Prof. Biçer: Cezaevleri için yapıcı ve kalıcı adımlar atılmalı 2021-04-18 09:01:01 İSTANBUL - Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenlerinden TİHV Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer, grevlerin tutukluların sağlığını olumsuz etkilediğini ifade ederek, taleplerin bir an önce kabul edilmesi gerektiği çağrısında bulundu.  İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemleri 143’üncü gününe girdi. Açlık Grevini İzleme Marmara Koordinasyonu bileşenlerinden Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Yürütme Kurulu (YK) Üyesi Prof. Dr. Ümit Biçer ile Marmara Tutuklu ve Hükümlü Aileleri İle Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Eşbaşkanı Esin Çelik, eylemlere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    TECRİT DERİNLEŞTİ   Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İmralı Adası’nda uygulanan tecride dair kararlarını hatırlatan Biçer, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile cezaevlerinde tecrit ve hak ihlallerinin her geçen gün derinleştiğini söyledi. Biçer, tutuklulardan, tutuklu ailelerinden ve avukatlardan elde ettikleri bilgilere göre, OHAL ile artan sorunların pandemi sürecinde çok daha ağır bir hal aldığına dikkat çekerek, konuyla ilgili şikayetlerin arttığını aktardı.    Biçer, “Ring araçlarının dahi tek kişilik hücreler gibi tasarlanması, tutuklulara koronavirüs aşısının yapılmaması ve gerekli önlemlerin alınmaması da yaşanan ihlalleri arttırıyor” dedi.   İKTİDAR DUYARSIZ    İktidarın cezaevlerinde işkence söylemlerine ilişkin duyarsız kaldığını dile getiren Biçer, “İşkence, AKP’nin kendi iktidarını sürdürmek için tercih ettiği bir yol. Çünkü işkence ve hak ihlalleriyle kendi kitlesini konsolide etme ve bir arada tutma politikası izliyor” ifadelerini kullandı.   DUYURMA ÇABASI   Açlık grevlerini bir sağlık problemi olarak değerlendirmenin doğru olmadığını söyleyen Biçer,  tutukluların açlık grevleri ile içinde bulundukları koşullarda kendi bedenlerini ve yaşamlarını ortaya koyarak, çözüm bulamadıkları, dile getiremedikleri ve duyulmayan talepleri duyulur kılmaya çalıştıklarını dile getirdi. İnsan sağlığına zarar verdiği için açlık grevlerini onaylamadıklarını ifade eden Biçer, “Burada kritik olan, insanların neden açlık grevine girdikleri. Bizim o talepleri dinlemek ve taleplerinin ne olduğunu öğrenmek için etkili mekanizmalar yaratmak, diyalog ortamlarını genişletmek gibi bir sorumluluğumuz var. Yoksa açlık grevleri inansın sağlığını ve yaşamını tehdit eden bir eylem biçimidir” diye konuştu.    İKTİDAR DİYALOĞA KAPALI    İktidarın müzakereye ve diyaloğa kapalı olduğunu, bu politikalarını topluma dayattığını ifade eden Biçer, “Bu durum hapishanelerde de insanların en temel haklarını ortadan kaldırmaya, onların yaşamını ve sağlığını tehdit etmeye uzanıyor. Bunu engellemek için ne yapmak gerekiyor? Hukukun söylediği olmazsa olmaz kuralları uygulamak gerekiyor. Bugün en temel asgari hukuki şartlarını dahi uygulanmayan iktidarın tutumunu gerçekten olumsuz olduğunu görüyoruz. Haklar ihlal ediliyor. Bu konuda Türkiye, AHİM ve AYM kararlarını tanımıyor. Dolayısıyla önce insanların hak öznesi olduğunu, insan onuruna saygının temel hukuku olduğunu esas almak ve bu çerçevede müzakere ederek, sorununun çözümüne yönelik yapıcı ve kalıcı adımlar atması gerekiyor. Çünkü sık sık benzer gerekçelerle insanların yeniden açlık grevlerine ve ölüm oruçlarına başladıklarını biliyoruz. Hiçbir ölüm bu şekilde kabul edilemez. İktidarın da bunu anlaması ve buna göre hareket etmesi gerekiyor” diye belirtti.    RİSK ARTIYOR    MATUHAY-DER Eşbaşkanı Esin Çelik ise önceki açlık grevlerinin tutukluların bedeninde kalıcı hasarlar bıraktığını belirterek, sürdürülen açlık grevlerinin de salgın nedeniyle daha büyük bir risk taşıdığını söyledi. Tutukluların cezaevi koşulları nedeniyle bağışıklıklarının daha düşük olduğuna dikkat çeken Çelik, “Cezaevlerinde pandemi önlemleri neredeyse hiç yok. Nitekim bu dönemde de arama adı altında asker ve gardiyanlar koğuşları eldivensiz ve maskesiz basıyor. Buda başlı başına bir tehlike. Gebze Cezaevi’nde 9 kadın tutuklunun testleri pozitif çıktı. Aile ve avukatıyla görüşemiyorsa, dışarıyla hiçbir teması yoksa, virüs nasıl o koğuşa girebiliyor?” diye sordu.   Gebze Cezaevi’ndeki salgının ardından Ardıl Çeşme ve Hacer Halil Yusuf’un farklı bir cezaevine sevk edildiğini hatırlatan Çelik, “Bu arkadaşlar daha yeni salgınını atlattılar. Daha tam iyileşme süreci dolmadan ‘testleri negatif çıktı’ denilerek, sürgün edildiler. Bu da diğer cezaevlerindeki tutukluları risk altına sokuyor” dedi.   MA / Rojin Altay