19 Aralık Katliamı'nın tanığı: Amaç toplumu hücreye kapatmaktı 2020-12-18 09:16:03   İSTANBUL - "Hayata Dönüş" adı verilen 19 Aralık Katliamı’ndaki temel amacın toplumu hücreye kapatmak olduğunu belirten dönemin tutuklu tanığı Fatime Akalın, bugün toplum üzerinde yaratılan baskının temelini o dönemden aldığını söyledi.    “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilen 19 Aralık 2000 tarihinde 20 ayrı cezaevine eş zamanlı yapılan operasyonun üzerinden 20 yıl geçti. F Tipi Cezaevlerine geçişi protesto etmek için açlık grevinde olan yüzlerce tutukluya karşı gerçekleştirilen saldırılara yüzlerce asker ve polis katıldı. Demokratik Sol Parti (DSP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Anavatan Partisi (ANAP) koalisyonunun başbakanı Bülent Ecevit’in “Teröristleri kendi terörlerinden kurtarma” olarak tanımladığı saldırılarda, ikisi asker olmak üzere toplam 32 tutuklu yaşamını yitirdi. Yüzlerce tutuklu ise yaralandı.   89 YILINDA GİRİŞİM OLDU   Cezaevlerinde hücre tipi uygulaması ilk olarak 1989 yılında Eskişehir’de hayata geçirilmek istendi ancak tepki üzerine vazgeçildi. 1996 yılında dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, kararnamesiyle davası devam eden tutukluların mahkemeleri başka kentlere taşınarak buralarda “tabutluk” diye tanımlanan hücre tipi cezaevlerine konulmaya zorlandı. Uygulamaya karşı onlarca cezaevinde siyasi tutuklular açlık grevi eylemine başladı. 11 kişinin yaşamını yitirdiği eylemin sonucunda devlet geri adım atmak zorunda kaldı.    İLK UYGULAMA İMRALI    15 Şubat 1999 yılında PKK Lideri Abdullah Öcalan uluslararası komplo sonucu Türkiye’ye teslim edildikten sonra İmralı’da dizayn edilene hücre tipi cezaevi sistemi yeniden gündeme sokuldu. Kamuoyunun buna sessiz kalması sonucu, İmralı modeli hücre tipi cezaevi sistemini tüm Türkiye’ye yayılmasına zemin oldu.    SÖZLER TUTULMADI    Sisteme karşı cezaevlerinde açlık grevine başlayan yüzlerce tutuklu kısa bir süre sonra ise eylemi ölüm orucuna çevirdi. Tutukluların taleplerinin karşılanması için onlarca aydın, siyasi parti, sendika, dernek, insan hakkı savunucuları ve örgütleri hükümete yaptığı çağrı sonuç verdi. Dönemin Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile yapılan görüşmelerde belli başlı sözler alınsa da bu sözler tutulmaz ve 19 Aralık sabahı 20 ayrı cezaevinde “Hayata Dönüş” adı verilen operasyonla katliama dönüştürüldü.    ERTOSUN'A ONUR ÖDÜLÜ   DSP, MHP ve ANAP koalisyonun hükümetinin başbakanı Bülent Ecevit’in “Teröristleri kendi terörlerinden kurtarma” olarak tanımladığı operasyonda ikisi asker ile 32 tutuklu yaşamını yitirdi. Yüzlerce tutuklu ağır yaralandı. Operasyonu yöneten Albay Burhan Engin ve Tümgeneral Osman Özbek hiçbir zaman yargı önüne çıkartılmadı. F tipi cezaevlerinin mimarlarından bir olarak bilinen “Hayata Dönüş Operasyonu” sırasında Cezaevleri Genel Müdürlüğü görevinde bulunan Ali Suat Ertosun'a 2004 yılında hükümet kararıyla “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek tarafından verildi.    