DBP kayyum raporunu açıkladı: Halk ve devlet arasındaki makas daha da açıldı

img

DİYARBAKIR - DBP, 102 belediyesinden 94’üne atanan kayyumların uygulamalarını içeren raporu açıkladı. DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, “AKP’nin yaklaşımı ‘Kürtler Türkiye’de var olabilir ama kendi kendini yönetemez’ yaklaşımıdır" değerlendirmesi yaptı. 

Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), “Demokratik ekolojik katılımcı kadın özgürlükçü yerel yönetim modeli ve bir gasp aracı olarak kayyum uygulamaları” başlıklı kayyum raporunu, Diyarbakır’daki Demir Otel’de geniş katılımlı basın toplantısıyla kamuoyuna deklare etti. Toplantının gerçekleştirildiği salona, “Demokratik özgürlükçü yerel yönetimlerin gaspı: Kayyum” ile tutuklu belediye eşbaşkanlarının fotoğraflarının bulunduğu “İrademize kayyum atanamaz” yazılı pankart, “Eşbaşkanlık sistemi ile özgür yaşamı inşa ediyoruz”,  kayyum atanan DBP’li belediye binalarının polis ve barikatlarla abluka altına alındığı fotoğrafların bulunduğu ve “Bu halden OHAL’e” yazılı Kürt siyasetinin 1999 yılından bu yana yerel yönetimlere katıldığı siyasi partilerin logolarının bulunduğu pankartlar asıldı. 
 
Toplantıya DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Serpil Kemalbay, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven, Hakların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu’nun yanı sıra HDP milletvekilleri Feleknas Uca, Sibel Yiğitalp ve Ziya Pir, KESK, İHD, TMMOB, Sur’un Yıkımına Hayır Platformu ve birçok sivil toplum örgütü temsilcisi, görevlerinden uzaklaştırılarak yerlerine kayyum atanan DBP’li belediye eşbaşkanları, birçok eski belediye başkanı ve siyasetçi katıldı. 
 
Toplantıyı yine çok sayıda gazeteci takip etti. 
 
Saygı duruşu ile başlayan toplantıda Divan Kurulu seçildi. DBP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Berat Birtek, DBP MYK üyesi Hediye Karaaslan, Bağlar eski Belediye Başkanı Yurdusev Özsökmenler, Silopi Belediyesi Eşbaşkanı Emine Esmer ve Diyarbakır’ın Yenişehir Belediyesi Eşbaşkanı Selim Kurbanoğlu Divan Kurulu’na seçildi. 
 
Rapora ilişkin kısa bilgilendirmede bulunan Berat Birtek, kayyum uygulamalarının bir bölümünün hazırlanan raporda yer aldığını belirterek, “DBP’nin belediyelerini kayyumlar yönetiyor. DBP’nin siyasal geleneğini size anlatmaya çalışacağız. Kayyum pratiklerini anlatacağız” dedi.
 
Toplantıda ilk sözü alan DBP Eş Genel Başkanı Arslan’ın yaptığı konuşmanın satır başları ise şöyle: 
 
“İnsan Hakları Haftası’ndayız. Uzun süredir ülkede insan hak ihlalleri yaşanmaktadır. Darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL ile Türkiye adeta açık bir cezaevi haline getirildi. Cezaevlerinde binlerce insan sindirilmek istenmekte ve tecrit edilmekte. Operasyonlarda yaşamını yitiren gerillalara işkence ile topluma korku dayatılmakta. PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ile toplum derdest edilmek istenmektedir. Türkiye’de inkar ve ret edilmişlerin mağduriyetini açıklamak partimiz açısından çok önemlidir. 
 
