Bir baskınla başlayan 35 yıllık işkence, baskı, tutuklama ve göç… 2020-10-13 09:05:41 İSTANBUL – Köyünden 1984’te zorla göç ettirilen ve götürüldüğü karakolda 10 günde 12 dişi penseyle çekilen Mehmet Emin Başaran, 35 yıldır işkence, baskı ve tutuklamalarla kentten kente göç ediyor. Başaran, şimdi ağır hasta tutuklu oğlu İdris için mücadele ediyor.  Kürt sorununu savaşla çözme anlayışı olarak 1984’ten sonra boşaltılan 3 bin köy, 17 bin 500 faili meçhul ve 3 bin kişinin zorla yerinden edinmesinin yansımaları bugün hala etkisini hissettiriyor. Bu dönemde boşaltılan köylerden biri Siirt Pervari ilçesine bağlı Îrkend’dir (Erkent). Köy halkından Mehmet Emin Başaran, 1986 yıllında evine yapılan baskınla gözaltına alındığını ve karakolda 10 gün boyunca işkence gördü. Antepli Mustafa adında bir astsubay tarafından 12 dişi pense ile çekilen Başaran, 35 yıldır kentten kente yaşadığı göç ve baskıyı paylaştı.    ‘BİR DÜĞÜN GÜNÜ GİTTİ’    Gördüğü işkence sırasında annesinin ve İdris adında bir oğlunun karakola geldiğini ve astsubay tarafından hakarete maruz kaldığını anlatan Başaran, “Astsubay Mustafa, anneme ve oğluma, ‘Sizin oğlunuz gitti artık, onu bir daha göremeyeceksiniz’ dedi. Ben o arada askıda ağzım kanlar içinde baygın haldeyim. Daha sonra 1988 yıllında devlet beni zorla köyden çıkardı. Oradan ayrılıp Adana’ya gittim. Oğlum İdris gördüğüm işkence sonucu dağa gitti. O gittikten sonra baskılar daha da arttı” dedi.    İKİ OĞLU İLE AYNI KOĞUŞTA KALDI    Oğlu İdris’in 1994 yıllarında çıkan bir çatışmada yaralandığını, ardından Adana’ya geldiğini belirten Başaran, “Bizim gelişinden haberimiz yoktu. Biz cezaevindeyken bir gün gözaltına alındığını öğrendik. O da Adana emniyetinde 21 gün gözaltına kaldı. Daha sonra Kürkçüler cezaevine götürdüler, oradan da bizim yanımıza getirdiler. Ben oğlum İdris ve Lokman aynı koğuşta kalıyorduk. Daha sonra Lokman 7 ay içinde tahliye oldu. Ben de 1 buçuk yıl kaldıktan sonra tahliye oldum. İdris ise kaldı” diye belirtti.   ‘BURADAN ÇIK, PEŞİNDELER’    Cezaevinden çıktıktan sonra sık sık oğlu İdris’in görüşüne gittiğini, yine bir gün bu görüş günlerinin birisinde bir gardiyanın kendisine, “Buradan çık, senin peşindeler” dediğini aktaran Başaran, şöyle devam etti: “O gün görüşçüler olarak dolmuş tutmuştuk. Gardiyan onlara da ‘Emin’i yalnız bırakmayın’ demişti. Ancak ben çıktığımda kimseler yoktu. Kapıda polisler vardı. Hemen koşup kendimi mahallenin içine attım. O mahallede tanıdığım bir avukat vardı. Kendimi onun bürosuna attım. Beni arkadan takip ediyorlardı. Bel fıtığı olduğum için büroda bulunan bir çekyata uzandım, avukat orada değildi sadece sekreteri vardı. Ardından bir polis komiseri içeriye girdi. Bana, ‘Hayır ola hasta mısın’ diye sordu. Ben de evet deyince, o da ‘Birazdan iyileşeceksin’ dedi. Ondan sonra dışarı çıktı.”    