273 gün ölüm orucunda kalan Keçeci: Tutukluların sesi olmalıyız 2020-12-28 09:00:51 MERSİN - Daha önce birçok kez açlık grevine giren ve 1999’da 273 gün ölüm orucunda kalan Bekir Sıtkı Keçeci, açlık grevi eylemleri için destek çağrısında bulunarak, “Tutukluların sesi olmalıyız” dedi.  PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve hak ihlallerinin son bulması talebiyle cezaevlerinde başlayan süresiz-dönüşümlü açlık grevi eylemi 32’nci gününde devam ediyor. Greve birçok kesimden destek gelirken, tutukluların taleplerinin karşılanması için çağrılar yapılıyor.    Cezaevinde kaldığı 21 yıl boyunca birçok kez açlık grevine giren Bekir Sıtkı Keçeci (61), 1999’da ise Gebze ve Bolu cezaevlerinde ise tek tip elbise, askeri sayım, çıplak arama ve cezaevindeki kötü uygulamalara karşı başlatılan daha sonra ölüm orucuna çevrilen eylemde 273 gün kaldı. Girdiği ölüm orucu eyleminden sonra vücudunda ciddi hastalıklar nüksetti ve 2002 yılında yakalandığı Wernicke Korsakoff hastalığından dolayı tahliye oldu.    Tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemlerine ilişkin ajansımıza konuşan Keçeci, devam eden eylemlere ilişkin duyarlılık çağrısında bulundu.    İNSANİ TALEPLER   Cezaevinde her dönemde tutukluların yasal ve Anayasal haklarının cezaevi idaresince gasp edildiğini ve bunun sonucunda insanların haklarını geri almak için açlık grevi ve benzeri eylemlere başvurduğunu söyledi. Keçeci, “Cezaevlerinde tutuklulara dayatılan insanlık onurunu ayaklar altına alacak uygulamalara karşı insanca yaşam hakkını savunan tutuklular açlık grevine giriyor. Eylemler süresiz olarak başlar. Kendi içinde asgari talepler vardır. Bu talepler karşılanıncaya kadar devam eder” dedi.    DAYATMALARA KARŞI AÇLIK GREVLERİ   12 Eylül sürecinde cezaevinde olduğunu ve o süreçte tutuklulara dayatılan “Yemek yapamazsın, arkadaşlarınla konuşamazsın, hücrelerde kalırsın, tek tip elbise, karıştır başarıştır” gibi uygulamalara karşı açlık grevine başlandığını ve taleplerinin kabul edilmemesiyle eylemlerini ölüm orucuna çevirdiklerini anlatan Keçeci, “Tek tip elbise giymediğimiz için 3 sene boyunca kimse ile görüşemedik. Bundan kaynaklı hakkımızı almak için açlık grevine başladık. O süreçte açlık grevleri ölüm orucuna döndü. 1984‘te 10 arkadaşımız eylemlerde yaşamını yitirdi. Ölüm orucu irade olarak kolay ama pratik olarak çok zor bir eylemdir.   ‘ÖLÜM ORUCU KOLAY DEĞİL!’   Her geçen saniye ölüyorsun. Hücrelerin ölüyor, ayağını kaldıramıyorsun, konuşmaları duyamıyorsun, ayağa kalkamıyorsun, sağ elini kaldırmak istiyorsun sol elin kalkıyor, her tarafından ağrı olduğu için uyku uyuyamıyorsun. Bedensel olarak çok acı çekiyorsun ama kimse durup dururken bedenini ne açlığa yatırır ne de ölüme. Cezaevinde bir insan bedenini açlığa yatırıyorsa bilin ki onun başka hiçbir çaresi kalmamıştır” diye konuştu.   ‘TECRİT TAMAMEN KALDIRILMALI’   Tecride karşı Türkiye ve bölge cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine değinen Keçeci, “Tecrit İmralı üzerinden başlıyor fakat bütün cezaevleri üzerinde aynı uygulamalar var. Bir ulusal hareketin önderinin tecrit edilmesine, cezaevlerindeki tecrit politikasına karşıyız ve karşı olmalıyız. Bu tecrit politikasının tamamen kaldırılması gerekiyor. Hasta tutsakların serbest bırakılması gerekiyor. Çocuklu kadınların serbest bırakılması, avukat ve aileler üzerindeki görüş kısıtlılığın tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor. Tutsakların içerdeki yaşam kalitesinin artırılması talepleriyle başlayan süresiz açlık grevlerine duyarsız kalmak mümkün değil. O süreçleri yaşayan bir olarak buna sessiz kalamam” şeklinde konuştu.   ‘TUTUKLULARIN SESİ OLMALIYIZ’   Cezaevindeki tutukluların taleplerinin Türkiye ve Kürt illerinde taleplerin ortaklaştırılarak birlikte hareket edilmesinin daha doğru olacağına inandığını söyleyen Keçeci, “Tutukluların tek başına başlattığı bu eylemle sonuç almak zordur. Tutukların taleplerine sessiz kalmayıp onların sesi olmalıyız. Pandemiyi bahane edip bütün sokak faaliyetlerini engelliyorlar ama biz de sosyal medyayı kullanmalıyız. Adalet Bakanlığı’na, İçişleri Bakanlığı’na her yere dilekçeler yazmalıyız. AHİM ve insan hakları örgütlerine bu talepleri anlatmalıyız. Bu taleplerin sadece içerdeki tutsakların değil bütün toplumun talepleri olduğunu göstermeliyiz. İçerdekilerle dayanışmamız gerekiyor” diyerek tutuklularla dayanışma çağrısında bulundu.   Wernicke-Korsakoff Hastalığı Nedir?   2000’li yıllardaki açlık grevleri ile adı sık duyulan Wernicke-Korsakoff hastalığı, B1 vitamininin azalması sonucu Doktor Carl Wernicke tarafından tanımlanmış B1 vitamini (Tiamin) eksikliği nedeniyle oluşan hastalıktır.   Hastalığın oluşmasına neden olan temel etken uzun süreli açlık sebep oluyor.     MA / Ömer Akın