Düzgören: Kürtlerin meşruiyet sınırları genişleyecek

img

İSTANBUL - Ortadoğu'daki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Koray Düzgören, Efrin'de şu an yaratılan geçici olumsuzluğa rağmen kimi olası gelişmelerle meşruiyet sınırları genişleyecek olan Kürtlerin, Suriye ve Ortadoğu için kilit öneme sahip bir güç olarak ortaya çıkacağını kaydetti.

Küresel güçler arasındaki çelişkilerin doğrudan karşı karşıya geldiği Suriye sahasında cereyan eden savaş, 8’inci yılına girdi. Dünden bugüne farklı zaman aralıklarda yine farklı aktörler arasında ve şekillerde sürmeye devam eden savaş, özünde hegemonik paylaşımın çıkar çatışması. Bu çatışma ortamı içerisinde demokratik-özgürlükçü yaşam anlayışının inşa edilmeye çalışıldığı Kuzey Suriye Federasyonu’nun Efrin Kantonu’na dönük Türkiye’nin bağlı ÖSO unsurları ile 20 Ocak’ta giriştiği saldırıya dair sergilenen kapalı-gizli tutumlar, yürütülen politika ve kurulan ilişki biçimlerinin açığa çıkmasının önemli bir örneği oldu. 
 
Bölgeyi yakından takip eden isimlerden biri olan Gazeteci-Yazar Koray Düzgören, Türkiye’nin bölgeye dönük amaçlarını, bu uğurda ABD-Rusya ile nasıl ilişki kurduğu ve verdiği tavizler ile Ortadoğu denkleminde Kürtlerin politik konumunu değerlendirdi.
 
Türkiye'nin, 24 Kasım 2015’te Rus savaş uçağını düşürerek Suriye meselesinde tamamen devre dışında kaldığını dile getiren Düzgören, Rusya’nın Esad’ın yıkılmasını engelleyen bir güç olarak bölgede kaldığı sürece Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin hiçbir hareket imkanının olamayacağını ifade etti.
 
‘AKP KENDİ OYUNCAĞI OLAN BİR YÖNETİM TAHAYYÜL EDİYORDU’
 
Bu durumun Türkiye'nin Suriye'de gerçekleştirmeye çalıştığı hedefe vedası anlamı taşıdığını kaydeden Koray Düzgören, "AKP’nin amacı, Suriye’de Esad’ı süratle yıkarak yerine sünni-selefi bir iktidarın kurulmasıydı. Böylece AKP kendi oyuncağı olacağını tahayyül ettiği Suriye yönetimi ile birlikte Ortadoğu’nun tamamını kontrol edebileceğini düşünüyordu. AKP bütün dünyanın gözü önünde her alanda desteklediği DAİŞ ve diğer selefi güçler Esad’ı kısa bir süre içinde deviremedi. Savaşın başlamasıyla birlikte kendilerini savunmak için örgütlenen Kürtler ve Kürtlerle hareket eden diğer halklar, grupların bu selefi güçlere karşı koymaları sayesinde Şam rejimi çökmedi. Belki çökebilirdi ama bir yandan ABD’nin liderliğinde kurulan koalisyon güçleri, öte yandan Suriye’nin Batı’sındaki üslenen Rusların müdahalesi ile savaşın seyri değişti” dedi. 
 
'ERDOĞAN PUTİN’E BİAT ETTİ'
 
Düzgören, Erdoğan ve temsil ettiği devletin güney sınırlarındaki Kürtlerin yerine sünni-selefi Arap aşiretlerini yerleştirme amacında olduğunu da ifade etti. Türkiye’nin yine Suriye'nin yeniden yapılanmasında Kürtlerin elde edecekleri konum ve oluşturacakları örgütlenme modellerini beka sorunu olarak gördüğünü vurgulayan Düzgören, uçak krizi sonrası dönemi şu sözlerle yorumladı:
 
