Temelli’den Erdoğan’a: 6-8 Ekim’in araştırmasını AKP engelledi

img

DİYARBAKIR – AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın, Selahattin Demirtaş’ı Kobanê olaylarının sorumlusu gibi göstermesine tepki gösteren HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, “6-8 Ekim olaylarında yitirdiğimiz 53 can, hepimizin canıdır. Hesabını sormak için Meclis’te 2 kez araştırma önergesi verdik. İkisini de AKP reddetti” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın, cumhurbaşkanı adayları Selahattin Demirtaş hakkında ileri sürdüğü iddialar ve cezaevinde kalması yönündeki açıklamalarına tepki gösterdi. Demirtaş’ın 6-8 Ekim 2014 Kobanê olaylarının sorumlusu gibi gösteren Erdoğan’ın gerçeği saptırdığını belirten Temelli, konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
AKP Genel Başkanı Erdoğan, cumhurbaşkanı adayınız Selahattin Demirtaş’ı 6-8 Ekim Kobanê olaylarının sorumlusu olarak tutuyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Öncelikle kınıyorum. Bir kere Muharrem İnce’ye cevap verecekse, bizim adayımız üzerinden cevap vermek yerine, onlar kendi aralarında cevap verecek bir konu bulabilir. Erdoğan her zaman yaptığını, yapıyor. Nefret ve düşmanlaştırıcı söylemle, siyaset yapmak ve bundan oy toplama peşinde. Kürt düşmanlığıyla, Demirtaş ve HDP düşmanlığıyla içine düştüğü durumdan çıkmaya çabalıyor.
 
İkincisi, olayın 7 Haziran’dan sonra olduğunu söylüyor, artık aklı iyice karışmış ve tarihleri de karıştırmaya başladı. Bahsettiği 6-8 Ekim olayları 7 Haziran seçimlerinde bir yıl önceydi. Tarihleri karıştırdığı gibi aslında olayları da karıştırıyor. 6-8 Ekim olaylarında yitirdiğimiz 53 can hepimizin canıdır ve biz bunun hesabını sormak için Meclis’te iki kez araştırma önergesi verdik. İkisini de AKP oylarıyla reddedildi. Bu araştırma açılmadı, açılsaydı gerçekler ortaya çıkacaktı. Halkı yanıltmaya, nefret söylemine devam ediyor. Daha kötü bir şey yapıyor, Demirtaş’a yönelttiği suçlamaların hiçbir aslı astarı yoktur.
 
Sayın Demirtaş, 6-8 Ekim olaylarından dolayı tutuklu değildir. Yargılandığı dava bu değildir. 6-8 Ekim olaylarına bir dahli yoktur. Tam tersine her zaman için olayın aydınlatılması için çabası olmuştur. Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki savunmasında da konuyu bütün çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Dönemin tanıklarını davet etmiştir. Bunların başında o gece konuştuğu Ahmet Davutoğlu vardır. Erdoğan çok merak ediyorsa Ahmet Davutoğlu’na bir telefon açsın, 6-8 Ekim olaylarının nasıl geliştiğini bizzat Davutoğlu’ndan öğrensin. Bu yöntemle Türkiye’de insanları karşı karşıya getirerek, düşmanlaştırarak siyaset yapmaya bir an önce son versin.
 
Yargı üzerindeki bu baskıyı kaldırsın. Anayasa Mahkemesi’ne sesleniyorum; bir an önce karar vermelidir. AYM’ye başvurduk, konu önceliklidir. Bir an önce değerlendirilmeli, karar verilmeli ve Demirtaş özgür kalmalı. İşte o zaman Demirtaş ve Erdoğan karşılıklı otururlar ve Demirtaş 6-8 Ekim’de ne oldu, Dolmabahçe’de ne oldu ve 7 Haziran’dan sonra neler olduğunu kendisine anlatır. Kendisinin de kafası açılır. Bu yaptığı bir suçtur, üstüne haksız gerekçelerle tutuklu olan adayımıza karşı bu suçu işlemekte. Burada prim elde etmeye çalışmaktadır, kınıyoruz. Bu açıklamasının da ne kadar yalan olduğunu, ne kadar gerçekleri yansıtmadığını tüm kamuoyuna anlatmaya devam edeceğiz.
 
