‘Tecrit ne kadar ağırsa barış o kadar uzak’ 2020-12-31 09:02:57 İSTANBUL - İmralı’da uygulanan tecridin, çözüm bekleyen toplumsal meselelerden ayrı düşünülemeyeceğini söyleyen insan hakları savunucuları ve avukatlar, “Tecrit ne kadar ağır uygulanıyorsa, barışa o kadar uzağız” dedi.  İmralı Ada Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Kürt sorununa dair izlenen çözümsüzlük politikaları ile yıllardır tecrit altında. En temel hakları dahi ihlal edilerek, avukatları ve ailesi ile görüştürülmeyen Öcalan’a yönelik tecridin son bulması talebiyle cezaevlerindeki siyasi tutuklular, 27 Kasım’dan bu yana açlık grevinde. Süresiz-dönüşümlü olarak sürdürülen açlık grevi, aynı taleple cezaevlerinde 2012 yılından bu yana yapılan eylemlerin üçüncüsü.   Tecridin insanlığa karşı işlenen en büyük suçlardan biri olduğunu dile getiren insan hakları savunucuları ve avukatlar, İmralı’da başlayıp, tüm ülkeye yayılan bu politikanın son bulmasını istiyor.    TECRİT İHALLERİ ARTTIRDI   Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu Eş Sözcüsü Destina Yıldız, İmralı’da uygulanan tecridin salt Öcalan’a dönük bir uygulama olmaktan çıktığını, toplumun tüm kesimlerine dönük bir baskı aracına dönüştüğünü ifade etti.   Tecrit politikasının başta cezaevleri olmak üzere birçok alanda hak ihlallerine neden olduğunu söyleyen Yıldız, “Bugün muhalif olan herkes tecrit altında ve hak arama özgürlüğü ciddi baskı altında olduğunu söyleyebiliriz. Yaşanan bu baskıların en çok hissedildiği yerler ise cezaevleri. Başta yaşam hakkı ihlalleri olmak üzere çıplak arama, işkence vakalarına kadar birçok hak ihlali yaşanıyor” diye konuştu.   İMRALI'DA BAŞLADI   Ağırlaştırılmış müebbet infaz uygulamasının tecridin en yoğun uygulandığı infaz biçimi olduğunu vurgulayan Yıldız, şunları söyledi: “Ağırlaştırılmış müebbet infaz biçimi her ne kadar Öcalan için getirilmiş olsa da, bugün cezaevlerinde ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü yüzlerce tutuklu bulunmaktadır. İmralı’da başlayan yasakların tümü bugün tüm cezaevlerinde uygulanıyor. Yıllarca İmralı’ya gönderilen süreli ve süresiz yayınlara el konuldu. Mektup yasakları ile dışarı ile bağı kesildi. Görüş yasakları ve keyfi disiplin cezaları önce İmralı’da uygulandı ardından tüm cezaevlerine yayıldı. Bugün itibariyle siyasi tutukların kaldığı her bir cezaevi İmralı’ya çevrilmiş durumda.”    BİR İŞKENCE BİÇİMİ    Tecridin İnsanlık dışı bir uygulama olduğunun altını çizen Yıldız, “Tecridin insanlar üzerinde hem psikolojik hem de fiziksel olarak birçok olumsuz etkisi var. Uygulanan tecrit politikaları sonucu getirilen kısıtlamalarla mahpusların iletişim kurma, haber alma, sosyalleşme gibi çok temel ihtiyaçları dahi karşılanamamaktadır. Bütün bu yönleriyle tecrit bir işkence biçimidir” dedi.   AİHM KARARINI HATIRLATTI   Av. Yıldız,  İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin (AİHM) 2014 yılında Öcalan hakkında işkence yasağının ihlal edildiğine ilişkin verdiği kararı da hatırlattı. Yıldız, “Bugün gelinen aşamada yoğun tecrit uygulanan infaz rejimine ek olarak hiçbir somut gerekçe gösterilmeden Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile görüşmesi engellenmektedir. Devlet bu noktada kendi kanunlarını dahi hiçe saymaktadır. Öcalan üzerinde uygulanan tecrit son bulmadığı müddetçe hapishanelerde uygulanan tecrit de son bulmayacaktır” ifadelerini kullandı.    ‘TALEPLERİNE KULAK VERİLMELİ’   Öcalan’ın özgürlüğü için cezaevlerinde başlayan süreli-dönüşümlü açlık grevlerinin bir ayı aşkın süredir devam ettiğine dikkat çeken Yıldız, şöyle devam etti: “Açlık grevine başlayan tutukluların talepleri çok basit. Öcalan üzerindeki tecridin son bulması, avukat ve aile görüşmelerinin sağlanması. Tutuklular devletin kendi kanunlarına uyması için açlık grevi yapmaktadır. Bu nedenle tecrit politikalarında ısrar edilmesi ve tutukluların taleplerinin kabul edilmemesi ilerleyen süreçte çok daha olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Devlet tutukluların bu meşru taleplerine kulak verip, kendi kanunlarına uygun davranmalı ve tecrit uygulamalarına son vermelidir.”   YOLERİ: KÜRTLER CEZALANDIRILIYOR   Tecrit politikasının bir “işkence biçimi” olduğunu dile getiren İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri de, uzun sureli tecridin tutukluların hem fiziki hem de psikolojik yapısına ağır bir tehdit oluşturduğunu kaydetti.   Tecrit uygulamasının derhal sonlandırılması gerektiğini söyleyen  Yoleri, “Tecrit politikası cezaevlerinde 2000 yılından bu yana sistematik olarak uygulanmaktadır. Ancak en ağır biçimi İmralı’da karsımıza çıkmaktadır. İmralı’da uygulanan tecritle Öcalan sahsında Kürt halkı cezalandırılıyor. Tecrit ne kadar ağır uygulanıyorsa, barışa o kadar uzağız, bunu biliyoruz. İmralı’da uygulanan tecrit sadece Kürt halkının talepleri konusunda değil, tüm toplumu kapsayacak şekilde demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri konusunda da iktidarın yöneliminin göstergesi durumunda. Tüm bu nedenlerle İmralı’da uygulanan tecridi hapishanelerde yaşanan sorunlardan ya da çözüm bekleyen toplumsal meselelerden ayrı düşünemeyiz” diye konuştu.   DUYARLILIK ÇAĞRISI   Salgın döneminde başlatılan açlık grevlerinin tutuklarının sağlığını olumsuz etkileyeceği yönündeki kaygılarını dile getiren Yoleri, son olarak şunları söyledi: “Ancak cezaevlerinde acil ve yakıcı sorunların duyurulması ve çözüm için harekete geçilmesini sağlamak için tutukluların açlık grevlerine mecbur kaldıklarını da biliyoruz. Cezaevlerinde uygulanan tecrit salgınla birlikte daha da ağırlaştırıldığından, bu ağır tecridin yol açtığı olumsuzluklardan kurtulabilmek için açlık grevi yapmak zorunda kalmaktadırlar. İmralı’da uygulanan ağır tecrit ile tüm cezaevlerinde uygulanan tecridin ve hak ihlallerinin malum bağlantısı ortadadır ve bunu görmezden gelmek hak mücadelesini zayıflatacaktır. Bu noktadan hareketle herkesi cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine karşı duyarlı olmaya, tecride ve hak ihlallerine karşı mücadeleye çağırıyoruz.”   MA / Erdoğan Alayumat