Sözleşme uygulanmıyor: 8 ayda 39 çocuk katledildi 2020-11-20 09:16:01 ANKARA - Türkiye, Dünya Çocuk Hakları Günü’nü, 8 ayda 39 çocuğun katledildiği, eğitime ulaşımın yüzde 15’e düştüğü, mülteci çocukların insanlık dışı şartlarda yaşadığı, cezaevlerinin çocuklarla dolduğu ve çocuklara yönelik cinsel saldırıların cezasız kaldığı karanlık bir ortamda karşılıyor.  Savaş, yoksulluk ve sefaletin hüküm sürdüğü coğrafyalarda yaşam mücadelesi veren çocukları korumak ve koşullarını iyileştirmek, çocukların karşı karşıya kaldıkları hak ihlallerini engellemek için, 20 Kasım 1989’da Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi kabul edildi. Sözleşmede yer alan maddelere rağmen, 31 yıldır tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çocuk hakları ihlali sürüyor. Ayrıca çocukların yaşam standartlarını yükseltmeye yönelik bir çalışma da yapılmıyor. Sözleşmenin uygulanmaması, çocukların ayırımcılığa maruz kalmasına neden olurken, yaşama, gelişme ve temel hakları önündeki engeller de kaldırılmıyor. 197 devletin imzaladığı sözleşmeyi, Türkiye, 1995 yılında “eğitim”, “ifade özgürlüğü”, “kendi kültürünü yaşatma” ve “kendi dilini özgürce kullanma” haklarını içeren 17, 29 ve 30'uncu maddelerine çekince koyarak imzaladı. Çocuk hakları alanında yayınlanan raporlar ve açıklanan istatistikler, Türkiye’nin çekince koymadan imzaladığı maddelerin de gereğinin yerine getirilmediğini gösteriyor.   ÇOCUK İŞÇİLER   Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) verilerine göre; dünyada 152 milyon çocuk işçi bulunuyor, bunun yüzde 70’i tamamen kayıt dışı ve güvencesiz bir alan olan tarım sektöründe. Türkiye'de de çok sayıda çocuk okula gitmek yerine, güvencesiz yerlerde çalışırken hayatını kaybediyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) "Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları 2019" raporuna göre; 2019 yılının 4'üncü çeyreğinde, bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 720 bin. Çocukların çalışma nedenlerinde ilk sırayı yüzde 35,9 ile "hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak" için olduğu kaydedildi. Cinsiyete göre incelendiğinde, çalışanların yüzde 70,6'sını erkek, yüzde 29,4'ünü ise kız çocukları oluşturuyor. TÜİK 2019 raporuna göre; çocuk işçi ölümlerinin yüzde 60’ını tarım işçisi çocuklar oluşturdu. CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun hazırladığı Ekim ayı hak ihlali raporuna göre de 2020 yılının ilk 8 ayında iş cinayetlerinde 39 çocuk yaşamını yitirdi.   EĞİTİM DURUMU   Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28'inci maddesinde, "Eğitim her çocuğun hakkıdır. Kız ve erkek çocuklar için fırsat eşitliği temelinde ücretsiz ve herkese açık olmalıdır" deniliyor. Kız çocuklarının okula gidemediği, anadilde eğitimin olmadığı gerçekleri devam ediyor. Dünyada ve Türkiye'de savaşlar, ekonomik durum gibi çok farklı nedenlerle çocuklar eğitim hayatından mahrum bırakılıyor. Her yıl yaklaşık 37 milyon çocuk, çevresel tehditler nedeniyle öğretim hayatına ara veriyor. BM Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) Küresel Eğitim İzleme Raporuna göre; dünya genelinde 258 