KÜÇÜK PENCERE    Polis komiserinin dışarı çıkmasıyla birlikte yerinden doğrulup pencere kenarına gittiğini, büronun onlarca polisle ablukaya belirten Başaran, “Daha sonra avukat geldi. İsmi Süleyman İslambay’dı. Beni Konya dışında görüşçülerin arabasına yetiştirdi. Adana’ya geri döndüm” dedi.    ADANA’DAN İSTANBUL’A    Daha önce cezaevine girdiği dosyadan ceza aldığını ve eve gelen polis karakola çağırdığını dile getiren Başaran, şunları ifade etti: “Gece olur olmaz eşim, kızım Mizgin ve oğlum Apo ile çıkıp İstanbul’a kaçtık. Burada 17 gün boyunca çocuklarımla dışarıda, parkta kaldık. Daha sonra tanıdıklar aracılığıyla kendimize bir yer bulduk. Hemen ertesinde Adana’da kalan oğlum Lokman Mersin’de gözaltına alındı. O aralar buradan bir tanıdığımız Adana’ya gidiyordu. Diğer çocuklarım ve iki gelinim hala Adana’da kalıyordu. O tanıdığıma çocuklarımı ve evimi getirmesini istedim. Üç gün boyunca evin yanına dahi yakınlaşamamış. Ardından çocuklarımı alıp getirdi. Burada Batmanlı bir tanıdık vardı, evimi alıp onlara götürdüm.”    İSTANBUL’DA DA RAHAT YOK   Polis baskılarından dolayı göç ettiği İstanbul’da rahat yüzünü görmediğini anlatan Başaran, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir müddet dayandım ama ardından Silivri’ye gittim. Orada bir çiftlikte kalıyordum. 2 ayın ardından bir gün oranın muhtarı, karakol komutanı ve askerler yanıma geldi. Kim olduğumu sorup durdular. ‘Kimliğini getir terörist misiniz, nesin, necisin’  diye kimlik istediler. Ardından orada kalmamı istemediler. Ev eşyalarımın ancak yarısını alabildim, döndüm tekrardan İstanbul’a, Ümraniye’ye gittim. Daha eşyalarımı indirir indirmez polisler arabanın etrafını sardılar. Silivri’den takip etmeye başlamışlardı. O gece dışarıda kaldım. Sabah eşyalarımı alıp Fatih’e geldim. Orada bir tandık beni alıp Büyükçekmece’de bulunan bir çiftliğe yerleştirdi. 18 gün orada kaldık. Ardından oradan da çıkıp Yenibosna’ya gelip bir bodrum ev tutuk.”    BİRÇOK CEZAEVİNDE KALDI   Aynı dönemlerde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye getirildiğini ve bundan ötürü bir gün oğlu İdris’in cezaevinde bedenini ateşe verdiğini duyduğunu ifade eden Başaran, devamla şöyle konuştu: “Konya Cezaevinden Kürkçüler, oradan da Ceyhan’a götürmüştüler. Bedenini de Ceyhan’da ateşe vermişti. Kendini yaktığı gece arkadaşları erken fark edip hemen müdahale ediyorlar. Oğlum Lokman’da aynı koğuşta kalıyordu. Tabii, oğlum sabah uyandığında İdris’i soruyor ama arkadaşları ona durumu söylemiyor. Ondan sonra İdris’i Siirt’e oradan da Muş’a sürdüler. 1 buçuk yıl orada kaldı. Daha sonra Kürkçüler oradan da Mersin Silifke'ye sürdüler. Orada da 4, 5 buçuk yıl kaldı Kürkçülere tekrar geri götürdüler. Oradayken bir gün görüşüne gittim. Kapalı görüş esnasında gardiyanlar gelip onu alıp gittiler. İçerde ona işkence yapıyorlardı. İşkence gördüğüne dair sesler geliyordu. O gün ringe atıp Çankırı’ya götürdüler. Orada da 8-9 ay kaldı, ardından Kandıra’ya götürdüler. Burada da 4 yıl kaldı. Sonrasında Bandırma’ya götürdüler. Orada da bir müddet kaldıktan sonra Bursa’ya getirdiler. Yaklaşık 4 yıldır Bursa’da kalıyor.”    