'CUMHURİYETİN KURULUŞUNDAN BU YANA İNKAR VE RET SÜRMEKTE'
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne inkar, ret ve asimilasyon politikalarının sürdürüldüğü bir tarihe sahiptir. Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne toplumun bütün kesimleri yok sayılmıştır. Cumhuriyetin lideri toplumsal barışı hiç bir zaman yakalamamıştır. Türkiye’yi sürekli askeri darbelere sürüklemiştir. Dünya tarihinde hiç bir sorun bu şekilde çözülmemiştir. Sorunlardan kurtulmak isteniyorsa ancak toplumsal birliktelik ile çözülebilir. Demokrasiyi daha çok güçlendirmekle olabilir. Türkiye’de gelen her iktidar demokrasiyi sindirerek, hukuku rafa kaldırarak iktidarını sürdürmeye çalışmıştır. Türkiye hiç bir zaman demokratik bir ülke olma niteliklerini yakalayamamıştır. 
 
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK SORUNU KÜRT SORUNUDUR
 
Türkiye’nin en büyük sorununda Kürt sorununun temeli yatıyor. Tüm sorunlar olduğu gibi tüm iktidarlar, sürekli Kürt sorunun bir halk sorunu olmaktan ziyade, baskı ve şiddetle çözmeye çalışmıştır. Baskı ve şiddet bugünkü tabloyu önümüze çıkarmıştır. Kürtlerin özgür olmadığı bir ortamda Türkiye halkının demokratik bir ortamda yaşama imkanının olmayacağı, OHAL sürecinde de görmekteyiz. AKP’nin dayattığı anti demokratik uygulamaların bir an önce son bulmasını bekliyoruz. Türkiye halkları ağır bedeller ödemektedir. Bizler kendi halkımıza ve değerlerimize mücadelemizi ve sorumluluklarımızı yürütmeye çalışacağız. 
 
ÖCALAN UYARMIŞTI
 
Türkiye devleti ve iktidarları Kürt sorununu güvenlik politikaları ile ele almış ve kurtulmaya çalışmaktadır. Ancak bu tutum içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Sayın Öcalan’ın defalarca barış çağrıları olmuştur. Dönem dönem girilen müzakerelerle soluk alınmış olunsa da, AKP’nin savaş politikaları ile içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. AKP çözüm süreçlerini heba etmiş ve Kürt sorununu güvenlik sorunu olarak önüne koymuştur. Bununla birlikte Türkiye askeri darbe ile karşı karşıya kalmıştır. Sayın Öcalan Kürt sorununun çözülmemesi durumunda darbe mekaniğinin devreye gireceğini belirterek, uyarmıştır. 
 
Kürtler inkar edilmiş, Kürt kentleri yerle bir edilmiş, insanlar infaz edilmiş, işkencelere maruz kalmıştır. Sur gibi bir kentin, öz direniş süreci bahane edilerek yıkılması, AKP yandaşlarına kentsel dönüşüm adı altında ranta açılması bizim açımızdan önemlidir. 
 
AKP kendisine muhalif olan tüm kesimlerin yaşamlarını ve kültürel alanlarını yerle bir ederek, toplumu sindirmeye çalışmaktadır. 
 
KÜRTLERİN TALEPLERİNE AKP GASP GELİŞTİRMİŞTİR
 
Darbe süreci ile birlikte ilan edilen OHAL, topluma baskı aracının başlangıcı olmuştur. 11 Eylül 2016’da belediyelerimize atanan kayyumlar, Kürtlerin kendi kendini yönetme talebine karşı AKP gasp geliştirmiş ve belediyeleri bir bir elinden alınmıştır. 1999’da halkımız kendi belediyelerini seçerek, karar alabilmiştir. AKP, DBP’li belediyeleri kendine hedef alarak, kayyum atamıştır. Türkiye’de demokrasinin gelişmesine Kürtler öncülük etmiş ise, AKP’nin savaş ve kırım politikalarından nasibini almıştır. Eşitlikçi ve özgürlükçü yaşamı inşa çabamıza karşı bir saldırı olarak kabul ediyoruz. 
 