milyon çocuk okula gidemedi ve salgınla birlikte eşitsizlikler daha da derinleşti. Pandemiyle eğitimdeki fırsat eşitsizliği artarken, yine bu duruma ilişkin bir iyileştirme yapılmadı. Eğitim Sen’in Eylül ayında yaptığı “Uzaktan Eğitim Çalıştayı”nın sonuçlarına göre; sosyoekonomik durumu iyi olmayan düşük gelirli alt sınıflar, yoksul aile çocukları, tarım işçisi çocuklar, anadili farklı olan çocuklar ve dezavantajlı gruplar uzaktan eğitime ulaşamıyor ve eğitim sisteminin dışında bırakılıyor. Derslere katılabilen öğrencilerin oranı yüzde 15’lerde kalıyor.   CEZAEVİNDEKİ ÇOCUKLAR   Hal böyleyken, Dünya Çocuk Hakları Günü’nü cezaevinde karşılayan binlerce çocuk var. CİSST’in “Türkiye’de Çocuk Mahpus Olmak” raporuna göre; çocukların eğitim, entegrasyon, cezaevi içerisinde gördükleri ayrımcılık ve avukat eksikliği gibi birçok konudan mahrum bırakılıyor. Rapora göre, Türkiye cezaevlerinde yaklaşık 3 bin çocuk tutuklu bulunuyor. Rapor, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 28’inci Maddesi’nde yer alan fırsat eşitliği ve eğitim hakkının Türkiye’deki tutuklu çocuklara uygulanmadığına, masumiyet karinesinin de göz ardı edildiğini gözler önüne seriyor.   KÜRT ÇOCUKLARIN UĞRADIĞI İHLALLER   Türkiye’de hak ihlallerine en çok maruz kalan kesimin başında Kürt çocukları geliyor. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi’nin, son 10 yılda zırhlı araç çarpması sonucu yaşanan hak ihlalleri raporunda, en az 63 zırhlı araç çarpması olayı gerçekleştiği ve 63 vakanın sonucunda 16 çocuğun yaşamını yitirdiği kaydedildi. Kürt illerinde 35 yıldır devam eden savaş ve çatışma hali, gerisinde ağır ve onarımı güç bir toplumsal tahribat oluşturuyor ve durum sistematik olarak devam ediyor. Yine İHD raporuna göre, 2020'nin ilk 6 ayında bir çocuk mayın patlaması sonucu yaşamını yitirdi, çok sayıda Kürt çocuğu polis şiddetine maruz bırakıldı.   CİNSEL İSTİSMAR   Çocuklar mevcut haklarını dahi yaşayamazken, öte yandan istismara maruz bırakılıp yaşamdan kopartılıyor. Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği'nin raporuna göre; Türkiye'de çocuğa yönelik cinsel istismar 2014'e oranla 2017 yılında yüzde 67,9 artarak, 18 bin 623'e çıktı. 2014-2017 yılları arasında ise 7 bin 466'sı erkek, 51 bin 818'i kız çocuğu olmak üzere, toplam 59 bin 284 çocuk cinsel istismara uğradı. Derneğin, bu verileri açıklayacağını duyurması üzerine, Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü verilere erişimi kapattı. İHD İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu'nun raporunda ise son 16 yılda 18 yaşın altında 440 bin çocuğun doğum yaptığı aktarıldı.    Adalet Bakanlığı'nın yayımladığı 2019 yılına ait adli istatistiklere göre; geçtiğimiz yıl Türkiye'de "cinsel dokunulmazlığa karşı suç" kapsamında 49 bin 57 dava açıldı. Bunların 22 bin 689'u, çocuklara yönelik cinsel istismar suçları oldu. Failler korunmaya, erken yaşta evliliklere izin verilerek meşrulaştırılmaya ve çocukların bedensel söz hakları yok sayılmaya devam ediyor.   MÜLTECİ ÇOCUKLAR   Mülteci çocuklar da 20 Kasım’ı maruz bırakıldıkları ihlallerle karşılıyor.  