AĞIR HASTA TUTUKLU   Oğlu İdris’in yaklaşık 27 yıldır cezaevinde olduğunu sözlerine ekleyen Başaran, oğlunun 2012, 2014 ve 2015 yıllarında üç kere kalp anjiyosu olduğunu söyledi. Oğlunun ayrıca mide yanı sıra KOAH, bağırsak, epilepsi, astım, guatr,  bel ve boyun fıtığı hastası olduğunun bilgisini paylaşan Başaran, “Buna rağmen ciddi bir tedavi görmedi, üzerinde yoğun bir baskı var. Bir gün diş doktoruna götürdükleri sırada hastane de bir astsubay, ‘tek kemiği sağlam kalmasın’ diye askerlere emir veriyor. Askerler de işkence uyguluyor. Gittim işkence belgelerini toplayıp mahkemeye verdim ama bir şey çıkmadı. Hastaneden sonra 20 gün boyunca hücrede tek başına tutuyorlar. Ondan sonra üç ay görüş yasağı verdiler. İki gün önce beni aradı, durumun aynı olduğunu söyledi. Tedavi etmiyorlar, sadece ağrı kesici veriyorlar” diye belirtti.    ‘HASTANE SEVKLERİ İŞKENCEYE DÖNÜŞTÜ’   Oğlunun ara sıra hastaneye götürüldüğünü, bunun da işkenceye dönüştürüldüğünü vurgulayan Başaran, şunları söyledi: “Hastaneye götürülme bir rezalete, işkenceye dönüşmüş durumda. O da bundan dolayı gitmek istemiyor. Hayatı saniyeler bağlı, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Şu an 12 kişi koğuşta kalıyorlar. Tedavileri yapılmıyor. Baskı var üstünde. Polisler dışarıdan gelip koğuşta arama yapıyorlar. Eşyaları dağıtıp el koyuyor. En son salgın sürecinde bile dışarıdan polisler gidip İdris’i tehdit etmişler. ‘Buradan git, burada kalma, sevkini iste’ diyorlar. Radyolarına el koymuşlar.”    BASKILAR DEVAM EDİYOR   35 yıl boyunca her türlü baskı, zulüm ve işkence gördüğünün altını çizen Başaran, şunları dile getirdi: “Bu baskı ve zulüm genel olarak tüm Kürt halkı üzerinde yaşanıyor. Kim olursa olsun, Kürt olduğunu söylediği gibi düşman olarak görülüyor. Benim ve ailemin gördüğü baskıyı anlatsan yıllarca sürer. 1986 yıllından bu güne baskı, işkence ve tehdit altındayız. Hala sokaktan bir polis arabası geçtiğinde bizim için geldiklerini düşünüyoruz.  6 ay içinde iki ekip eve baskı yaptılar. Oğlumun evini de bastılar. Onlar kendileri gelip, ‘Hayret geliyoruz bir şey bulamıyoruz’ deyip gidiyorlar. En son baskın yaptıklarında tutanak tutup imzalamamı istediler. Ben de onlara, ‘Evde bulanan çocukları, kadınları yüzüstü yere yatırdığınızı, kelepçelediğinizi de yazdınız mı?’ diye sordum. Yok dediler. Ben o zaman tutanağı imzalamam dedim. Onlar da bana, ‘Seni şimdi götürebilirim, günlerce işkenceden geçirebilirim’ dedi. Ben de götürebilirsiniz dedim.”   TEK BİR İSTEĞİ VAR   Bütün bunlara karşı tek bir isteğinin olduğunu dile getiren Başaran, sözlerini şöyle tamamladı: “O da Kürtlerin birbirine sahip çıkmasıdır. Birbirimize sahip çıkarsak belki bu baskılar bitter. Bu aynı zamanda bizim için varlık, yokluk meselesidir. Çünkü Tansu Çiller gelip, ‘Ya bitecek ya bitecek’ dedi. Biz birlik olduk o bitti, biz kaldık. Birbirimize sahip çıkarsak hayatta bitmeyeyiz, bitmeyeceğiz.”    MA / Mehmet Aslan