Çakır: AB-Türkiye ilişkileri militarist stratejiler çerçevesinde derinleşecek 2021-04-15 10:55:24 ANKARA - AB’nin Türkiye’nin iç kamuoyuna yönelik söylemlerinin sembol politikasından öteye geçmeyeceğini belirten Uluslararası İlişkiler Uzmanı Murat Çakır, “AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin ekonomik ve militarist stratejiler çerçevesi daha da derinleşecektir” dedi.    Türkiye’ye yönelik yaptırımlarla ilgili 2020 yılının Aralık ayında Mart ayına kadar süre tanıyan Avrupa Birliği (AB), bu kararı Haziran ayında gerçekleştirilecek zirveye erteledi. Buna rağmen AB’nin söylem boyutunu aşmayan tehditleri devam ederken, diğer tarafta AB’nin üst düzey bürokratlarından Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel’in Türkiye’ye ziyareti yeni tartışmaları beraberinde getirdi.   Uluslararası İlişkiler Uzmanı Yazar Murat Çakır, AB-Türkiye ilişkilerinin son 150 yılda olduğu gibi devam ettiğini belirterek, AB’nin söylemlerinin sembol politikasından öteye geçmeyeceği değerlendirmesinde bulundu.    ÖRTÜŞEN ÇIKARLAR    Çakır, Avrupa’daki sermayedar sınıfları ile Türkiye’deki egemen sınıflar arasında çıkarlar konusunda çok büyük farklılıkların olmadığına işaret ederek, “Çıkarlar birçok alanda örtüşmektedir. O nedenle bu iş birliği farklı biçimlerde de olsa, farklı iniş çıkışları da olsa, öz itibariyle karşılıklı bağımlılığa dayalı iş birlikleri olarak devam etmektedir. Bu aynı şekilde ABD Türkiye ilişkilerinde de benzerlik taşıyor.  Çünkü Türkiye gerek Avrupa açısından, gerekse ABD açısından enerji nakil hatlarının merkezi olarak Ortadoğu’ya açılan bir kapı olarak ve özellikle Avrupa için göçmenleri engelleyecek bir tampon bölge olarak yaşamsal önem taşımaktadır. İktidar bir biçimiyle değişse dahi, değişmeyecek olan şey bu gerçektir. O nedenle Türkiye’de yaşayan ezilen ve sömürülen sınıfların çıkarına olan bir ilişki söz konusu değildir. Bu nedenle de arada sırada AB-Türkiye arasında kızışan söylemlere bakarak, ilişkileri bu minvalde değerlendirmemek gerekir. Nitekim AB en üst temsilcileriyle gelip, Türkiye’deki karar vericilere sonuna kadar desteklerini sunduklarını deklare etmiştir. Bu son görüşmeler bu kapsamdadır” dedi.    AB-NATO-TÜRKİYE POLİTİKALARI    Michel ve Leyen’in, Türkiye’den gümrük birliğinin genişletilmesi, tarım ve hizmetler alanında tavizler kopardıklarını söyleyen Çakır, “Buna karşılık mülteci antlaşmasının devamını sağlamak için de gerekli olan görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bu çerçeve de asıl karar Haziran ayında yapılacak olan zirvede verilecektir. O açıdan Avrupa Birliği şu anda Türkiye’deki karar vericileri sonuna kadar desteklemektedir” diye belirtti.    Çakır, Kürtlere yönelik baskıların, Rojava’ya yönelik saldırgan tutumun, komşu ülkelerle olan itirazların sadece Türkiye’nin politikalarıyla ilgili olmadığını, aynı zamanda Avrupa’nın ve NATO politikaları olduğuna dikkat çekti.   