DEMOKRATİK ÇABAMIZA AKP TARAFINDAN SAVAŞ AÇILMIŞTIR
 
AKP’nin yaklaşımı ‘Kürtler Türkiye’de var olabilir ama kendi kendini yönetemez’ yaklaşımıdır. Siyasi soykırım operasyonları ile halka karşılık vermiştir. Türkiye’de ve dünyada az örneği olan birçok uygulamayı DBP’li belediyelerimiz göstermiştir. 102 belediyemizde eşit temsiliyeti sağlamak adına, eşbaşkanlık sistemi ile hayata geçirmiştir. Demokratik sistemini ilk önce kendisine hedef almış, bir bir dava konusu yaparak, belediye eşbaşkanlarımıza tutuklama kararları çıkarılmıştır. Bu yaklaşım topluma karşı demokratik yaşamı inşa çabamıza karşı AKP tarafından savaş açılmış, eşbaşkanlarımız tutuklanmıştır. 
 
BASKI TÜRKİYE’Yİ YAŞANMAZ HALE GETİRMİŞTİR
 
Tutuklamalar demokratik bir yaşamı inşa edecek kadromuza yönelik gerçekleştirilmiştir. Kürtlerin kendi iradeleri ile yaşamı inşa çabalarına yönelik saldırıdır. Kürt sorununda inkar, cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam etmektedir. AKP’nin baskı politikalarının Türkiye’de ezilen kesimleri mücadelelerinden vazgeçireceğine inanmıyoruz. Bugün siyaset alanını zorlayabilir ancak AKP kendi dayattığı soykırım politikalarında yok olmakla karşı karşıya kalacaktır. 
 
Baskı politikaları Türkiye’yi yaşanmaz hale getirmiştir. Bu sorunların aşılması ancak ve ancak demokratik yöntemlerle mümkün olacaktır. İlk olarak Sayın Öcalan’ın barış çabası üzerinde sağduyulu davranıp, destek ve kulak vererek mümkün olabilir. 
 
İNSANLIK ADINA MÜCADELE EDENLER BİR ARAYA GELMELİ
 
AKP kaostan çıkmak istiyorsa, demokratik siyasetin önü açılmalı, Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sona ermelidir. Öncelikli olarak insanlığa karşı geliştirilen OHAL derhal sonlandırılarak, Türkiye’nin normalleştirilmesinin önü açılmalıdır. İnsanlık adına mücadele eden herkesin bir araya gelerek, demokratik bir cephede özgür yarınlara ulaşmak için demokratik mücadelemizi birleştirerek hareket etmeliyiz. Aksi takdirde Türkiye’de insan hakları adına hiç bir alan kalmayacaktır. Barış ve demokrasinin sağlanabilmesi için tüm farklılıkların bir araya gelerek mücadele etmesi gerekiyor.”
 
DBP Eş Genel Başkanı Aslan’ın konuşmasının tamamlamasının ardından “Demokratik yerel yönetimler deneyimi” konulu sinevizyon gösterimi yapıldı. Sinevizyon gösterimi sonrası DBP MYK üyesi Hediye Karaaslan, fotoğraflarla desteklenen slayt gösterimi ile kayyum raporunu paylaştı.
 
DBP’NİN KAYYUM RAPORU
 
Kitap haline getirilen raporun giriş bölümünde, AKP hükümeti tarafından 30 Ekim 2014’te “Çöktürme planı” kapsamında gidilen politika değişikliğiyle başlayan çatışmalı ortama dikkat çekildi. Devamında ise 15 Temmuz ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ortamında demokratik normların askıya alındığı belirtilerek, Meclis’in işlevsizleştirilerek ülkenin KHK ile yönetildiği ve son olarak 16 Nisan’da gerçekleştirilen Anayasa değişikliği referandumu ile devam ettiğine yer verildi.
 
