Dolmabahçe ‘sır’ kaldı, bedelini Kürtler ödedi

img

ANKARA - Yaşar Büyükanıt’ın, Erdoğan’la yaptığı ve “Benimle mezara gidecek” dediği Dolmabahçe görüşmesinin üzerinden 13 yıl geçti. Dönemin Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, görüşme için “Hassas konular konuşuldu" derken, Kürt siyasetçi Sırrı Sakık, bedelini Kürtlerin ödediğini söyledi. 

 
Türkiye siyasi tarihinin önemli bir dönüm noktasını oluşturan 27 Nisan e-muhtırası akabinde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt arasında 5 Mayıs 2007 günü gerçekleşen “sır” görüşmenin üzerinden 13 yıl geçti. Dolmabahçe Sarayı’nda yapılan 135 dakikalık o görüşme, ülke tarihinin karanlık sayfalarından biri. Süreç, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi 12 Nisan’da Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan Basın Bilgilendirme Toplantısı’yla başlamıştı. Birçok gazetecinin katıldığı toplantıda Genelkurmay Başkanlığı, “Atatürkçülüğe, laikliğe ve cumhuriyetin temel ilkelerine sözde değil, özde bağlı bir Cumhurbaşkanı adayı” profili çizerken, hükümette bulunan AKP’nin adayı Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’dü.
 
MECLİS’TE 367 KRİZİ
 
Meclis’te 27 Nisan günü Cumhurbaşkanlığı seçimi için yapılan ilk tur oylamada AKP’nin adayı Gül 361 oy aldı. CHP, seçimler için Meclis üye tam sayısının üçte iki çoğunluğunu oluşturan 367 oy alınması gerektiğini belirterek, Anayasa Mahkemesi'ne başvuru kararı aldı.
 
E- MUHTIRA YAYIMLANDI
 
Daha sonraları “367 krizi” olarak anılmaya başlayan bu durumla birlikte çok konuşan bir diğer şey, seçim akşamı Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesine konulan bildiri oldu. Bildiride, "Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerinin aşındırılması için bitmez tükenmez gayret gösterildiği, hatta milli bayramlara alternatif kutlamalar yapıldığı" belirtilerek, şöyle sonlandırıldı: "Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk'ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bu niteliklerin korunması için kendisine kanunlarla verilmiş olan açık görevleri eksiksiz yerine getirme konusundaki sarsılmaz kararlılığını muhafaza etmektedir ve bu kararlılığa olan bağlılığı ile inancı kesindir.”
 
BÜYÜKANIT: MEZARA GİDECEK
 
Hükümete yönelik bu e-muhtıranın akabinde Erdoğan ve Büyükanıt arasında Dolmabahçe’de gerçekleşen görüşme yoğun tartışmalara neden oldu. Erdoğan, yaptıkları görüşme için “Büyükanıt açıklarsa, ben de açıklarım" derken, Büyükanıt ise "Benimle mezara gidecek" açıklamasını yaptı. Büyükanıt, 21 Kasım 2019 yılında yaşamını yitirdiği günü kadar da görüşmeye dair hiçbir açıklama yapmadı. 
 
ÖCALAN: BİLDİRİ BİZE KARŞI 
 
İçeriği merak edilen görüşmeye dair dikkat çekici açıklama o dönem PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan geldi. Öcalan, İmralı Adası’nda avukatlarıyla yaptığı 15 Haziran 2007 tarihli görüşmede, Genelkurmay’ın bildirisinin kendilerine yönelik olduğunu ifade etti. 
 
Öcalan, şunları ifade etmişti: “Türkiye siyaseti tıkanmış durumda. Ben bu tıkanıklığı aşacak siyasi çözümler geliştirdim savunmamda. Bazılarının çözümsüzlüğe dönük yaklaşımını da deşifre ettim. Tabii bundan rahatsız olmuş olabilirler. Savunmanın yaratacağı etkiden korkuyor olabilirler. Genelkurmay bildirisinin 27 Nisan'da yayınlandığını sonradan öğrendim. Bildirinin yayınlandığı günün sabahı ben savunmamı teslim etmiştim. Savunmamın, bazılarında rahatsızlık yarattığı açık. Aslında bu Genelkurmay bildirisi öyle laiklik karşıtlarına dönük, laiklik kaygılarıyla yayınlanmış bir bildiri değildir. Bu bildiri özünde bize karşı yayınlanmış bir bildiridir. Ben mesajı aldım.”
 
