‘Tecrit Kürt sorunundaki çözüm taleplerinin engellenmesidir’ 2021-01-27 09:02:08 DİYARBAKIR - Cezaevlerindeki açlık grevlerine dikkati çeken ÖHD Genel Merkez Yöneticisi Berdan Acun, "Öcalan üzerindeki tecridin temel nedeni aslında Kürt sorununun çözümünde dile getirilecek taleplerin engellenmesidir" dedi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan'a uygulanan mutlak tecrit 21 yıldır devam ediyor. Tecridin kaldırılması ve Öcalan'a özgürlük talebiyle her dönem farklı alanlarda mücadele yürütülüyor. Bu taleple cezaevlerinde de farklı dönemlerde açlık grevleri ve ölüm oruçları yapıldı. 27 Kasım 2020 tarihinde de siyasi tutuklular, tecridin kaldırılması ve cezaevindeki hak ihlallerinin son bulması talebiyle süresiz dönüşümlü açlık grevi başlattı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkez Yöneticisi Avukat Berdan Acun, cezaevlerinde 62'nci gününe giren açlık grevlerini ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi değerlendirdi.   Tecridin Öcalan’ın Türkiye’ye teslim edilerek İmralı Adası'na konulmasıyla başlandığına işaret eden Acun, bu adımın İmralı Cezaevi’nin statüsünde yapılan değişiklikle atıldığını kaydetti. İmralı Cezaevi’nin yarı açık bir cezaeviyken Öcalan’ın getirilmesiyle ikinci derece yüksek güvenlikli bir askeri cezaevi haline getirildiğini hatırlatan Acun, “Cezaevleri Adalet Bakanlığına bağlıyken İmralı Cezaevi, Başbakanlık Kriz Merkezi yönetimine devredildi. Dolayısıyla aslında Türkiye Ceza İnfaz Rejimi açısından baktığımızda İmralı Cezaevi’nin statüsü diğer cezaevlerine göre daha farklı bir konumlandırma olarak ele alınır. Bunun temel sebebi neydi? Temel sebebi tecrit dediğimiz olgu. Tecrit önce İmralı Cezaevi üzerine uygulanıp ülkeyi yönetme şeklinin bir prototipi olarak denenmeye başlandı. Hukuka aykırı uygulamalar, hukuk tanımazlığı, önce İmralı üzerinden denenmeye başlandı. Sonra yavaş yavaş diğer cezaevleri üzerine, daha sonra da toplumun tüm kesimi üzerinde uygulanma şekliyle bir ön şekil olarak dizayn edildi. Sayın Öcalan’ın avukatları ile görüştürülmemesi, hukuki yardımları almaması, ailesiyle görüştürülmemesi, haberleşme ile ilgili kısıtlamalar, sağlık açısından kısıtlanmalar, bunların hepsi tecrittir” diye konuştu.   ‘AİHM’İN KARARI UYGULANMADI’   Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve iş insanı Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) verdiği ihlal kararının uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalarına işaret eden Acun, ilk uygulanmayan AİHM kararının Öcalan’a ilişkin olduğuna dikkati çekti. Öcalan’ın 4 ay gibi kısa bir sürede yargılanıp ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiğini anımsatan Acun, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis ne demek? Ölünceye kadar cezaevinde kalma gibi bir durum söz konusu. Bu hem evrensel insan hakları hukuku açısından hem de ceza hukuku prensipleri açısından baktığımızda infaz hukukuna açıkça aykırı. