Maraş Cezaevi'ndeki tutuklulara sistematik baskı 2021-03-15 13:54:35   ADANA - İHD Adana Şubesi tarafından Maraş Türkoğlu 1 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'nde yaşanan hak ihlalleri dair hazırlanan rapor, buradaki tutukluların sistematik baskılara maruz kalıp, haklarını aradıklarında disiplin soruşturmalarıyla karşı karşıya kaldığını gösterdi.   İnsan Hakları Derneği (İHD) Adana Şubesi Hapishaneler Komisyonu, Maraş Türkoğlu 1 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'ne dair hazırladıkları hak ihlali raporunu paylaştı. Hazırlanan raporu dernek binasında düzenlenen basın toplantısıyla Şube Başkanı Av. İlhan Öngör paylaştı.   Ailelerinden derneklerine gelen hal ihlali başvuruları üzerine 3 Mart tarihinde buradaki tutuklular ve cezaevi idaresiyle görüştüklerini belirten Öngör, görüştükleri tutukluların aileleri ile yaptıkları telefon görüşlerinde telekonferans yaptıkları bahanesiyle kendileri hakkında cezaevi yönetimi tarafından tutanaklar tutulduğunu aktardığını dile getirdi. Öngör, cezaevinde yaşanan hak ihlallerini ailelerine aktarmaları suç sayılıp birçok tutukluya haklarında başlatılan soruşturmalar sonucunda disiplin cezaları verildiğini de aktardı.   Yine gardiyanların tutuklulara yönelik hakarete varan onur kırıcı söz ve davranışlarda bulunduğunu, bu duruma dair verilen dilekçelerin ise yanıtsız kaldığını söyleyen Öngör, tutukluların gönderdikleri dilekçe ve mektupların muhataplarına çoğu zaman ulaştırılmadığını öğrendiklerini ifade etti.    BİR MAHPUSUN KOLU KIRILDI   Şube Başkanı Öngör, görüştükleri bir tutukluların kendilerine aktardığı bilgileri ise şöyle paylaştı:    "Yakın zamanda cezaevinde bir saldırı olduğu, hiçbir sebep yokken bir çok mahpusun darp edildiğini, şu an isimlerini hatırlamadığını ama kolu kırılan mahpusların olduğunu dile getirmiştir. Diğer yandan açlık grevlerinin devam ettiğini, ancak idarenin sıcak su, şekerli su ve hatta kendilerine ait olan semaveri dahi kendilerine vermediğini, kendisinin de 5 gün boyunca açlık grevine girdiğini, sıcak su verilmediği için normal su içmek zorunda kaldığını dile getirmiştir. Ayrıca cezaevine yeni gelen revir doktorunun ihtiyaçlarını karşılamadığını, adeta cezaevi idaresi ile birlikte hareket ettiğini, hekimlik yeminine aykırı davrandığını beyan etmiştir. Diğer yandan cezaevi başgardiyanının son derece baskıcı bir tutum sergilediğini, kendisini müdürden daha üstün gösterdiğini, kendilerine yönelik bir tür ayrımcılığın olduğunu ve cezaevi idaresinin keyfi tutanaklar tuttuğunu dile getirmiştir. Yapılan görüşmede tüm mahpuslar üzerinde aşırı derecede psikolojik baskı olduğunu, özellikle iyi halli olma durumlarına engel olmak için bu baskıların yapıldığını ve birçok mahpusun infazlarının yakıldığını, cezaevindeki en büyük sorunlardan birinin bu olduğunu, iyi halli olmalarına ve bazı arkadaşlarının cezasının 1 yılın altında olmasına rağmen denetimli serbestlikten yararlanamamaları, denetimli serbestlik için bağımsız koğuşlara çıkmaları konusunda kendilerine baskı yapıldığını, dile getirmiştir   Tüm bu baskı ve diğer sorunlara ilişkin cezaevi müdürüyle ve savcısıyla görüşme yapmak istediklerini ancak görüşemediklerini ve sorunların çözülmediğini dile getirmiştir. Diğer yandan müdürlük ve bakanlık gibi ilgili birimlere yazdıkları dilekçelerin çoğunun cezaevi yönetimi tarafından işleme konulmadığını, işleme konulan dilekçelerin birçoğuna da cevap verilmediğini beyan etmiştir." Av. Öngör, cezaevinde tespit ettikleri hak ihlallerini ise şöyle sıraladı:   " * Açlık grevlerinin 103. Günde süresiz dönüşümlü 5’er gün olarak devam ettiği, her koğuştan 1’er kişinin açlık grevine girdiği, açlık grevine giren mahpusların kendi koğuşlarından alınarak farklı bir odaya götürüldükleri, kendilerine yalnızca tuz ve şeker verildiği, gerekli olan diğer malzemelerin örneğin; sıcak su gibi