Zihniyet ‘müsadere’ sistemi, uygulama Umumi Müfettişlik 2020-12-10 11:17:20 İSTANBUL - Kürt kentlerinde 93 yıl önce birçok katliama öncülük eden Umumi Müfettişlikleri anlatan tarihçi Şaban İba, aynı zihniyetin bugünkü uygulaması olan kayyımlar için “Abdülhamit döneminin istibdat politikalarını çağrıştırıyor” dedi.   Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası 11 Aralık 1927’de uygulamaya sokulan Umumi Müfettişlikleri, 25 yıl faaliyet gösterdi. Şark Islahat Planı'nın yürütücüleri olan Umumi Müfettişlikler, Kürt inkârına karşı çıkan kişilerin başlattığı isyanları katliamlarla bastırdı. Halka karşı her türlü şiddet uygulandı. 1927 yılında hayata geçirilen ve 1952 yılına kadar yürürlükte kalan Umumi Müfettişliklerin tarihi Osmanlı dönemine kadar uzanıyor. “Umumi Müfettişler" isimli kitabında bu uygulamanın sürekliliğine değinen Yazar Cemil Kolçak, "Sistemin sürekliliğini, sadece bir kurum değil, aynı zamanda zihniyetin devamlılığını göstermesi bakımından üzerinde önemli durmayı gerektirir" sözleriyle açıklıyor.    Birinci Umumi Müfettişliği Diyarbakır merkezli Elazığ, Urfa, Bitlis, Van, Hakkâri, Siirt ve Mardin illerini kapsıyordu. İkinci müfettişlik Trakya’da kuruldu. 1935'te Erzurum, Kars, Erzincan ve Ağrı gibi Kürt illerini de kapsayan Üçüncü Müfettişlik, 1936'da Bingöl, Dersim, Elazığ ve Erzincan illerini kapsayan Dördüncü Müfettişlik kuruldu. İlk müfettişlik 1925 Şey Sait İsyanı'ndan sonra hayata geçirilirken, Üçüncü Müfettişlik Ağrı isyanları sırasında, Dördüncü Müfettişlik Dersim Katliamı’na hazırlık sürecinde hayata geçirildi. Müfettişliklerin tamamı, Ağrı, Koçgiri ve Dersim isyanlarını bastırmakla görevlendirildi.   Dersim ve Koçgiri katliamlarını yürüten Dördüncü Umumi Müfettişi Hüseyin Abdullah Alpdoğan, daha sonra Kastamonu ve Bolu milletvekillikleriyle ödüllendirildi. İbrahim Tali Öngören Mustafa Kemal'in emri ile Umumi Müfettişlik görevine atandığında İstanbul milletvekiliydi. Birinci Umumi Müfettişliği'ne atanan Abidin Özmen ise CHP iktidarında Milli Eğitim Bakanlığı ve milletvekilliği yapan isimlerden biriydi.    ÖZEL YETKİLERE SAHİPLERDİ   Tarihçi-yazar Şaban İba, Umumi Müfettişliklerinin kuruluş amaçları, bunların görevleri ve günümüzde belediyelere atanan kayyımlarla benzerliğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   Umumi Müfettişliklerin, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet dönemine geçen siyasi ve idari uygulamalardan biri olduğunu ifade eden İba, müfettişliklerin belli bölgelerde ve özel görevlerle kurulduğunu, merkezi hükümetin kararlarını uygulamak ve bölgeleri denetlemek gibi görevlere sahip olduklarını belirtti.    Umumi Müfettişlerin, Osmanlıya bağlı, etnik, kültürel, dinsel gibi sorunlu görülen bölgelere özel yetkilerle gönderildiğini dile getiren İba, “Özellikle 19’uncu yüzyılın sonlarına doğru gelişen büyük devletlerin imparatorluğa bağlı milliyetler için istedikleri ıslahat taleplerini denetim altında gerçekleştirmek amacını da taşıyan Osmanlı Umumi Müfettişlik idaresi, ikinci Abdülhamit döneminde etkili bir şekilde uygulandı. İkinci Meşrutiyet döneminde kaldırılan Umumi Müfettişlik idaresi 1913’te İttihat ve Terakki iktidarı döneminde yeniden kurulması için bazı girişimler oldu. Ancak başlamakta olan savaş nedeniyle 1914'ün sonunda gündemden düştü. 