DBP öncülü partilerin ilk olarak 1999 seçimlerinde yerel yönetimlere katıldığı kaydedilen raporda, “Belediyeleri seçimle alamayacağını anlayan AKP iktidarı, halkın iradesini gasp etmek maksadıyla ilk olarak 19 Ağustos 2016 tarihinde 411 Sayılı Torba Yasa Tasarısı ile kayyum yasasını Meclis’ten geçirmek istemiştir. TBMM’de yapılan etkin muhalefet sonucunda bu yasa tasarısı son aşamada torba yasadan çıkarılmıştır. Ancak siyasi iktidar, halkın iradesini gasp etme amacından vazgeçmemiştir. 15 Ağustos 2016 tarihinde imzalanan 674 Sayılı KHK’ya dayandırılarak, DBP’den seçilen belediyelere 11 Eylül 2016 tarihi itibarıyla el konulmaya başlanmıştır. Bu rapor, DBP’li belediyelerimizin kayyum atanana kadar yürüttükleri çalışmaları özetlemek ve belediyelere el konulmasından sonra kayyumların bir yıllık uygulamalarını kamuoyu ile paylaşmak amacıyla hazırlanmıştır” denildi.
 
Raporun ilk bölümünde DBP’nin yerel yönetimlere bakışı, yerel yönetimlerde demokratik örgütlenme, belediyelerimizin faaliyetleri, kültür sanat, sosyal politikalar, kent-ekoloji-sağlık, ekonomi ve kadın politikalarında getirdiği yenilikler ve yaptığı önemli çalışmalara yer verildi.
 
Raporun ikinci bölümünde ise, ‘11 Eylül kayyum nedir?’, ‘Demokratik siyasetin tasfiyesi’, ‘Kayyumların yasal dayanakları ve geliş biçimleri’, ‘Kayyumların belediyelerde çalışma tarzları’, ‘Kayyum uygulamaları’, ‘Kültür-sanat, sosyal politikalar, kent-ekoloji-sağlık, kadın politikaları, emekçilere yaklaşım’ ve ‘Belediyelerimize ait projelerin gaspı’ başlıkları altında, DBP’nin 102 belediyesinden 94’üne atanan kayyumların uygulamaları sıralandı. 
 
MECLİSLER ÇALIŞTIRILMIYOR
 
Kayyumların belediyelerdeki çalışma tarzlarına ilişkin hazırlanan bölümde ise, şu tespitlerde bulunuldu: "Türkiye’nin idari yapılanması, Anayasa’da 'merkezi' ve 'yerel' olarak tanımlanmaktadır. Yurttaşlar da bu iki yapılanmaya oy kullanarak, temsiliyetlerini belirleyerek katılım gösterirler. Merkezi yapılanma, karşılığını TBMM’de bulur; yerel yapılanma ise belediyelerde, belediye meclislerinde ve il genel meclislerinde. Yerel yönetimler açısından belediye meclisleri hem karar organı hem de denetim organıdır. Belediyeye ilişkin çalışmalar mecliste tartışılıp karara bağlanır, yine çalışmalara ilişkin denetim de bu mecliste sağlanır. Öyle ki bütçe yapım zamanları olan Ekim ve aylarında meclislerin aralıksız 20 gün çalıştığı da olur. Bütçe, belediye meclislerinde onaylanmadan uygulamaya konulamaz. Yine meclis kendi içinde seçtiği 'denetim komisyonu' ile eş başkanların ve idari yapının iş ve işlemlerini denetler. Ancak kayyumların atandığı hiçbir belediyede meclis toplantısı gerçekleştirilmemiştir. Halka ait olan belediye bütçeleri kayyumun keyfine ve isteğine göre yapılmaktadır. Bütçelerin nereye harcandığı, nasıl harcandığı belli olmadığı gibi, doğru harcanıp harcanmadığını denetleyen bir mekanizma da bulunmamaktadır. Oysaki Anayasa’nın 127. maddesine göre 'Mahallî idareler; il, belediye veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzel kişileridir. Mahallî idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.' Dolayısıyla kayyumlar mevcut durumları ile Anayasa’ya aykırı davranmakta ve yasal olmayan faaliyetler yürütmektedirler.
 
