Gerçeğin militanları: Özgür Basın öğrencileri 2020-09-20 09:06:59 Tayip Temel* 20 yıl önce adım attığım Özgür Basın'da o günden bugüne hep birlikte çok şey yaşadık. Bugün Mezopotamya Ajansı’nın mirasını devraldığı Dicle Haber Ajansı’nın her köşesine, işini hakkıyla yapıyor olma gayretindeki arkadaşların emekleri, anıları sinmişti... O günden bugüne dönüp baktığımda aklımda kalan en belirleyici an, arkadaşların coşkusuydu. Artık ben de o okulun kapısından girmiştim. Ve farkındaydım ki artık hiç bitmeyecek öğrenciliğim de böylelikle başlamıştı. Bu ekibe dahil olmak demek, gerçeğin arayışçılarını bekleyen her türlü bedeli de göze almak demekti. Fakat ne olursa olsun bizim için fikrimizin esir alınmasına izin vermemek, buna karşı direnmek duygusunun verdiği huzurun yerini hiçbir baskı alamazdı. Nitekim bu süre boyunca o kadar çok şey gördük ve yaşadık ki… Yaptığımız işi, ne kadar etkili olabildiğimizi, gerçekleri ne kadar aktarabildiğimizi çok sorguladık, çokça sert tartışmalar yürüttük. Kendimize yetemediğimiz, tıkandığımız zamanlar çokça oldu, en başta da kendi halkımızın yaşadıklarını anlatamamaktan duyduğumuz sıkışmayı tüm derinliğiyle yaşamayan sanırım tek bir arkadaşımız bile olmamıştır.    Ama bu tartışmalar bizi hep bir adım daha ileri götürdü, bundan sonra da götürecek. Bunun en büyük sebebi de “gerçekler asla karanlıkta kalmayacak” felsefesine sonuna kadar inanmış, bunun etrafında kenetlenmiş bir ekip olmamızdı aslında. Yaşadığımız zorlanmalar -hem kendi içimizdeki hem de gerçeğin düşmanları tarafından- karşısında tabi ki kendilerini farklı mecralara atanlar da oldu. Ama her ne pahasına olursa olursun Gurbetelli’nin, Apê Musa’nın kalemini yerde bırakmamak için sonuna kadar ilkelerinde, kendi değerlerinde ısrar edenler de…   İşte şimdi biz Apê Musa’nın katledilmesinin 28’inci yılında neredeyse bütün dünyaya yayılmış, gündem belirleyen bir basın ordusu haline geldiysek en başta da bu arkadaşlarımız sayesindedir. Onları her gün, her an anmadan yaşamını sürdürebileceğini zannedenler kesinlikle büyük bir yanılgının içinde olur. Çünkü Özgür Basın'da çalışmak evet, sağlam bir analitik düşünme gücü gerektirir, güçlü bir bilgi ve birikim gerektirir ama yüreği gerçeğin takipçisi olmayanlar yürüyemez bu yolda. Dolayısıyla Özgür Basın geleneği her şeyden önce bir felsefedir, yaşam tarzıdır.    Bugün hem Apê Musa’nın katledilişinin hem de Mezopotamya Ajansı’nın kuruluşunun yıldönümü... İkisi arasında nasıl bir bağlantı var diyenler olabilir. Ama biraz da olsa bizim ne koşullarda gazetecilik yaptığımızı, Türkiye gibi ülkelerde haber yapmanın ne tür bedelleri göze almayı gerektirdiğini bilenler için bu sorunun cevabı çok belli olmakla birlikte yine de belirtelim ki bizim için gerçek anlamda Özgür Basın tarihi Apê Musa’ya yapılanların tarihidir.    İlk günden bugüne Özgür Basın’ın bir parçası olmaktan hep büyük onur duydum. Bugünün bizim için taşıdığı anlamı yazmaya başladığımda sadece birebir içinde yer aldığım 20 yılı değil neredeyse yarım asrı bulan Özgür Basın tarihini, bu tarihi yaratan arkadaşlarımın birebir tanık olduğum coşkusunu, heyecanını tekrar tekrar yaşadım, yaşıyorum. Çünkü bu tarih, karanlığa karşı aydınlığın tarihi, bu tarih iktidarı elinde bulundurmanın verdiği güçle halkımızı yok edebileceğini düşünenlere karşı direnenlerin tarihi. Bu tarih, yok ettik diye her seferinde sahte zafer naraları atanlara karşı nefesinin yettiğince özgürlüğünde ısrar edenlerin tarihi... Ve Özgür Basın ve Mezopotamya Ajansı bu tarihin hem tanığı hem sanığı ve hem de şahidi... Tıpkı bilge çınarımız Apê Musa’nın dediği gibi... Ne büyük onur ki bu tarihin bir parçasıyız ve ne mutlu ki bu tarihi canı pahasına yazanların, direnenlerin sesiyiz...   İyi ki varsın Mezopotamya Ajansı; nice yıllara...   * HDP Basından Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı ve Van Milletvekili