1918–1920 yılları arasındaki Mütareke Dönemi’nde İstanbul Hükümeti tarafından kurulan iki Umumi Müfettişlik ise, ikili iktidar durumu nedeniyle fazla bir şey yapamadığı için varlık gösteremedi” ifadelerini kullandı.   1921 ANAYASASI’NDAKİ MADDELER   Türkiye Cumhuriyeti’nin 1921 Anayasası’nda “Umumi Müfettişlik” başlıklı bölümde iki maddenin yer aldığının altını çizen İba, ilk maddenin; “İller ekonomik ve sosyal ilişkilerine göre birleştirilerek, Umumi Müfettişlik bölgeleri meydana getirilir” şeklinde genel bir tanımlamaya sahip olduğunu söyledi. İkinci maddede ise “Umumi Müfettişlik bölgelerinin genel olarak asayişinin sağlanması ve bütün dairelerin işlerinin denetlenmesi Umumi Müfettişlik bölgesindeki illerin ortak işlerinde ahengin düzenlenmesi görevi Umumi Müfettişlere aittir. Umumi Müfettişler devletin genel görevleriyle bölgesel idarelere ait görevleri ve kararları devamlı olarak denetlerler” denildiğini belirten İba, 1924 Anayasası’nda Umumi Müfettişlerle ilgili bir maddenin konulmadığını hatırlattı.   1925 Şey Said İsyanının ardından Kürt illerinde uygulanan sıkıyönetim idaresinin devamı niteliğinde olan ve onun yerini doldurmak üzere Umumi Müfettişlik İdaresi kurulduğunu dile getiren İba, “Sıkıyönetim uygulamasının 1926 yılında bir yıl daha uzatılmasının ve 1927 yılında bu uzatma süresinin bitmesinin ardından, Umumi Müfettişlik idaresi faaliyete geçti” diye konuştu.   İSMET İNÖNÜ’NÜN SÖYLEMLERİ   Dönemin Başbakanı İsmet İnönü’nün “Bölgede daha güçlü bir yönetim kurulması gerekmektedir” sözlerini hatırlatan İba, bunun üzerine böyle bir adımın atıldığını ve Umumi Müfettişliklerin kurulması teklifinin, 25 Haziran 1927’de “Umum Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” adıyla Meclis’te kabul edildiğini ifade etti. Meclis’te kanunun kabulünden 5 ay sonra Umumi Müfettişlerin görevleri ve yetkileriyle ilgili bir kararname çıkarıldığını belirten İba, kararnamenin şu ifadelerinin yer aldığı 7’nci maddesine işaret etti: “Mıntıkası dâhilinde hükümetin vekili ve umum vekillerin de mümessilidir.  Bu sıfatla başta valiler olmak üzere, bütün memurlar kendisine karşı mesul ve gördükleri işlerden ve yaptıkları icraattan dolayı izahat ve hesap vermeye mecburdurlar.”   SÖMÜRGE YÖNETİMLERİ   “Birinci Genel Müfettişlik, sömürge ülkelerde geçerli olan ve muhtemelen İngiliz sömürge yönetimlerinden örnek alınan eyalet valiliğine benzeyen bir örgütlenmeydi” diyen tarihçi İba, bunların önemli siyasal ve toplumsal gelişmelerin ardından kurulduğunu da sözlerine ekledi.    Müfettişliklere atanan kişilerin Kemalist iktidara ve Mustafa Kemal’in en güvendiği kişiler olduğunu belirten İba, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Genel Müfettişler, İçişleri Bakanlığı’na düzenli olarak gönderdikleri yazılı raporlarda, esas olarak bölgelerindeki asayiş durumuna ilişkin bilgileri ve Kürtlerin asimilasyonuna ilişkin yaptırımları dile getiriyorlardı. Bu bağlamda Genel Müfettişlerin gönderdikleri yazılı ve detaylı raporlar, Kemalist iktidarın Kürtlere ve Kürt sorununa bakış açısını ve sömürgeci yaptırımlarını gösteriyordu. Kemalist