‘TÜRKİYE KENDİ ANAYASASINI ÇİĞNEMİŞTİR’
 
Raporun sonuç bölümünde ise şu tespitlere yer verildi: 
 
“Türkiye’nin, 19 Temmuz 2016’da ilan edilen OHAL ile birlikte KHK’lar ile yönetilmeye başlanması, başta yerel demokrasi olmak üzere birçok demokratik ilke ve işleyişi askıya almıştır. Halkın iradesine el konulmuştur. Uluslararası anlaşmalar ve ülkenin kendi Anayasası hiçe sayılmıştır. Nitekim Avrupa Konseyi’nin uzmanlık organı olan Venedik Komisyonu’nun Ekim ayında yayınladığı raporda, Türkiye’nin hem kendi Anayasası’nı hem de uluslararası hukuku çiğnediği açık bir biçimde ifade edilmiştir. Raporda, OHAL’in kaldırılıp, KHK’ların iptal edilmesinin demokrasi açısından önemi vurgulanmıştır. 
 
‘ASIL HEDEF DEMOKRATİK SİYASET’
 
Ancak asıl hedefin darbe ile mücadele değil, demokratik siyaset olduğu, partimizin Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in, belediye eş başkanlarımızın, binlerce üye ve yöneticimizin, yine HDP Eş Genel Başkanları, milletvekilleri, üye ve yöneticilerinin tutuklanması ile açığa çıkmıştır. Yine DBP’li belediyeler bu darbe sürecinde ağır saldırı altında kalmış, halkın yüksek oylarla seçtiği belediyelere el konulmuştur. Atanan kayyumlar marifetiyle belediyelerimizin halkla birlikte inşa ettikleri, başta kültür ve kadın çalışmaları olmak üzere o ‘yer’e ait olan çalışmalar, ağır baskı altına alınıp, tahrip edilmiştir.   
 
‘HALKLAR VE DEVLET ARASINDAKİ MAKAS AÇILMIŞTIR’
 
Demokraside önemli bir yere sahip olan yerel yönetimler, kayyum atamaları ve uygulamaları ile büyük darbe almış, iradesi gasp edilen halklar ile devlet arasındaki makas daha da açılmıştır. Merkezi devletin, yıllardır yürüttüğü ‘tekleştirme’ politikaları, halklarda öfke yaratmış, onarılması her geçen gün daha da zorlaşan sonuçlara sebebiyet vermiştir. Tarihsel akış içinde, toplumsal sorunlar, hiçbir döneminde, hiçbir coğrafyada baskı ve zora dayalı politikalarla çözüme kavuşturulamamıştır. 
 
‘TEK YOL YERİNDEN YÖNETİM ÇÖZÜMÜDÜR’
 
Ortadoğu coğrafyası gibi kaotik bir coğrafyada, yüzyıllardır çözülemeyen Kürt sorununa, savaşa dayalı politikalarla çözüm aramak daha fazla ölüm, daha fazla gözyaşı, derinleşen bir öfke, onarılması güç toplumsal sorunlar anlamına gelmektedir. Güvenlikçi yaklaşımlarla soruna çözüm aramak, Kürtlerin açığa çıkardıkları örgütlü iradelerini gasp etmek, çözümsüzlükte ve savaş politikalarında ısrar etme anlamına gelmektedir. AKP iktidarının ve Türk devlet yapısının, yıllardır denediği ve sonuca ulaşamadığı savaşa dayalı politikalarından vazgeçip, eşit ve anayasal yurttaşlığa dayalı, demokratik yerinden yönetim temelli çözümü esas alması, içine girdikleri derin kaos ve krizden çıkmanın tek yoludur. Bunun için de öncelikle OHAL’in kaldırılıp bütün KHK’ların koşulsuz iptal edilerek, ülkenin normalleşmesinin önü açılmalıdır.”
 
Kayyum raporu ardından basın toplantısı serbest kürsü ile devam ediyor. Serbest kürsüde siyasetçiler söz alacak.