Koç: TSK bir kırılma daha yaşarsa siyaseten başka sonuçları olur 2021-05-05 09:16:07 ANKARA - TSK’nin Garê’de büyük bir kırılma yaşadığını ve denklemlerin alt üst olduğunu söyleyen KNK Yürütme Konseyi Üyesi Nilüfer Koç, “Şimdi bu kadar yatırım yapılmış bir savaşta da devlette bir kırılma daha yaşanırsa, kesinlikle siyasetten başka bir sonuç çıkacak” dedi.  Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Federe Kürdistan Bölgesi’nde Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine 23 Nisan başlattığı sınır ötesi operasyon 13’üncü gününe girdi. Türkiye operasyonun PKK’ye yönelik olduğunu dillendirse de Kürtler operasyonla kazanımlarının hedef alındığı değerlendirmesi yapıyor. Federe Kürdistan Bölgesi’nin de desteklediği bilinen operasyonla birlikte, ABD çizgisinde bir Ortadoğu dizaynının da amaçlandığına vurgu yapılıyor. Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Yürütme Konseyi Üyesi Nilüfer Koç, gelişmelere dair “Kürtler için kader tayin edici savaş” nitelemesi yaptı. Bölgede yaşanan askeri ve siyasal süreci operasyonlar bağlamında ele aldığımız Çarşamba Röportajı’na konuk olan Koç, sorularımızı yanıtladı.   AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın defalarca görüşmek istediği ABD Başkanı Joe Biden ile gerçekleştirdiği ilk görüşme sonrası TSK operasyonu başladı. Operasyon hangi temeller üzerinde yürütülüyor ve hedef nedir?   Joe Biden, Erdoğan ile 23 Nisan’da görüştü. Fakat ondan sonra ABD Ankara Büyükelçiliğinin sosyal medya hesabından PKK yöneticilerinden Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına ödül konulduğunu hatırlatan bir paylaşım yaptı. O paylaşımdan sonra ABD ile Türkiye’nin birlikte Kürt özgürlük hareketine dönük savaş başlattığı netleşti. Bu güçler PKK’yi Güney Kürdistan işgalinin önünde büyük engel olarak görüyor. İşgalin bugüne kadar gerçekleşmemesinin nedeni, gerillanın direnişiydi. Zînî Wertê’den başlayan ve günümüze kadar gelen bir işgal hareketi söz konusu. Zînî Wertê, Heftanîn, Garê ve şimdi de Metîna, Zap, Avaşîn’de halk gerilla ile direniyor.   ABD’nin buradaki hesabı üzerine özellikle düşünmek lazım. Biden seçim sürecinde stratejik nokta olarak Ortadoğu’yu belirledi. Ortadoğu’nun dizayn merkezi de son 30 yıldır Kürdistan olarak seçilmiş durumda. NATO’nun son bir yıldır gerçekleştirdiği zirvelerdeki ‘NATO Ortadoğululaşmalı’ söyleminden bunu anlayabiliriz. ABD tek başına hem Ortadoğu hem de Kürt sorununu çözemediği için NATO’nun müttefikleriyle birlikte bu süreci gerçekleştirmek istiyor. Şu anda Afganistan’da tüm güçlerini çektiler ve Güney Kürdistan’ı yeni bir üs haline getirmeyi amaçlıyorlar. Özellikle İranlı General Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden sonra ABD artık Bağdat’taki üslerinde serbest hareket edemiyor ve ondan dolayı gücünü güneye doğru kaydırıyor. Bir de küresel hesapların boyutu var. ABD bir yandan da Rusya’nın çemberini daraltmayı, Suriye ve Irak’ta aktif olan İran’ı frenlemeyi istiyor. 15 Mart’ta, NATO zirvesinde ABD Dışişleri Bakanı, ‘Türkiye NATO’nun kalbidir’ diyerek, kendileri için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu söyledi. Ortadoğu dizaynında NATO Türkiye’yi güçlendirerek Türkiye’ye Ortadoğu’da jandarmalık misyonu biçti. Türkiye ise misyonu Kürtlerin kazanımlarının bertaraf edilmesi kaydıyla kabul ederek, ABD’den bu operasyonlar için izin aldı.   