Piroğlu: Tecrit kalkmadan demokrasiyi kazanamayız 2021-04-08 09:06:24 İSTANBUL - Demokrasi mücadelesinin Kürt halkıyla yan yana durmaktan güçlendirilebileceğini belirten İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu, "Öcalan üzerindeki tecrit kalkmadan demokrasiyi kazanma şansımız yok" dedi.   İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, yaklaşık bir yıldır ailesi ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Sosyal medya hesapları üzerinden Öcalan’ın sağlık ve güvenlik koşullarıyla ilgili yayılan iddialar üzerine, ailesi ve avukatlarının Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı “acil görüşme” başvuruları da yanıtsız bırakılıyor. Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan, 25 Mart’ta ağabeyi Öcalan ile 4,5 dakika süren kesintili bir görüşme gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan, görüşmenin hukuksuz olduğunu, bir görüşme olacaksa, İmralı’da olması gerektiğini ve avukatlarıyla görüşmek istediğini belirterek, duruma tepki gösterdi.    Öcalan üzerindeki tecridi ve yapılan telefon görüşmesini değerlendiren Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Musa Piroğlu, bunun kırılması ve Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşmasının verilecek mücadeleye bağlı olduğunu söyledi. Türkiye'de Kürt sorununun demokratik çözümü ile ülkenin demokratikleşmesi arasında doğrusal bir ilişkinin olduğuna işaret eden Piroğlu, “Kürt güçleri üzerindeki baskının artması, devletin baskı politikalarının yoğunlaşarak devreye girmesi anlamına geliyor” dedi.    GÜNEY AFRİKA BENZETMESİ   Öcalan ile Nelson Mandela arasındaki benzerliğe dikkat çeken Piroğlu, “Herkes biliyor ki Apartheid rejimi, yani ırkçı rejim, Mandela özgür kaldıktan sonra yıkılmıştır. Irkçılığın yıkılması demek, sadece Güney Afrika'da siyah insanların üzerindeki baskının kalkması anlamına gelmemiştir. Apartheid rejiminin yıkılması, halkın tamamının bu baskı rejiminden kurtulması anlamına gelmektedir. Böyle baktığımız zaman Türkiye açısından benzer bir mesele vardır. Tecrit politikasının ağırlaştığı her dönem, katliam siyasetinin yoğunlaştığı, baskının yoğunlaştığı dönemlerdir. Biz bunu 93 sürecinde çıplak bir şekilde gördük. 93 süreci bir ayağı Kürdistan'da köylerin boşaltılması ve ağır katliamların devreye girmesiyle nasıl devam ettiyse, burada da yargısız infazın doruk yaptığı, emek hareketinin alabildiğince baskı altına alındığı dönemdir” diye belirtti.   ÖZEL POLİTİKANIN YANSIMASI   Öcalan’ın sıradan bir tutuklu olmadığını, İmralı Adası’nda uygulanan hukukun da normal olmadığının altını çizen Piroğlu, uygulamaların doğrudan devlet siyasetinin yönelimiyle ilişkili olduğunu söyledi. Piroğlu, tüm bunların devletin olağanüstü hamleleriyle gerçekleştiğini ifade ederek, “Sıradan bir telefona görüşmesinden, sıradan bir avukat görüşmesinden ya da hapishanedeki herhangi bir uygulamadan söz etmiyoruz. Bir devlet siyasetinden ve bu devlet siyasetinin Türkiye haklarından, Kürt halkı üzerindeki yönelimden söz ediyoruz. Şimdi ne yazık ki insanlar özellikle sosyalist hareketin içerisinde belli grupların, demokrasi güçlerinin okumakta bazen eksik kaldığı, kavramakta da eksik kaldığı şeylerin başında bu özel hukuk geliyor. Bu özel hukuk aynı zamanda bir özel politikanın yansımasıdır. Bu özel politikada devletin Kürt halkına yönelik savaş politikasıdır. Devlet Kürt halkıyla hiç bir zaman doğrusal ve hukuki sınırlar içinde bir ilişki kurmamıştır” değerlendirmesinde bulundu.    