iktidarın Kürtleri Türkleştirme amacı, başka bir deyişle Kürtlere karşı sistemli olarak uyguladığı asimilasyon politikalarını Genel Müfettişlikler aracılığıyla yapmıştı. Genel Müfettişlerin üstlendikleri görev ve fonksiyonlar, hem bu kurumlaşmanın yönetsel boyutunu ve hem de iktidarın siyasal ve toplumsal politikalarını yansıtmaktaydı. Nitekim 5-22 Aralık 1936'da Ankara’da yapılan Genel Müfettişlikler Konferansı’nda 1927 yılından o güne kadar uygulanan Kürt politikalarının tartışılması ve Dersim Katliamı hazırlıklarının görüşülmesi bunun göstergesiydi.”   KAYYIM SİSTEMİ   Kürtlerin bütün taleplerine baskı yoluyla cevap veren AKP’nin seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyımlar atayarak halkın iradesini ve seçme-seçilme hakkını yok sayması, Umumi Müfettişlik uygulamalarını güncel hali olarak değerlendiriliyor.   Kayyım uygulamasının Osmanlı döneminde başladığını ifade eden İba, şu değerlendirmelerde bulundu: “Osmanlı’da hanedanın hâkimiyetini sınırlayacak veya tehdit edecek tüm güç odakları devlet tarafından kontrol altına alınırdı. Merkezi iktidara biat etmeyen veya alternatif politikalar üretmeye çalışan güç odaklarının servet yoluyla güçlenmelerine karşı ‘müsadere’ sistemi vardı. Servetlerinin müsadere edilmesinden çekinenler vakıflar kurarak servetlerinin önemli bir bölümünü koruma yoluna gitmişlerdi. Bu bağlamda Osmanlı devletinde 26 binden fazla vakıf kurulmuştu. İslam’ın ilk yıllarında Hicaz Yahudilerine ait ve verimli vaha topraklarına sahip olan Fedek Köyü’nün arazilerine el konulmasıyla başlayan vakıf sistemi sonraki tüm İslam devletlerinde devam ederek Osmanlı devletine geldi. Türk hukukunda geçerli olan kayyım geleneği Osmanlı Devleti’ndeki ‘müsadere’ sistemine yani devletin bazı kişilerin servetlerine el koymasına dayanıyor. Osmanlı vezirleri ile devlet adamlarının ve tanınmış zengin kişilerin ecelleriyle öldüklerinde veya herhangi bir sebeple idam edildiklerinde bazen de sağlıklarında mallarına hükümet tarafından el konuluyordu. İslam hukukuna göre, devlet adına çalışırken kazanılan malların kamuya ait sayılması kuralına dayanılarak uygulanan bu müsadere, 1451'de Fatih Sultan Mehmet döneminde benimsendi. 1826’da İkinci Mahmut tarafından bazı şartlara bağlanan müsadere sistemi, Tanzimat'tan sonra tamamen kaldırılarak mahkeme hükmüne bağlandı.”   ABDÜLHAMİD POLİTİKASI   Kayyımların bugünkü uygulama şeklinin Abdülhamid döneminin istibdat ve İslam birliği politikalarını çağrıştırdığını ifade eden İba, “Tek adam rejiminin içte ve dışta Türk İslam milliyetçiliğine dayalı ideolojik ve siyasal politikaları bunun göstergesidir. Belediye başkanlarını ve meclis üyelerini görevden alarak yerlerine AKP’li bürokratları ‘tetikçi kayyım’ olarak ataması müsadere anlayışından kaynaklanıyor. Artık askeri darbe dönemlerindeki sıkıyönetim komutanlarının yerine AKP iktidarında valiler ve kaymakamlar geçmiş durumda. Halkın iradesine karşı, tek adam ve tek parti diktatörlüğünü daha da pekiştirmek için, kayyım uygulamasını önce Gülen cemaatine bağlı kişilerin şirketlerine, televizyonlarına, gazetelerine, üniversitelerine kayyım atamaya başladı, ardından da DBP’li ve HDP’li belediyelere uygulamaya başladı.”   MA / Ferhat Çelik