ERGENEKON’A OPERASYON BAŞLADI
 
Gerçekleşen görüşmeden bir ay sonra Ergenekon tutuklamaları başlarken, Büyükanıt’ın “Ergenekon sürecine sessiz kalma sözü” verdiği iddia edildi. 
 
‘KÜRTLERİN DIŞLANMASI UZLAŞMASI’
 
Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi sonrasında, Kürt siyasetine yönelik operasyonlar da arttı. 2009-2012 tutuklamalarına giden süreç başlatıldı. Öcalan, bu noktada AKP’nin darbecilerle işbirliği yaptığını ifade ederek, 23 Şubat 2013 tarihli İmralı görüşmesinde, şu değerlendirmede bulundu: “Yine Erdoğan ile Büyükanıt görüşmesinde darbeci kesimle Kürtlerin dışlanması konusunda anlaşma ve uzlaşma var. Bu uzlaşmanın aşılması barışın şartıdır. Eğer barış ve çözümü realize edemezsek, KCK operasyonu provokasyonunu aşamazsak, barış hikâyedir. Baykal kirli işler dönemini AKP'ye devretti. Baykal tarihi hata yapmıştır. Tayyip Bey kurnaz çıktı, Deniz Baykal'ı kullandı. Ergenekon'un bizden beklentisi 2002'den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. AKP'nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya, derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar. 2007, 2009, hatta 2011'e kadar seçim hesapları, oy hesapları yaptılar.” 
 
4 YIL SONRA DARBE GİRİŞİMİ 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın "darbe uyarıları" bu dönemde sık sık gündeme geliyordu. Aynı süreçte DTP milletvekilleri Kasım 2012’de darbelerin araştırılması için Meclis’e önerge verdi. Sonrasında siyasi partiler de benzer önergeler sundu ve 4 partinin ortaklaşmasıyla 2 Mayıs 2012 tarihinde, AKP İstanbul Milletvekili Nimet Baş başkanlığında “Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu” kuruldu. 
 
Komisyonunun 17 Kasım 2012'de ifadesini aldığı Büyükanıt, “görüşmenin tesadüfü olduğunu, devlet sırrı değil ancak hassas konular konuşulduğunu ve başta güvenlik konuları olmak üzere bazı şeyler konuştuklarını” ifade edecekti.
 
Büyükanıt hakkında, e-muhtıradan dolayı ancak 5 yıl sonra soruşturma açılabildi. 2012 yılında yapılan şikayetler üzerine başlatılan soruşturma, dosyanın tek şüphelisi olan Büyükanıt’ın hayatını kaybetmesinin ardından kapatıldı.
 
‘GERÇEK MEZARA GÖMÜLDÜ’
 
O dönem aktif siyasette olan Kürt siyasetçi Sırrı Sakık, Erdoğan ve Büyükanıt arasındaki o görüşmeye dair “bir ülkenin gerçeklik hakkının mezara götürüldüğü” görüşünde. O dönemin atmosferi ve sonrasında yaşanan gelişmeleri anımsatan Sakık, şunları söyledi: “Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Abdullah Gül ile ilgili başta Genelkurmay başkanı olmak üzere kuvvet komutanlarının tutumunu biliyoruz. Biz de basına yansıdığı ve yaşanan gelişmelerle aslında süreci okuyoruz. O dönemde özellikle AKP-Cemaat ilişkisi bilinen bir gerçek ve sonrasında başlayan Ergenekon operasyonları oldu. Cemaat yetkililerinin Erdoğan’ı ikna ettiğine dair bilgiler yansıdı. Hemen o görüşme sonrasında cemaat tarafından başlatılan bir Ergenekon süreci var. O dönemde iktidarın cemaatle nasıl kol kola olduğunu herkes biliyor. Bu da bu ülkenin gerçeğidir. Sonrasında iktidar çatışması olunca iktidar belli kesimlerine teslim oldu.”
 
İKTİDAR SONRA ERGENEKON İLE UZLAŞTI
 
Sakık, AKP-ordu arasındaki gelişmelerinin ise Kürt coğrafyasına yansıdığını ifade etti. Sakık, “En büyük mağduriyet Kürt coğrafyasında yaşanmasına rağmen bu süreç öyle bir hale getirildi ki, elleri kana bulaşmış, birçok Ergenekon sanığı sonrasında aklandı. Bedelini Kürtler ödedi. Kürt coğrafyasındaki 1990’lı yıllardaki uygulamaların faillerin hepsi aklandı” dedi. 
 