SAVAŞ SİYASETİ    Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün ve savaştaki ısrarın iktidar bloğunun birleştirici harcı haline geldiğini söyleyen Piroğlu, devamında şunları söyledi: “Bu iktidar bloğu savaş siyaseti üzerine kurulmuştur. Abdullah Öcalan ile yapılan her görüşme, Öcalan'ın siyaset sahnesine girmesi anlamına gelir. Devlet, Öcalan’ın Kürt halkı için oynadığı rolün farkında. Belki bu ülkedeki demokrasi güçlerinden çok daha fazla farkında. Öcalan’ın söylediği her kelime, yapılan her diyalog, hatta her haberleşmenin Kürt halkı için bir anlamı var. Ama bu sadece Kürt halkı için değil, Türkiye'de devlet siyasetini ve bir bütünen Ortadoğu'yu ilgilendiriyor. Onun için bütün görüşmeler ve diyaloglar, böylesi olağanüstü konseptlerle beraber üretilmektedir. Bu aslında devletin Abdullah Öcalan’ın çözümdeki rolünü ve karakterini bilmesinden kaynaklanıyor.”   ÖCALAN’IN MESAJI   Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’la yaptığı telefon görüşmesinde verdiği mesajlara değinen Piroğlu, “Devlet bu tür görüşmelerle İmralı tutsaklığını sıradanlaştırmaya çalışıyor. Bu sıradanlaşmanın politik karşılığı şudur; Öcalan’ın çözüm üzerindeki etkisini, ağırlığını silikleştirmektir. Tutsaklığının normalleşmesi bu olağanüstü hukuk dayatmasının olağanlaşması anlamına gelir. Devlet açısından bunun anlamı şudur: Çözümün yegane adresini silikleştirmesi ve yok etmesi demektir. Bu aslında çözümsüzlüğü de beraberinde getiren bir şeydir. Buna izin vermek ise korkunç yanlış bir şeydir. Bu sıradanlaşmayı kabul etmek demek, aslında tecridin son bulması için yürütülen mücadeleyi aksatmak ve akamete uğratmak demektir. Tecridin kaldırılmasından vazgeçmek, çözümden vazgeçmek demektir. Öcalan’ın ifade ettiği ‘iki tarafta yanlış yapıyor’ söylemi, bununla alakalıdır” şeklinde konuştu.    ‘SAVAŞ BLOĞU YIKILMALI’    Öcalan’ın aile, avukat ve telefonla görüşme yapmasının anayasal hak olduğunu kaydeden Piroğlu, “Öcalan’ın bunları yapması demek, Türkiye’deki savaş siyasetinin geriye püskürtülmesi ve devletin hukukunun sınırlarına geri çekilmesi anlamına gelir. Bu nedenle görüşmeye izin verilmiyor. Çünkü devlet bunu yaptığı andan itibaren kendi savaş hukukundan geri adım atmaya başlar. Bu da onun için yıkıcıdır. Bu savaş bloğunun varlığı ve karakteri yıkılmadan, Türkiye’deki demokrasi güçlerinin de önü açılmaz” dedi.   Demokrasi güçlerinin tecrit politikası karşısında mücadeleyi yükseltmesi gerektiği çağrısında bulunan Piroğlu, “Bu iktidardan tecrit politikasını yumuşatmasını, Kürt sorununda bir çözüme gitmesini beklememek gerekir. Bu iktidarın doğasına aykırıdır. O zaman biz onu buna zorlamak zorundayız. Bunun için de demokrasi mücadelesini yükseltmek zorundayız. Tecrit siyaseti çözülmeden, Türkiye demokrasinin kazanma şansı yok. Bu iktidar yıkılmadan da tecrit siyasetinin bitmesinin şansı yok” şeklinde konuştu.    'TALEBİMİZ ÖZGÜRLÜK OLMALI'   Demokrasi mücadelesinin güçlendirilmesinin Kürt halkı ile yan yana mücadeleden geçtiğini vurgulayan Piroğlu, şu önerilerde bulundu: “Onun için artık bizim talebimiz tecridin kaldırılması olmamalı, talebimiz doğrudan Sayın Öcalan'ın özgürlüğü olmalıdır. Devlet bunu engellediği, tecrit politikasını ağırlaştırdığı, savaş siyasetini devam ettirdiği sürece biz bunun maliyetini sadece ekonomik olarak değil, siyasal hakların kısıtlaması ve daraltılması olarak göreceğiz. Tarihsel olarak bizim deneyimlerimiz açıktır ki devletin ceza ve siyaseti ile devletin sokak siyaseti arasında paralel bir ilişki var. İmralı siyaseti özel bir hukuk alanı ise bu özel hukuk sürdüğü sürece cezaevi politikaları da sokaktaki devlet terörü de devam edecektir. Bunu kırmak bizim ortak mücadelemize bağlıdır. Sayın Öcalan'ın özgürlüğü de Kürt halkının bir sorunu değildir. Bu bütün bölge halklarının sorunudur. Bunu başaramadığımız sürece, demokrasi, eşitlik ve adalet yolunda yol alma şansına sahip olamayacağız.”   MA / Ferhat Çelik