CEZASIZLIKLA SONUÇLANDI   Operasyona katılan askerler hakkında açılan davalar ya zaman aşımına uğradı ya da beraatla sonuçlandı. Katliamdan yaralanan ve sakat kalan yüzlerce tutuklu hakkında açılan davalarda ise ağır hapis cezalarıyla sonuçlandı. Hali hazırda 10 yıldır devam eden Bayrampaşa Cezaevinde yaşanan katliama ilişkin açılan davada arpa boyu yol alınmazken, Ümraniye Cezaevinde yaşanan katliama ilişkin açılan dava ise geçtiğimiz yıl sonuçlandı. Davada delil yetersizliğinden tüm sanıklar hakkında beraat kararı çıktı.  Dosya şuanda istinaf aşamasında bekliyor.     KATLİAMIN PROVASI    Operasyon başladığından Niğde Cezaevi’nde olan katliam tanıklarından Fatime Akalın, “19 Aralık ile yapılmak istenen tecrit ve izolasyon politikaları 26 Eylül’de Ulucanlarda başladı. Ben 26 Eylül’de yapılan operasyonlarda Ulucanlardaydım. Devlet Ulucanlar üzerinden cezaevlerine saldırmayı düşünüyordu. Burada bunun bir nabız yoklamasını yaptı. Toplumun ne tepki vereceğini ölçtü. O tarihten sonra devlet ciddi hazırlıklar yaptı. Katliam olduğu zaman ben Niğde cezaevindeydim. Devlet, o zamanlar hücre tipi cezaevine girmenin adımlarını atmaya devam ediyordu. İnsanları yalnızlaştırmak, toplumu bölüp parçalayarak insansızlaştırmak amaçlanıyordu. Biz bunun önüne geçmek için ölüm orucu direnişi başlatmıştık. Ölüm orucu direnişinin belli bir aşamasında adına ‘Hayata dönüş’ dedikleri operasyonu yaptılar” dedi.    YARALIYKEN DÖVDÜLER   Akalın, yaşadıklarını şu sözlerle sürdürdü: “Bulunduğumuz koğuşta 13 kadına tutukluyduk. Saldırılara karşı koymak için fiziksel koşullarımız uygun değildi. Hepimizi ağır yaralayarak daha sonra ring arabalarıyla hastaneye kaldırdılar. Bizi hastaneye götürdüklerinde kelepçeleri çok sıkı taktılar. Hakaret ve küfürler ettiler. Fiziksel şiddet uygulandı. Hepimiz yaralıydık. Yaralı olduğumuz halde fiziksel şiddete uğramaya devam ediyorduk. Hastanede de fiziksel şiddet yerine psikolojik şiddet uygulamaya devam ettiler.”   AMAÇ TOPLUMU HÜCREYE KAPATMAK   Devletin cezaevleri şahsında toplumu hücreye kapatmak istediğinin altını çizen Akalın, şöyle devam etti: “Yaşamın kendisini hücreleştirdiler. Şuanda her yere o kadar saldırıyorlar ki herkes kendi başının derdine düşmüş durumda. Partilere saldırıyorlar, kişilere saldırıyorlar. Toplumda hiç kimse bu saldırılardan muaf değil. Tam bir otoriter rejim var, hukuk işlemiyor. Sadece belli bir güç odağının istediğini yaptığı bir sistem var. Mahkeme kararlarının bile işlemediği ortada. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ’ın nasıl alınıp götürüldüğü belli. Seçilmiş yüzlerce irade şu anda hapishanede. Sistem toplumun bütününe otoriter bir sistemle müdahale ediyor.”    TEK ÇÖZÜM BİRLİKTELİK   Yaşanan bu durum karşısında çözümün ise birliktelikten geçtiğini ifade eden Akalın, “Hepimiz farklılıklarımızı öne çıkartmadan, bir araya gelerek bu otoriter rejime karşı duvar olmalıyız. Bugün bu baskıcı rejim bizi köşeye sıkıştırmış olabilir fakat bu köşeye sıkışmaktan çıkmanın tek yolu birbirimizin kollarından tutmak yan yana gelmek” diye konuştu.    MA / Erdoğan Alayumat – Berna Kişin