6-8 Ekim olayları ve diğerleri hepsinin hangi savcılar tarafından yapıldığını bizzat Erdoğan çok iyi biliyor. Bugün FETÖ ile mücadele ettiğini söylüyor, bugün Demirtaş tutukluysa, FETÖ’den tutuklu bulunan savcıların fezlekelerinden dolayı tutukludur. Eğer mücadele ediyorsa, gitsin o savcıların neler yazdığına baskın. Nasıl karşılığı olmayan, hiçbir gerçeklikle bağdaşmayan suçlamalarla bizim cumhurbaşkanı adayımızın neden tutuklu olduğunu oradan öğrenebilir.
 
Seçim çalışmalarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz. Atmosfer nasıl?
 
Seçim çalışmalarımız olağanca hızıyla devam ediyor. Bütün aday arkadaşlarımızla, teşkilatlarımızla, halkımızla beraber, HDP ne kadar kuşatılmış olursa olsun, medyadan ne kadar dışlanmış olursa olsun, HDP’ye yönelik ne kadar saldırı olursa olsun, herkes çalışmalarına tüm gücüyle katılmış durumda. Ev ev, kapı kapı çalışıyoruz. Umutluyuz, tüm toplumda çok güçlü bir teveccüh var. Barajı aşacağımıza inanıyoruz. Fakat görünmeyen barajlarımızda var bizim. Seçim kanununda yüzde 10 var ama bunun ötesinde görünmeyen barajlarımız var. O yüzden herkese çağrıda bulunuyorum, görünmeyen barajları da yıkmak için çok özenli, yoğun çalışmalıyız. 7 gün 24 saat çalışmalıyız. Oy taşımaktan tutun, valilerin müdahil olmasına, sandık kurulu başkanlarının atanmasına, güvenlik güçlerinin uyguladığı baskılar, halk buluşmalarını bile gerçekleştiremiyoruz. Toplantılarımıza katılacak insanlara Genel Bilgi Taraması (GBT) uygulamasından tutun, şiddete kadar varan sahneler yaşıyoruz. Tüm bunları son verilmesi gerekiyor.
 
Zaten OHAL koşullarında seçime gidilirken, bir de HDP’ye yönelik olağan üstü koşullar iki kat daha çalışmaları zorlaştırıyor. Türkiye olağanlaşacak bir döneme geçecektir, normalleşecektir. Bunun yolu 24 Haziran’da barajı yıkmaktan geçiyor. Bugün son, herkesi sandık görevlisi ve müşahit olmaya davet ediyorum. Hangi partiden olursa olsunlar, Erdoğan rejiminden kurtulmak istiyorlarsa, bir an önce inisiyatif almalı, sandık görevlisi olmalı. Sandık güvenliğini, oy güvenliğini bizzat halklar, emekçiler ve kadınlar sağlamalı.
 
 Oy oranınızı yüzde 10.2 olduğunu açıkladınız. Riskli bir nokta.
 
Bıçak sırtındayız, görünmeyen barajlar var. Çok ciddi baskı altında seçime gidiyoruz. OHAL var, normal koşullar olsa tabii ki HDP’nin baraj sorunu olmaz. Buna rağmen bütün direnişimizle, kararlı mücadelemizle ayaktayız. Daha önce 7 Haziran’da yüzde 13.2 ile geçtik. 
 
Erdoğan nefret söylemini en çok bize karşı kullanıyor. Bizi baraja gömmeye çalışıyor. Zaten cumhurbaşkanı sürekli sandığa gömmek, baraja gömmek, ölüm saymak, bütün bu nefret söylemi ve ayrıştırıcı siyasetini her yerde görüyoruz. Bunu en çok HDP’ye karşı kullanıyor. Özellikle Kürt düşmanlığı üzerinden bunu kullanıyor. Kürtleri yok sayarak, temsiliyetinin olmadığını sağlayarak bir iktidar kurguluyor. Ya demokrasi ya Erdoğan rejimi. Demokrasinin yolu HDP’den geçiyor. HDP barajı geçerse parlamentoda olursa, HDP’nin çıkaracağı 80 vekil AKP’ye gitmemiş olacak. AKP’nin ve Erdoğan’ın bütün planları bozulmuş olacak. Türkiye halklarının önündeki seçenek bu kadar açık ve nettir.
 