Türkiye’nin talebi üzerine KDP ile Irak Merkezi Hükümeti arasında imzalanan “Şengal Anlaşması” çerçevesinde Irak ordusunun Şengal’e askeri güç yığması, Qamişlo kentinde Şam rejimine bağlı milislerin saldırısı, TSK operasyonu ve ABD Başkanı Biden’in Erdoğan’ı araması aynı dönemlere denk geldi…   Kürdistan Ortadoğu’nun stratejik merkezidir. Bu anlamda Arap dünyasını da ilgilendiren boyutu var. Yine bölgede İran faktörü var. Onların dışında batılı güçler var. Hatırlarsanız, Rojava’daki savaşa Uluslararası Koalisyon’dan 74 devlet müdahil oldu. 74 devlet Kürtlerin orada oluşturduğu modele karışmak istiyor ve Suriye’yi kendi ekseninde paylaşmak istiyorlar. Kürtlerin çözümü de halkları kapsayan demokratik bir çözüm. Onların dayattığı ise halkları birbirine karşı kırdırtma. Netice itibariyle Kürtlerin bu çözüm getiren paradigmalarından bir hoşnutsuzluk olduğu herkesin bildiği bir gerçek. Güney Kürdistan’da da aynı durum söz konusu. Bölgede demokrasi ile PKK eş anlamlı bir hal almış durumda. Bunu istemiyorlar. Çünkü Kürdistan, savaşın merkezi haline getirilmek isteniyor. Batılı güçlerin Birinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar dayattıkları politika budur.   Rojava’da Kürt güçlerine taktiksel ortaklık yapan ABD’nin aynı zamanda Türkiye’nin sınır dışı operasyonda rol oynamasını nasıl açıklıyorsunuz. ABD bu operasyonda rol alarak PKK’ye ne tür mesaj veriyor?     Türkler eliyle Kürtlerin zayıflatılması ve Kürt kartını eskisi gibi kullanılmasını amaçlıyorlar. O yüzden biz Kürtler hep birlikte siyasal ve toplumsal anlamda direnirsek, yılın sonuna geldiğimizde bambaşka bir tablo ile karşılaşacağız.   Birinci Dünya Savaşı ve İkinci Dünya Savaşı süreçlerinde Kürtleri kırarak, Lozan ile Kürt kimliğinin inkarını resmileştirerek ve resmileşmesinden günümüze kadar kurumsallaşan bir sorun oldu. Her devletin diplomasisi, Kürt kartı üzerine siyaset yapma şeklinde kurumsallaştırıldı. Böyle bir algı var.  Son 40 yıllık mücadele ve Sayın Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’yu doğru analizleri sonucu, Kürtleri faktör olmadan aktör konumuna dönüştürdü. Şimdi bu gerçeğe karşılık NATO güçleri bölgeyi yeniden dizayn etmek istiyorlar. O yüzden gerillaya ve Kürtlere karşı savaşmak, demokratik çözümün gelişmemesini sağlamak istiyorlar. ABD’nin derdi zaten bölgeyi her tarafta kaos götürmektir ama Öcalan paradigması bunun önünde bir engel. ABD, Kürt kartıyla Ortadoğu’yu tasarlamak istiyor çünkü Kürtler Ortadoğu’nun dört büyük devletinde yaşıyor. Şimdi dört devleti dizayn ederse, bölgenin denklemini burada oturtacak. Çünkü Kürt kartı yüzyıllık bir karttır ve Kürtlerin yaşadığı dört devlet hep bu kart üzerinden denetimde tutuldu.   Ancak Kürtlerin durumu geçen yüzyıldakinden farklılaştı. Kürtler artık bu yüzyılda, söz konusu dört devletin yanında beşinci bir güç haline geldiler. Siyasette müdahil oldular, politik vizyonları var ve bunu uyguluyorlar. ABD de böylece Türkiye eliyle Kürtleri zayıflatarak kendi denetimi altına almayı amaçlıyor. O yüzden bazı çevreler ABD’nin doğrudan operasyonda yer alıp akıl verdiğini ifade ediyorlar. Bu şunu gösteriyor; Türkler eliyle Kürtlerin zayıflatılması ve Kürt kartını eskisi gibi kullanılmasını amaçlıyorlar. Yani başka devletler çatıştıkları zaman Kürtleri kullanmak istiyorlar. Bu bildiğimiz eski denklerimi tekrar gündeme getirme gibi bir arayışları var. O yüzden biz Kürtler hep birlikte siyasal ve toplumsal anlamda direnirsek, yılın sonuna geldiğimizde bambaşka bir tablo ile karşılaşacağız.