzden tutukluların cezaevinde sağlıklı olmasından bahsedemeyiz. Özellikle, salgın bahanesiyle sağlıklı olma hali tamamen tüketildi. Bu tüketimde ortak alan, hobiler, sohbet yani kişinin sağlıklı olmasını sağlayacak, hem fiziksel hem zihinsel tüm etkinlikler yasaklandı. Dolayısıyla cezaevleri, sağlıklı olma halinden tümden uzaklaştırarak hastalığa yakalanma odağına dönüştürüldü. Bu sebeple pandemi, iyi olmayan koşulların dibe vurmasına sebep oldu” şeklinde konuştu.    HASTALIK RİSKİ    Türkiye’de cezaevi koşulları altında sağlıklı kalabilmenin olanaksız olduğunu belirterek, “Cezaevinde bulunan herkes hastadır” diyen Çakas, “Cezaevlerinde, en küçük hastalığın birkaç yıl sonra büyük bir hastalığa dönüşme riski var. Yaptığımız tespitler doğrultusunda, 200 civarında ağır hasta tutuklu bulunuyor. Düşünün, bugün hasta tutukluların yaşamlarını yitirmesini basın yoluyla takip ediyoruz. Bu konuda yetkili mercii olan Adalet Bakanlığı’nın bir açıklaması yok. Cezaevleri doğal yapısı gereği kapalıdır ve bu konuda cezaevlerine ilişkin bilgilendirme yapılmaması nedeniyle daha da kapalı hale geldi. Bugün cezaevlerinde yaşananları kendimiz takip edip bilgi alabiliyoruz. Resmi makamlara göre, hasta tutuklu sayısı ve hayatını yitiren hasta tutuklu sayısı yok. Özellikle salgınla birlikte, hangi hasta tutukluların Kovid-19’dan, hangilerinin doğal hastalıklarından yani cezaevinde kaynaklı oluşan hastalıklardan yaşamını yitirdiğini tespit etmek imkansız” şeklinde konuştu.   İNFAZ SİSTEMİ   Türkiye’de cezaevlerinin sağlıksız olma nedeninin ceza infaz sisteminden kaynakladığını kaydeden Çakas, şunları söyledi: “Mevcut sistem içerisinde cezaevlerine yüklenen misyon çok farklıdır. Tartışmalı bir yapısı olan cezaevlerinin uygulamadaki karşılığı bambaşka bir hal alıyor. Tutukluların toplumdan kopmaması, uzaklaştırılmaması, tecrit edilmemesi gerekir ama mevcut veriler ışığında sağlık sisteminin bile tutukluları tecrit altına aldığını söyleyebiliriz. Örneğin, Diyarbakır Kampüs cezaevlerinde çift kelepçe uygulaması var. Israrla dile getirilmesine rağmen hala çift kelepçe uygulamasından nedeniyle, Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’ndeki kadın tutuklular tedavi olamıyorlar. Çünkü uygulanan çift kelepçenin insanlık onuruyla bağdaşmadığını biliyorlar ve kelepçeli tedaviyi reddediyorlar. Hastanede bile bazı doktorlar kelepçeli muayeneyi dayatıyor. Sistemin neresinden tutarsak tutalım sorunlar mevcut. Şunu farkında olmamız lazım: Yaşam hakkı, güvenliğin ve tüm hakların üstünde kutsal bir haktır ve bu hakkın gözetilmesi gerekir.”    TEDAVİ UYGULANMIYOR   Hasta tutuklulara gereken tedavi yönteminin uygulanmadığını belirten Çakas, “Tutuklular tedavi edilmiş olsaydı, Adalet Bakanlığı emin olun ki açıklama yapardı. İyi bir şey yapıldığı zaman emin olun ki reklamı da yapılır. Bu noktada ciddi bir tedavinin olmadığını en son Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nde yaşanan Kovid-19 vakalarında gördük. Kısıtlama ve kapanma nedeniyle cezaevinde sağlıkçı yoktu, kantin kapalıydı. Düşünün virüsün olduğu bir dönemde cezaevinde sağlıkçı yoktu. Ya da diğer cezaevlerinde Sıdkı Bektaş, Ergin Aktaş ya da Mehmet Emin Özkan gibi ağır hasta tutuklular somut örneklerdir. Bir oturuşta yüzlerce hasta tutsaktan bahsedebiliriz. Hastane ve tedavi boyutu aslında sağlığın sadece bir kısmıdır. Tutukluların kaldıkları odalar, gün içerisinde gördükleri güneş, oksijen, yedikleri yemekten, okudukları kitaba, izledikleri filme kadar her şey sağlığın bir parçasıdır. Çünkü sağlıklı olma hali sadece beden sağlığı değil; aynı zamanda, psikolojiktir ve ruhsaldır. Bir tutsağı kitapla, havalandırmayla sınırlı tutmak ya da bir tutsağı havalandırmada arkadaşıyla görüşüyor diye disipline tabi tutmak sağlıklı olma haline vurulan bir darbedir" dedi.    