Bıçak sırtındayız, görünmeyen barajlar var. Çok ciddi baskı altında seçime gidiyoruz. OHAL var, normal koşullar olsa tabii ki HDP’nin baraj sorunu olmaz. Daha önce 7 Haziran’da yüzde 13.2 ile geçtik. O dönemde de oylar çalındı. 7 Haziran havasında insanlar çok fazla üzerinde durmadı ama o dönemde de HDP’nin oyları çalınmıştı. Birçok oy çöplükten çıkmıştı. Buna rağmen bütün direnişimizle, kararlı mücadelemizle ayaktayız. Barajı geçecek gücümüz var ama yine de Türkiye halklarını, emekçilerini, kadınları, gençleri bir kez daha dikkatli olmaya çağırıyorum. Sandığa sahip çıkmaya çağırıyorum. Görünmeyen barajlar, HDP’ye karşı oluşturulan duvarları ancak omuz omuza birlikte yıkabiliriz.
 
 Gizli barajlar derken… 
 
İnsanların rahatça oy kullanmalarını engelliyorlar. Sandık taşıyorlar, insanların sandıklara gitmesini engelliyorlar. Baraja baraj katıyorlar. Görünmeyen barajlar, insanlar sandığa ulaşmasınlar, oy kullanmasınlar. Bu insanlar kimler, taşınan sandıklara baktığımızda görüyoruz; büyük bir kısmı yüzde 80 oranında HDP’liler. Eğer HDP’liler sandığa gitmezse baraj altında kalabilirler.
 
YSK’nin sandıkların taşınması ve birleştirilmesi kararını nasıl değerlendiriyorsunuz. Yine seçim güvenliği hakkında neler söylemek istersiniz? 
 
Demokratik bir ülkede olsaydık, seçim güvenliğini sağlamakla yükümlü olan kurum YSK olurdu, güvenlik güçlerinin seçimlerin güvenlik içinde tamamlanması için görev alırdı. Başta YSK olmak üzere, güvenlik güçleri seçimlerin güvenliğini ortadan kaldırıyorlar. Sandık nerede ise biz orada olmalıyız. Gitmeliyiz, sonuna kadar oylarımıza sahip çıkmalıyız. Yalnızda olmamalıyız. Adil Seçim Platformu çağrıda bulundu; bu işi sadece müşahit ve sandık görevlilerine bırakmayalım. Hepimiz orada olalım, kendi oylarımıza sahip çıkalım.
 
HDP’nin medyada görünmezliği, seçim çalışmalarını nasıl etkiliyor?
 
OHAL var, tecrit var, medya ablukası, kuşatma, şiddet var. Şemdinli’de iki çobanın işkenceye maruz kalmadı, ölesiye saldırıya uğraması gibi. Birçok sahada çalışan arkadaşımız gözaltına alınıyor. Tüm buna rağmen bizde de çok kararlı bir var. Biz bu sandığa gideceğiz, oyumuza kullanacağız. O sandıktan HDP çıkacak, AKP ve Erdoğan’ın iktidarı yıkılacak. Medya ne kadar ambargo uygularsa uygulasın, ne kadar kara propaganda yaparsa yapsın, sokak sokak, mahalle mahalle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Televizyonlarda yokuz ama doğrudan canlı yayındayız. Bütün arkadaşlarımızla beraber sokaklarda ve meydanlardayız. Eş genel başkanlardan ilçe ve mahalle teşkilatlarımıza kadar her gün olabildiğince çok yere ulaşıyoruz, sesimizi sözümüzü ulaştırıyoruz. Sayın Demirtaş’ın tutsak olmasından kaynaklı çok ciddi sorunlar vardı ama Demirtaş’ın sözünü sesini her yere ulaştırarak aştık. Aynı şekilde yolumuza devam ediyoruz.
 
MA / Özgür Paksoy