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın uluslararası güçlerin ortaklığıyla Türkiye’ye teslim edilmesi sürecinde devreye giren konseptin bu operasyonlarla devam ettirildiği yönünde de görüşler hâkim. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?   ABD Ankara Büyükelçiliğinin sosyal medya hesabında Sayın Cemil Bayık, Murat Karayılan ve Duran Kalkan isimlerini verirken bunu kastetti. Yani ‘ya öldürün ya da sağ bir şekilde bize teslim edin’. Uluslararası komplo sürecinde de ‘başını yakalarsak, gövdeyi teslim alırız’ mantığı vardı. Bu mantık şu anda da söz konusu. Hatırlarsanız Garê’ye dönük operasyon başladığında, Erdoğan’da 15 Şubat tarihine kadar bir sürprizimiz olacak demişti ama gerilla ona sürpriz verdi. Esas hedef buydu. Şimdi işin tehlikeli boyutu da bu. Bu bakımda Kürt siyasetinde belirgin insanların ortadan kaldırılarak, Kürt hareketini kıracaklarını hesaplıyorlar. Önderliği aldıklarında da bunu hesaplamışlardı. Ama Önder Abdullah Öcalan, 21 yıldır ağır bir işkence sisteme maruz kalmasına rağmen tecridi aşarak kendi çözümünü ve paradigmasını yarattı. Komployu kendi çözümüyle boşa çıkardı. Gelinen aşamada dünyanın dört bir yanında kapitalist sitemin krizinden etkilenen toplumlar, çözüm adresi olarak Abdullah Öcalan’ın önerilerini görüyor. Yani küreselleşen bir önderlik gerçeği var. Bu boyutunu gördüğümüzde, anlam verdiğimizde şu anda bu topyekûn ve çok kapsamlı başlatılan bu operasyonlar daha net anlaşılır. Kürtlerin Ortadoğu’da yarattığı demokratik çözüm iradesini kırmak istiyorlar. Duruma bu minvalde bakmazsak, bu savaşın tehlikesi anlaşılmaz.   TSK operasyonu Kürtler için ne anlam ifade ediyor?    Şu anda Zap, Metîna ve Avaşîn’de devam eden savaş, Kürtler için kader tayin edicidir, çünkü Türk devletinin ciddi destek aldığı ve en üst teknolojiyi kullandığı bir savaştır. Bakın eğer Türk devleti bu kadar güçlü bir destek almamış olsaydı, Süleyman Soylu geçtiğimiz günlerde açık olarak ‘Biz Metina’da üs kuracağız’ demezdi. Açık açık diyor ki ‘ben orayı işgal edeceğim’. Yani sen gidip başka bir ülkenin toprağında üs kuruyorsun, Irak’ın varlığını reddediyorsun, tanımıyorsun. Birleşmiş Milletlerin, Cenevre’nin hatta NATO’nun tüm kurallarını ihlal ediyorsun. Demek ki arkada kendisine çok güçlü güvenceler verilmiş ki Soylu böyle açıktan işgal sözünü kurabiliyor. Demek ki Türkiye’ye vur emri verilmiş.   Diğer önemli bir durum ise saldırı startının 24 Nisan olan Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümünde verilmiş olması. Geniş Kürt çevreleri ve Kürtler dışındaki diğer çevreler, bunu soykırımın başlangıç mesajı olarak yorumladı. Soykırım illa milyonların katliamdan geçirilmesi değildir, bir topluluk kimliğinden dolayı hedefli bir şekilde katledilmesidir. Bu bir soykırım politikasıdır. Askeri olarak başlattığı operasyon da bu amacı taşıyor. Kürtleri bölge denkleminde bölgesel ve Küresel denklemin dışında tutarak, soykırım başlangıcı amaçlandı.   KDP’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?       KDP ortaya çıktığı günden bu yana Kürdistan’ın parçalanmasına dönük izlediği politikalara baktığımızda, toplumdan ziyade hep dış güçlere dayalı yol izledi. Kendi toplumuna, yani Kürt toplumuna taktiksel ama dış diplomasiye hep stratejik yaklaşan bir pozisyonda oldu.    1 Nisan Cumartesi günü Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) toplantısında, Güney Kürdistan’daki iktidarın toplumun ihtiyaçlarına karşılık vermediği ve kendi iktidarını sürdürmek adına sırtını yabancı ve sömürgeci güçlere verdiği yönünde bir tespit ortaya çıktı. Ancak KDP’nin bu politikası yeni değil. KDP ortaya çıktığı günden bu yana Kürdistan’ın parçalanmasına dönük izlediği politikalara baktığımızda, toplumdan ziyade hep dış güçlere dayalı yol izledi. Kendi toplumuna, yani Kürt toplumuna taktiksel ama dış diplomasiye hep stratejik yaklaşan bir pozisyonda oldu. Bunu hem sömürgeci güçlerle hem de batılı güçlerle yapmıştır. 