Mülteci çocuklar kimi zaman yollarda, denizlerde, kimi zaman da yolculuğun sonunda vardığı ülkelerde, ırkçılık tutumlarıyla ya da ucuz işgücü olarak çalıştığı güvencesiz yerlerde yaşamını yitiriyor. İHD’nin Ocak ve Eylül raporunda, Türkiye’de geçici koruma altındaki 3 milyon 621 bin 968 kayıtlı Suriyeli dışında, 400 bin dolayında diğer ülkelerden kayıtlı mülteci ve tahminlere göre 1 milyonun üzerinde göçmen bulunuyor. Salgın sürecinde Geçici Barınma Merkezleri’nde kalan Suriyeli mültecilerin sayısı, son 3 yılda 228 binden 60 bine geriledi ancak mültecilere yönelik koruma mekanizmaları ihtiyacı karşılanmıyor. Mülteci çocuklar eğitim hakkından da maruz bırakılıyor, ayrımcılığa uğruyor, ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaya, yok sayılmaya devam ediyor.   ÇOCUK OLMAK ZOR   Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Merkez Kadın Sekreteri Derya Yulcu, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çocukların hayatlarında bir fark yaratmadığına dikkat çekti. Taraf devletlerin sözleşmelere samimiyetle yaklaşmadığını, imzalamasına rağmen birçok maddeye çekince koyduğunu belirten Yulcu, “21'inci yüzyılda çocuk olmak, çocuk kalmak zor" dedi.    İnsana ve kadına değer vermeyen, doğal, kültürel, tarihi değerlere saygı göstermeyen bir düzenin, çocuğun üstün yararını da gözetmeyeceğini dile getiren Yulcu, "Çocuk askerlere, çocuk işçilere, çocuk annelere ihtiyacı vardır, bundandır kürtaj yasaklamaları. Şu an dünyada milyonlarca çocuk açlık ve susuzlukla baş etmeye çalışıyor. Milyonlarca çocuk çalıştırılıyor, milyonlarca çocuğun okuyacak kitabı, kitap okuyacak ortamı ve zamanı yok" şeklinde konuştu.   EĞİTİM HAKKI    Çocuk hakları arasında eğitim hakkının kilit öneme sahip olduğunu vurgulayan Yulcu, "Türkiye, anadilinde eğitim ve cinsler arası eşitlik içeren kimi maddelere çekince koymuştur. Onaylanan maddelerin uygulanması sorunlu temel eğitimin zorunlu ve parasız olması gibiyken çekinceler çocukların maruz kaldığı hak ihlallerini arttırıyor. Uzaktan eğitimle birlikte zaten var olan eşitsizlikler derinleşti. Dezavantajlı çocuklar eğitim hakkına ulaşamadı. MEB, gereksinimi olan öğrencilere uzaktan eğitim için gerekli olan cihazları ve internet bağlantısını ücretsiz sağlamadı. Uzaktan eğitime ulaşamayan çocuklar, özel okula giden çocuğu aynı sınavlarda yarıştırıyor. Sözleşmede yer alan eğitim, ifade özgürlüğü, kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren ve çekince konulan maddelerin kabulüyle, çocuklar için yeni bir sürece başlanabilir" diye konuştu.   CEZAEVLERİNDE İKİ ÇOCUK GRUBU   Türkiye cezaevlerinde iki farklı çocuk grubu bulunduğuna işaret eden CİSST Hapiste Çocuk Tematik Alan Temsilcisi Cansu Şekerci ise yargılama dosyalarında haklarında tutuklama kararı ya da hapis cezası verilen 12-18 yaş arasındaki çocuklar ile annelerinin yargılama dosyaları nedeniyle anneleri tutuklu bulunan 0-6 yaş arası çocuklar olduğunu söyledi.   