AKP-Cemaat çatışması sonrasında Ergenekon sanıklarının beraat ettirilmesinin tesadüf olmadığını vurgulayan Sakık, “O tarihte cemaate teslim olan iktidar, cemaat darbesi sonrasında devletin derinliklerindeki Ergenekon ile uzlaştı. İktidar askeriyeyi ele geçirmek istiyordu. Tüm operasyonları bu yöndeydi. Bugün de birçok insan bunun ağır bedelini ödüyor” ifadelerinde bulundu.
 
ŞENER: HASSAS KONULAR KONUŞULDU
 
Erdoğan-Büyükanıt görüşmesi döneminde Başbakan Yardımcısı olan Abdüllatif Şener ise, görüşmenin sürüşenin uzunluğunu işaret ederek, “Birçok konu bu görüşmede gündeme alınabilir” dedi. Şener, “Büyükanıt’ın Cumhuriyet değerlerinin tehdit altında olduğu ‘asker görüşünü’ dile getirdiği anlaşılıyor. Buna karşılık Başbakanın da mutlaka muhtıra denilen bildirinin doğru olmadığına yönelik bir şeyler söylemiş olma ihtimali güçlüdür. Onun dışında Cumhurbaşkanı kim olacak konusu dahil pek çok konunun görüşülmüş olması muhtemeldir. İki taraf çok net, oradaki ortamı yansıtacak bir açıklama yapmadılar. Ama dönemin hassas konularının hepsinin konuşulduğu anlaşılıyor” diye belirtti.
 
Görüşmenin sonraki süreçlerde anlam ve önem kazandığını söyleyen Şener, Ergenekon ve Balyoz davalarını hatırlattı. Türkiye’nin sürekli bir taraftan Gülen cemaati bağlantılı, bir taraftan da Ergenekon bağlantılı süreçlerin içerisinde olduğuna dikkat çeken Şener, “Bu konuların ele alınmış olma ihtimali o görüşmede güçlü. Büyükanıt’ın FETÖ’ye ilişkin de konuştuğu söyleniyor” dedi.
 
GERGİNLİK AZALTILMAYA ÇALIŞILDI
 
Görüşmenin olduğu dönem hükümetin kendini “herhangi bir risk ve gerginlik altında” hissetmediğini söyleyen Şener, “Ancak kamuoyunda bir gerilme vardı. Kamuoyundaki bu gerginliğin giderilmesi için Başbakanlık konutunda yapılan bir toplantıda, bana ve birkaç bakana sık sık televizyonlara çıkıp değerlendirmeler yapmamız gerektiği söylendi. Ben de o süreçte ortalığı yumuşatacak bir üslup kullanarak daha çok televizyonlara çıkmaya ve açıklamalar yapmaya çaba harcamıştım” ifadelerini kullandı. 
 
Şener, şöyle devam etti: “Çünkü ipler fazla gerildiğinde nasıl patlayacağı belli olmaz. O nedenle kontrollü gidilmesi, belli bir dozda sürecin yönetilmesi ama çekingenlik asla gösterilmemesi gerekir. Asker dedi diye hemen geri adım atmayı gerektirecek bir tavra girmemesi hükümetin o dönemdeki ana çizgisiydi. O nedenle e-muhtıraya aynı tonda cevap vermiştir ve cumhurbaşkanı seçim sürecinde geri adım atmamıştır ama demeçlerde beyanlarda daha makul daha uzlaştırıcı bir tarzı benimsemiştir.”
 
ASKER İÇ DENGELERİNİ KAYBETMİŞTİ
 
Süreci tırmandırmanın askeri daha fazla yoracak bir hadiseye dönüşeceğini belirten Şener,  “Yani altında kalabilecekleri bir süreçti. Yapacakları bir şey olmadığı için tempoyu indirmiş olabilirler. Kısa bir süre sonra askere yönelik bir takım Ergenekon ve Balyoz gibi süreçler başladı. Bu operasyonlar Gülen cemaatinin orduda ve devlette hangi derecede yerleşmiş olduğunu gösteriyor. Yani demek ki asker de kendi içinde o dönemde her şeye hakim değil. Hükümetlere karşı o eski geleneksel tavrını sürdürebilme gücünü kendi iç dengeleri açısından da kaybetmiş bir asker vardı. Dışarıdan görünmeyen bu tabloyu kendileri içten görmüş olabilirler. Nitekim daha sonra da kendi başlarının derdine düşmüşlerdi” dedi.
 
MA / Berivan Altan - Diren Yurtsever