70 yıllık tarihlerine baktığınızda, hep öyle bir serüven göreceksiniz. Öyle bir kırmızıçizgisi var. O yüzden bu bakış açısı hep sorun oluyor. Kürdistan Bölgesi Başbakanı Mesrur Barzani, ‘Türk devletini Kürtlerle sorunu yok, PKK ile sorunu var’ diyor. Dikkat ederseniz, Mesrur Barzani’nin Kürtçe söylediği bu cümleyi, Erdoğan bir ay önce Türkçe söyledi. Bunlar bu şekilde kendi sonlarını getirecek.   Erdoğan’ın “Kuzey Irak'ta düştüğümüz hataya asla Kuzey Suriye'de düşmeyeceğiz” ifadesi var. Operasyonları bu bağlamda nasıl değerlendirirsiniz?   Devam eden Avaşîn, Zap ve Metîna’daki savaşta gerilla direnişi kırılırsa, Türkiye KDP’yi ortadan kaldıracak. Erdoğan fırsat bulduğunda, aslında sürekli “hata” dediği durumu düzeltecek. Şu anda da “yanlış yaptık” dediği şeyi düzeltmeye gidiyor. Aslında bakarsanız, gerilla KDP’nin de varlığını koruyor.    Operasyonlara ilişkin yapılan yorumlardan biri de ABD’nin İran’ı işgal etme girişimi olduğu yönünde değerlendirmeler var. Bu bağlamda İran operasyonların kendisine olası yansımalarını görüyor mu?   İran’ın dizayn operasyonunda sessiz kalmasını, ABD’nin İran ile yaptığı bazı ekonomik anlaşmalara yumuşamaya gitmesine bağlıyorum. Çünkü İran ciddi bir ambargo ve kuşatma altında. Fakat bunların kısa vadeli şeyler olduğunu da düşünüyorum. Ben İran’ın çok uzun bu savaşa sessiz kalacağını düşünmüyorum. Çünkü Şengal’deki savaş, aslında Osmanlı ile Safevi savaşı gibi bir şey. Erdoğan’ın ‘Osmanlı arazisi’ diye tabir ettiği Musul vilayetinde Osmanlı ile Safevilerin tarihsel çelişkileri var. Her iki güç şu anda çelişkilerini Kürdistan üzerinde sürdürmeye çalışıyorlar ama her iki gücün ortak bir paydada buluşmaları şu an için sıkıntılı. Belki ABD Türkiye’nin işini kolaylaştırmak için İran’a bu tür tavizler verdi ama ben bunların çok kalıcı ve uzun vadeli bir politika olacağını düşünmüyorum. Çünkü bölgenin stratejisinde ABD ile İran’ın stratejileri uzlaşmayan stratejilerdir. Yine İran ile Türkiye’nin stratejileri de bölgede uzlaşmıyor. Türkiye’nin Kürdistan’ın üç parçası üzerinde genişlemesi tüm bölge denklemini alt üst eder. Ne Mısır ne Irak ne Suudi Arabistan ne de başka ülkeler buna müsaade etmez. Türkiye’nin şu anda hazırlık yaptığı savaşa kimse izin vermez, çünkü herkes Türkiye’nin yayılmasından rahatsız.   Türkiye’nin başarısız olması halinde hem bölgesel hem de küresel güçlerin politikalarında bir değişiklik olur mu?    Türkiye’nin bu savaşta başarılı olma ihtimali görmüyorum. Çünkü Türkiye Garê’de kırılması ile bu savaşa girdi. Garê’nin hezimetiyle bu savaşa girdi. Ama Kürtler ise zaferle savaşa girdi. Şu anda Metîna ve Avaşîn’deki direniş zafer üzerinden gerçekleşiyor. Süleyman Soylu’nun işgal açıklaması, Hulusi Akar’ın şaşkınlıkla gerilla gücünü ifade etmesiyle ortadan kalkıyor. Kürtlerin direnişi burada etkili olacaktır. Yani onlar kendi politikalarını değiştirmezler, Kürtlerin mücadeleleri ve başarıları onların politikasını değiştirecek. Demek isteğim şu, biz onların politikalarını değiştirmek