İSTENİLEN TAVİZ KOPARILDI    Çakır, Fransa'nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Clement Beaune’nin “Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve diğer bölgelerde saldırgan davranış biçimini seçmesi durumunda, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri yaptırım uygulayacak” sözlerine ilişkin, “Şimdi şunu da unutmamak gerekiyor. Örneğin Fransa’nın Akdeniz politikası ile Almanya’nın Akdeniz politikasında bazı farklılıklar vardır. Yunanistan ve Kıbrıs gibi AB üyelerinin Ege-Akdeniz özellikle de Doğu Akdeniz konusunda farklı politikaları var. Ancak burada tüm AB üyeleri ortak karar almak zorunda oldukları için, çıkarlarını ve çıkar çatışmalarını belirli ölçüde dillendiriyorlar. Zaten görünen Doğu Akdeniz’deki doğalgaz sondajı, Türkiye tarafından durdurulmuştur. Kıbrıs’a yönelik yaptırım çabaları bitirilmiştir. Bununla birlikte mültecilere Ege Denizi üzerinden Yunanistan’a geçme kolaylığı gibi işlemler durdurulmuştur. O açıdan ben şahsen ekonomik açıdan, dış politikadan, iç politikadan ve toplumsal desteğini kaybetmekte olan AKP Saray rejiminin sırtının duvara yaslandırıldığını ve bu nedenle de Avrupa’nın istediği tavizleri koparabildiğini düşünüyorum” diye konuştu.   MİLİTARİST STRATEJİ    AB’nin Türkiye’ye yönelik Haziran’a ertelediği yaptırımlara değinerek, şunları söyledi: “Türkiye’nin iç kamuoyuna yönelik söylemler, sembol politikasından öteye gitmeyecektir. İşte hukuk devleti, demokrasi, insan hakları, azınlıklara yönelik yaklaşımlar konusunda bazı şiddetli konuşmalar yapılabilir ancak liderler zirvesinde bu konulara dair kozmetik rötuşlardan öte bir şey olmayacaktır.  Ben AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin ekonomik ve militarist stratejiler çerçevesinin daha da derinleştirileceğini düşünüyorum. AB Türkiye’den belli tavizler kopartacaktır ancak bunun karşısında da beli tavizlerde verecektir. Çünkü iş birlikleri bu şekilde yürür. AB’nin vereceği tavizler; AB’deki Kürt politikasının daha da sertleştirilmesi olabilir. Bunu şimdiden görebiliyoruz. Artık Alman mahkemeleri Türkiye’de arama emri olan, hakkında ceza verilen birçok Kürt aktivistin sığınmasını geri alıyor ve Türkiye’ye geri gönderiyor. Burada 6-8 bin arası mit elemanının çalışmasına olanak veriyor. Baskıyı arttırıyor. Yine ırkçı ve faşist yapılanmalar istedikleri gibi at koştururken, herhangi bir Kürt kurumunun Öcalan’ın resimlerini açması durumunda yasaklanmalar söz konusu oluyor. Buna benzer yüzlerce örnek var. Türkiye’nin Kürt politikasının izdüşümü, olduğu gibi Almanya’da da uygulanmaktadır. Almanya bu temelde Kürtlere karşı daha da baskısını arttırabilir. Önümüzdeki dönemde beklenen adımlarda olacak. Türkiye’nin politikası desteklenecektir ancak şunu da söylemek gerekiyor; tüm bunlara rağmen Avrupa Türkiye’deki AKP rejiminin toplumsal destek tabanını kaybetmekte olduğunu da farkında. O nedenle yeni bir ata da oynayabilirler. Bu çerçevede AKP Saray rejimini köşeye sıkıştırmak gibi bir adımları da olabilir.”   ‘GETİRİSİ OLMAYACAK’   Yaşanan hukuksuzlar nedeniyle AB’ye güvenin Türkiye kamuoyunda bir anlam ifade etmeyeceğinin altını çizen Çakır, “Avrupa’daki demokratik kurumlara, ilerici kurumlara Avrupa’nın işçi ve barış hareketine elbette çağrıda bulunmak gerekir ancak AB’nin Avrupa Birliği Komisyonu’nun Avrupa Parlamentosu’na yapılan çağrıların hiçbirisinin getirisi olmayacaktır. Türkiye demokratikleşecekse, bu Türkiye’deki ezilen ve sömürülen sınıfların kendi eseri olacaktır. Ben Türkiye’deki demokratikleşmenin Kürt özgürlük hareketinin tüm birimleri ve Türkiye işçi sınıfının devrimci örgütlerin ortak çıkarlar çerçevesinde ortak mücadelesi sonucunda olacağını düşünüyorum. Yapılacak en önemli şeyin de bu ortak mücadeleyi örmek ve farklı direniş alanlarının yan yana getirilerek olacağını düşünüyorum” dedi.   MA / Selman Güzelyüz