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2016 yılında bu konuda bir karar verdi ve ölünceye kadar cezaevinde kalma cezasının hak ihlali, işkence yasağı olduğunu, umut hakkının tüm mahpuslarda olduğunu, mutlaka tüm mahpuslarda olması gerektiğini ve bu umut hakkını engellediği için de hak ihlali kararı verildi. Ancak bu hak ihlali ile ilgili herhangi bir yasal mevzuata bir düzenleme yapılmış değil” ifadelerini kullandı.    ‘GİRİŞİMDE BULUNULMADI’   AİHM’in verdiği kararın uygulanması için düzenlemeler yapılmadığı ve Avrupa Konseyi’nden bu yönde bir baskıda uygulanmadığına vurgu yapan Acun, Avrupa Konseyi’ne bağlı İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) 2019’da İmralı Cezaevi’nde yaptığı incelemelerde Öcalan’a tecrit içinde tecrit uygulandığı tespitini yaptığını ancak sonuçların ortadan kaldırılması için herhangi bir girişimde bulunulmadığını söyledi. Acun, “CPT, 2019 yılında yine İmralı Cezaevi ile ilgili yayınladığı raporda, İmralı Cezaevi’nin açıkça tecrit hali içerinde olduğunu ve Sayın Öcalan üzerinde işkence yasağına aykırı uygulamaların olduğunu raporlarında dile getirdi. Tecrit içinde bir tecrit, yani mahpus içinde bir mahpus tespiti ibaresi kullandılar. Ki CPT’nin bu değerlendirmesi önemli bir değerlendirme, ancak CPT yine AHİM gibi diğer uluslararası kuruluşlar gibi bu tecridin ortadan kaldırılması ile ilgili herhangi bir girişimde bulunamadılar” şeklinde konuştu.   AÇLIK GREVİ BAŞLADI   Alınan ihlal kararlarının uygulanmaması nedeniyle tecridin sonlandırılması için cezaevlerinde yeniden açlık grevlerinin başlatıldığına dikkati çeken Acun, şöyle konuştu: “Dolaysıyla tecrit sürekli devam etmekte, bugün, işte yine açlık grevleri başlatıldı. 2018-2019’daki gibi mahpusları daha fazla durumlarını ağırlaştırılacak bir durum ortaya çıkmadan Adalet Bakanlığı ve siyasi iktidarın, tecrit ile ilgili bu uygulamaların ortadan kaldırmasını, Sayın Öcalan ve diğer birlikte kaldığı mahpuslarla avukat görüşü, aile görüşü sağlanmasını umut ediyorum.”   ‘HUKUK TANIMAZLIKTIR’   Tecridin, ulusal ve uluslararası mevzuata “kötü muamele ve işkence” olarak tanımlandığının altını çizen Acun, siyasi iktidarın tecridi bir yönetim biçimi olarak ele aldığını dile getirerek,“Siyasi iktidarın İmralı Cezaevi üzerinde geliştirdiği tecridin hedefi, tecrit ve yasaklama yöntemlerini bir bütün olarak toplum üzerine yaymaktır. Bu yöntem, muhaliflerin, siyasi partilerin, toplumun tüm kesimi üzerine yayıp hukukun dışında bir yönetim şekli hukuk tanımazlıktır. Temel hedef toplumun susturulması, toplumun haklarını hukukunu dile getirirken, haklarını talep ederken bu haklardan mahrum edebilmesi durumudur. Siyasi iktidarın tecridi uygulamasının sebebi budur” diye belirtti.    ‘ÇÖZÜMÜN ENGELLENMESİDİR’   Öcalan’a uygulanan tecridin Kürt sorununda çözümsüzlük politikasından kaynaklandığının vurgulayan Acun, sözlerini şöyle tmaamladı: “Öcalan, Kürt sorununun çözümü ile ilgili 2013-2015 çözüm sürecinde de aktif rol oynayan bir kişilik. Dolayısıyla Türkiye’de bir Kürt sorunu varken Öcalan’ın tecrit edilmesiyle beraber Kürt sorunun tartışılmasını, barışçıl çözümler yöntemlerini önlemek, toplum içerisinde bunla ilgili taleplerin engellenmesi temel amaçlardan biri. Öcalan üzerindeki tecrittin temel nedeni aslında Kürt sorununun çözümünde dile getirilecek taleplerin engellenmesidir.”   MA / Mehmet Erol