için çok fazlasıyla imkanlara sahibiz. Hem diplomatik olarak hem de ulusal olarak buna sahibiz. Garê operasyonunun dış siyasette yol açtığı gelişmeler var. Onun için Kürtler kendi gücünün farkına vararak, bu savaşı da kazanmaya inanarak siyaset ve toplumsal alana girmeli. Bu iş sadece gerillanın direnmesi meselesi değildir, bu bir ulusu ilgilendiren savaştır. Ya bu savaşta kazanıp yeni siyasal denklemi ortaya çıkartacağız, yani statümüzün kabulünü sağlayacağız ya da olası bir kırılmada tüm Kürtler olarak kaybedeceğiz.     Demokrasinin kazanması için bekleyen ve gerillaya alkış çalan pozisyondan çıkıp, direk gerillayla yükü paylaşan olmalıyız. Herkes her alanda ses çıkarmalı ve birinci gündemimiz bu savaş olmalı.   Türk devletinin dört parça Kürdistan politikasına baktığımızda, Kuzey Kürdistan’da tümden faşizm uyguluyor. Toplumu denetim altına almak için tüm imkanlarını kullanıyor. Total bir faşizmle Kuzey Kürdistan’ı teslim almaya çalışıyor. Rojava Kürdistan’ında sürekli toplumu birbirine karşı kışkırtma, Kürt milliyetçiliğini oradaki paravan Kürt örgütleri tarafından yayarak, karıştırmaya çalışıyor. Güney Kürdistan’ı ekonomik ve askeri olarak zaten işgal etmenin alt yapısını yapmış. Şimdi zemin bulduğu yere yerleşip, kalıcı olmaya çalışıyor. Şimdi Zap-Avaşîn’de başlattığı son savaşla, alt yapısını oluşturduğu zeminde bir hamle gerçekleştirmek istiyor. Ama herkesin artık üzerinde hesap yaptığı bir halk değiliz. Onu çoktan aştık. Ulusal anlamda ciddi gücümüz var. Parçaların birbirini doğrudan etkilediğini halkımız gördü. Demokrasinin kazanması için bekleyen ve gerillaya alkış çalan pozisyonda çıkıp, direk gerillayla yükü paylaşan olmalıyız. Herkes her alanda ses çıkarmalı ve birinci gündemimiz bu savaş olmalı.   Hem muhalefet hem kamuoyu TSK’nin Garê’de başarısız kaldığı yorumları yaptı. İktidarın son operasyonla “ömrünü uzatmak” istediği,  kaybolan kamuoyu desteğini almayı planlandığı ifade ediliyor. Bu operasyonla başarısız olması halinde, Türkiye ve KDP'yi nasıl bir süreç bekleniyor?   TSK Garê’de büyük kırılma yaşadı ve Türkiye’de denklemler alt üst oldu. Şimdi bu kadar yatırım yapılmış bir savaşta da devlette bir kırılma daha yaşanırsa, kesinlikle siyasetten başka bir sonuç çıkacak. Böylece siyasetin eksi bir kuralı olan ‘Bükemediği eli öpersin’ kuralı devreye girecektir. Yani bu operasyonlara sahiplenilmesi, aynı zamanda Kürtleri böylesi bir avantajla da karşı karşıya getirecek diyebiliriz. O yüzden ben diyorum ki, şu anda gerillayı doğru anlarsak ve büyük bir kararlılıkla mücadele edersek, büyük kazanımlara sahip olabiliriz. Onun için onları ne beklediğinden öte bizi ne bekliyor. Bizi bekleyen yeni bir çözüm sürecinin başlaması olur. Kürt kimliğinin meşruiyetine doğru önemli bir adımın kazanmış olması olur. Kürtler sorun değil, çözüm olarak görülmek zorunda kalınır.  KDP ve Türkiye ise rejim değişikliğine doğru gitmek zorunda kalır. Çünkü ABD çok da Erdoğan’ın kaşına gözüne hayran değil, onlar için Türkiye’nin jeostratejik konumu önemli. Türkiye’deki derin devlet tekrardan NATO ile uzlaşarak, Erdoğan’ı götürebilir. Türkiye’nin kendi başbakanını zehirleyerek öldüren bir geçmişi var sonuçta. Derin devletin Erdoğan’a verdiği son şanstır. ‘Kalmak istiyorsan Hulusi Akar ile başaracaksın’ deniliyor. Erdoğan’ın bizzat kendisinin bu operasyona izin vermesi onun için son umuttur. O giderse, Güney Kürdistan’da ona yatırım yapanlar da gidecektir.   MA / Selman Güzelyüz