HASTA TUTUKLULAR   20 yıldan fazla cezaevinde kalan hasta tutukluların kansere yakalanma risklerinin tesadüfi olmadığını dile getiren Çakaş "Adalet Bakanlığı bu konuda sorumluluğunu yerine getirmeli ve hasta tutukluların tarafsız hekimler tarafından muayene edilmesi sağlanmalı. Meslek hastalıkları gibi cezaevi hastalıkları da vardır. Bunun en trajik yanı cezaevlerinde Adli Tıp Kurumları’nın kalamaz dediği halde tahliye edilmeyen hasta tutuklulardır. Ergin Aktaş bunun en somut örneğidir. Tahliye edilmeme gerekçesine bakıldığında toplum güvenliği ifadesi kullanılmış. Aslında bütün bunlar bu güvenlikçi politikaların yansımasıdır. Oysa esas alınması gereken, özgürlükçü, sağlıkçı, demokratik politikalardır. Cezaevinde hasta tutsaklar var, konu bu kadar net. Cezaevinde hasta tutsaklar varsa bunlara uygun koşulların yaratılması gerekiyor. Bugüne kadar tedavi edilmedikleri için 200 civarında hasta tutsak ölüm sınırında ki, biz her yıl 25-30 hasta tutuklunun ölüm haberini alıyoruz. Bu dakikadan sonra yapmamız gereken ağır hasta tutukluları bir an önce infazlarını durdurmak ve tartışmasız tahliye etmek, akabinde de cezaevlerini sağlıklı hale dönüştürmek, sağlıklı bir ceza infaz rejimi uygulamaktır" diye belirtti.    GERÇEKLİK VURGUSU   ATK ve Sağlık Kurulu raporlarının toplumsal ciddiyetinin olmadığına dikkat çeken Çakas, “Bugün Özkan’ın cezaevi arkadaşları ile görüşelim ve soralım; Mehmet Emin Özkan cezaevi arkadaşlarının yardımı olmadan cezaevinde kalabilir mi? Sağlık açısından tartışmaya açtığımız konu da budur. Böyle birinin cezaevinde kalabilmesi olanaksızdır. Ama cezaevinde kalabilir şeklinde rapor veriliyor. Bunu kabul etmek olanaksızdır. Cezaevinde kalamaz raporu verilmesi için kişinin ölümüne yakın bir süre kalması gerekiyorsa bunu da açık bir dille ifade etsinler” diye belirtti.   ALTERNATİF RAPORLAR   Cezaevindeki ağır hasta tutukluların tahliye edilmesinden sonraki sürece de değinen Çakas, “Çevremizde görüyoruz insanlar cezaevinde yatakta felçli iken, dışarıda iyi bir tedavi ile iyileşen tutuklular var ya da iyileşecek pozisyona gelebilecek hastalar var. Ya da en azından kendi kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilecek hale geliyorlar. Demek ki cezaevinde doğru bir tedavi yöntemi uygulanmıyor. Mehmet Emin Özkan Özkan (83), yaşına rağmen kelepçeli hastaneye götürülüp tedavi ettiriliyor. Burada nasıl bir tedaviden bahsedebiliriz ki. Sağlık Kurulu ve ATK raporlanın cezaevinde olan bir kişi ile cezaevinde olmayan bir kişinin aynı kıstas altında değerlendirmesinin doğru sonuç doğurmayacağını düşünüyorum. Tabipler Odasının ya da bağımsız kuruluşların alternatif raporlarının da dikkate alınması gerekiyor. Alternatif raporlar, ATK’nin verdiği raporlardan farklı sonuçlardan bahsediyor” ifadesinde bulundu.    ‘SES OLALIM'    Cezaevinde bulunan hasta tutuklulara politik değil, hukuki ve ahlaki yaklaşmak gerektiğini kaydeden Çakas, “Bir şehir hastanesinde siyasi bir tutukluyu görünce kelepçeli muayeneyi dayatmanın doğru olmadığını görmek gerekiyor. Bu çerçevede hasta tutuklulara ahlaki, hukuki yaklaşmak ve yaşam hakkının kutsallığını hayatımızın her alanında yüksek sesle dile getirip hasta tutukluların sesine ses olmak gerekiyor” dedi.   MA / Cengiz Özbasar