SAYILAR ENDİŞE VERİCİ   BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin, “çocukların tutuklanmasının başvurulacak son çare olduğunu ve mümkün olan en kısa süre için uygulanmasını” ön gördüğüne değinen Şekerci, şunları söyledi: "Bu, çocukların hapsedilmesiyle ilgili sözleşmenin devletlere verdiği bir yükümlülüktür. Türkiye uygulamasında ne oluyor? Suçla ilişkilenen çocukların Çocuk Koruma Kanunu’ndaki koruyucu ve destekleyici tedbirlerden faydalanamadıklarını, hakim ve savcıların hapsetmenin alternatifini sunan denetimli serbestlik yöntemlerine hükmetmek yerine hapis cezasını tercih ettiklerini gözlemliyoruz. Böyle olunca da hapishanelerdeki mahpus çocuk sayısı ve sirkülasyonu bizim için endişe verici bir yoğunlukta oluyor ve aslında adalet sistemi onarma temelinden çok cezalandırma temelinde gerçekleşmiş oluyor. Mahpus çocuklar, özgürlüklerinden mahrum kalmanın dışında, dış dünyayla iletişim kurma, öğrenim hakkı, sağlık hakkı, yaşam ve gelişme hakkı konularında hem teoride hem de pratikte ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Bunların hepsi sözleşmeyi kabul eden devletler için birer yükümlülük. Fakat ceza infaz sisteminin çizdiği kalın sınırlar ve çocukların bu sistem içinde görünmez kılınması, bu yükümlülüklerin ihlalini bize gösteriyor."   TUTUKLAMA TERCİHİ    0-6 yaş grubu arasında anneleriyle birlikte tutuklu bulunan çocuklar için de benzer hak ihlallerinin söz konusu olduğunu aktaran Şekerci, çocukların cezaevlerinde karşılaştıkları sağlık problemlerinin gündeme getirildiğini ancak bunlarla sınırlı olmadığını kaydetti. Çocukların temiz havaya, oyuna, gelişimlerini tamamlayabilecekleri bir büyüme ortamına sahip olmaları, anneleri dışında kendisine bakmakla yükümlü diğer büyükleriyle de yeterli vakit geçirmesinin önemine vurgu yapan Şekerci, "İnfaz yasası, gebe olan ya da doğurduktan sonraki bir buçuk yıl içinde olan kadınların cezalarının geri bırakılacağını düzenler. Uygulama, durumun böyle olmadığını gösteriyor. Hapsetmenin alternatiflerini kullanmak yerine tutuklamayı tercih eden yargı makamları, anneleriyle birlikte bu yaş grubu çocukları da cezaevlerine koyuyor" dedi.   PANDEMİYLE ŞARTLAR ZORLAŞTI   Çocukların pandemi döneminde çok daha zorlayıcı şartlarda tutulduğunu söyleyen Şekerci, devamla şunları söyledi: "Bulaş riskinin en aza indirilmesi için alınan önlemler sadece bu hastalığın etkisini değil, aslında cezaevindeki yaşamın da tecrit koşullarını arttırarak seyrini değiştiriyor maalesef. Bu yüzden önlemlerin çocuklar için yeterli olmadığını, çünkü çocukların tek sorununun koronavirüs olmadığını biliyoruz. Nisan ayında yapılan infaz değişiklikleri sonucunda bir grup çocuğun tahliye edildiği doğru fakat bu hem tutuklu veya hükümözlü olan çocuklar için bir sonuç doğurmadı hem de düzenlemeler suç tipi ayrımına giderek bir eşitsizlik yarattı."   ‘İYİLİK HALLERİ KORUNSUN’   Pandemi döneminden de bağımsız olarak çocukların hapsedilmesinin son çare olduğu vurgusunun son derece önemli olduğunun altını çizen Şekerci, "Çocuk cezaevlerinin değil, çocukların iyilik hallerini koruyacak ve onlara gerekli desteği verecek sosyal devlet mekanizmalarının uygulamaya konulması ve yargı makamlarınca hapsetmenin alternatiflerinin benimsenmesi, böylelikle hapsedilmenin yarattığı olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasını öneriyoruz" dedi.   MA / Eylem Akdağ