verilmediği, semaveri olan mahpusların sıcak su temini için semaverlerinin dahi kendilerine verilmediği, sorunun çözümü konusunda 1. müdürün insancıl yaklaşmadığı ve infaz koruma memurlarına ‘1 damla su verenin insanlığından şüphe ederim’ söylemlerinde bulunarak talimat verdiği,   * Hapishanede çok sayıda hasta mahpusun olduğu, yeni gelen revir hekiminin mahpusların hastalıkları konusunda taleplerini çok fazla karşılamadığı, hapishane idaresi ile ortak hareket ederek bağımsızlığı ve tarafsızlığını yitirdiği, yine mahpusların özel hastalık durumlarına ilişkin özel önlemlerin alınmadığı, örneğin; egzaması olup vücudunda kabarma ve kaşıntıları olan mahpusun tüm taleplerine rağmen kendisine yeni ve tüysüz nevresim ve battaniye verilmediği, verilen malzemelerin kullanışsız oldukları ve ihtiyaçlarını karşılamadığı, mahpusların sevk edildiği Necip Fazıl Devlet Hastanesinde mahpus koğuşlarının hijyenden oldukça uzak olduğu, pis koktuğu, yatakların kan ve irin lekeleriyle bezeli olduğu, oda ve yatakların temizlenmediği, değil yatarak tedavi olmaya oturmaya bile uygun olmadığı, tedavi sürecinde mahpusların kelepçeli olduğu, hemşire ve hekimlerin kendileriyle yeterince ilgilenmedikleri,    * Hapishanede yaşanan hak ihlalleri telefon ya da kapalı görüşlerde ailelerine aktaran mahpuslarla ilgili derhal dışarıya bilgi verdikleri, kurumu kötüledikleri vs gibi gerekçelerle disiplin soruşturmalarının başlatıldığı, mahpuslardan savunmalar istendiği, neticede mahpuslara disiplin cezaları verildiği, iletişim vs. gibi pek çok haktan böylelikle mahrum edildikleri,   * Mahpuslara karşı infaz koruma memurlarınca özellikle psikolojik baskıların yoğun olarak uygulandığı, yakın zamanda yaşanan bir olaydan kaynaklı sayıları 20’yi bulan çok sayıda infaz koruma memuru tarafından fiziksel müdahalede bulunulduğu, çok sayıda mahpusun darp edildiği, kimilerinin vücudunda kemikkırıklarının yaşandığı, revire çıkarılmadıkları için darp raporu alamadıkları, haftalar sonra revire çıkan mahpuslarda da darp izlerinin iyileşmiş olduğundan kaynaklı rapor temin edemedikleri, konuyla ilgili suç duyurusunda bulundukları ancak aradan 1 ay geçmesine rağmen herhangi bir gelişme yaşanmadığını, kendilerine ise yine disiplin soruşturmalarının açıldığı,   * Hapishanede yaşanan en küçük olaydan kaynaklı infaz koruma memurlarınca derhal tutanak tutularak disiplin soruşturması başlatıldığı, bu durumun mahpusların iyi halli olma durumlarının önüne geçme maksatlı infaz yakma amacını gerçekleştirmek için bilinçli olarak yapıldığı,   * Pandemi süresince maskenin yeterli sayıda verilmediği, dezanfektan ve kolonya gibi temizlik materyallerin ise hiç verilmediği, infaz koruma memurlarının haftada 1 gün koğuşlara gelerek koğuşun yalnızca bir köşesine bir miktar ilaç sıkarak geri gittikleri,    * Yemeklerin besin kalitesinin düşük olduğu ve miktar olarak az verildiği, koğuşta kalan mahpus sayısı kadar yemek verilmediğinden gelen yemeklerin mahpusların kendi aralarında paylaştıkları ve bu sebepten dolayı herkesin yeterince beslenemediği ve kimi mahpusları aç kaldığını, kantin fiyatlarının pahalı olduğu, yine sürekli su kesintilerinin yaşandığı, yine çeşmeden akan sıcak suyun üç dört mahpusun banyo yapmasıyla derhal tükendiğini beyan etmişlerdir."   Tespit edilen hak ihlallerine özellikle siyasi tutukluların maruz kalmasının cezaevi idaresinin ve yargısal makamların, "insancıl değil güvenlikçi bakış açısına hiyerarşik bir üstünlük tanıması ve keyfi idari tasarruflardan" kaynaklandığı sonucuna varıldığını ifade eden Öngör, "Hapishane personelinin yasaları uygulama konusundaki bilgisizliği ve sorunları çözme konusundaki deneyimsizliği, bizzati sorunun kendisini oluşturmaktadır. Evrensel hukuk ilkeleri ve yasalarca tanınmış temel haklar baz alınarak tespit ettiğimiz hak ihlallerinin ortadan kaldırılması gerekir" diyerek, yetkililere seslendi.