“Bu nedenle Erdoğan’ı Rusya’dan, Putin’den özür dilemeye zorladılar ve bunu süratle yaptırdılar. Birçok gerekçeyle Putin bu özrü kabul ederek karşılığında Erdoğan’ı ve devleti avucunun içine almış oldu. Putin sayesinde Türkiye, yeniden Suriye sahasında döndü ama ilişki tam bir vesayet ilişkisi olarak başladı ve böyle de devam ediyor. Ruslara ve Putin’e biatin ilk uygulaması Doğu Halep’te oldu. Çoğu Türkiye’nin kontrolünde ya da doğrudan yönetim ve denetiminde olan selefi örgütler, Putin’in isteği ve Erdoğan’ın talimatı ile Doğu Halep’i terk etti. Böylece rejim güçleri Doğu Halep’i geri almış oldu. Bunun karşılığında Erdoğan’a DAİŞ’in elindeki Şehba Bölgesi ikram edildi. Kobani ve Afrin kantonlarının arasında kalan bu bölge Cerabulus-Azez-Bab üçgeninden oluşuyor. Türkiye, Rusların izniyle ve bir anlaşma sonucunda Kobani ve Efrin kantonları arasındaki bu bölgeyi DAİŞ’in elinden alabildi. Bu sayede şimdilik kantonların bileşmesini engellemiş oldu." 
 
'RUSYA VE TÜRKİYE, GUTA VE EFRİN KONUSUNDA ANLAŞTI’
 
Şehba Bölgesi’nden sonra Türkiye’nin gözünü başka bir Kürt bölgesi olan Efrin’e çevirdiğini belirten Düzgören, konum açısından üç tarafı Türkiye sınırı ile çevrili bir bölge olması nedeniyle Efrin’in, Kürtlerin-SDG’nin zayıf halkası olarak görüldüğünü kaydetti.
 
Efrin’in güneyinde ise yine Türkiye’nin, Rusya ve İran’la yürüttüğü Astana ve Soçi süreçleri çerçevesinde ‘çatışmasızlık gözlemcisi’ görevi üslendiği İdlib bulunduğuna dikkat çeken Düzgören, “Rusya ve İran’ın desteklediği Rejim Güçleri’nin Suriye’nin batısında hakimiyeti tamamen ele geçirebilmek için Guta Bölgesi ve kuzeyindeki İdlib’i ele geçirmesi gerekiyordu. Bu iki bölge de bir kısmı Türkiye’nin kontrolünde olan selefi örgütlerin yuvalandığı yerlerdi. Rejim önce Guta’ya yüklendi. Guta’daki direnişin tamamen kırılabilmesi yine Türkiye’nin oradaki selefi örgütleri bölgeden çıkmaya ikna etmesine bağlıydı. Buna karşılık Türkiye’ye çok istediği Efrin verilebilirdi. Nitekim öyle oldu. Rusya bu sefer de Efrin için Erdoğan’a yeşil ışık yaktı. Başka bazı nedenler olsa bile Türkiye’ye Efrin’i işgal etme izni verilmesinin temel nedenlerinden biri de Guta’nin ele geçirilmesi hedefiydi" diye konuştu. 
 
Türkiye'nin Efrin’e girmesiyle Guta’da bulunan selefi örgütlerin aynı tarihte bölgeyi terk ederek Efrin ve İdlib'e hareket ettiklerini hatırlatan Düzgören, bu durumun Türkiye ile Rusya arasında Guta için bir anlaşma olduğu iddialarını doğruladığını ifade etti.
 
‘EFRİN'DE KİLİT ÜLKENİN RUSYA OLDUĞU BİLİNİYOR’
 
Türkiye’nin Efrin’e yönelik işgal harekâtının, Erdoğan’ın savaş politikasıyla iktidarını sağlamlaştırma planları ile ilgili olduğunu sözlerine ekleyen Düzgören, "Erdoğan'ın kendisini destekleyen iktidar yalakası, savaş yanlısı, militarizm meraklısı sanatçılarla birlikte askeri giysiler giyerek Suriye sınırında bir gösteriye katıldığını biliyoruz. Tabii işgal harekâtı başladığından itibaren başta BM ve diğer uluslararası kuruluşlar olmak üzere batılı birçok ülke ve bu ülkelerin kamuoylarında bu harekatın ‘işgal’ olduğu ilan edildi ve Türkiye’nin uluslararası hukuku ihlal ettiği söylendi. Ama Efrin'de kilit ülkenin Rusya olduğu biliniyor. Türkiye’nin Suriye’ye girmesine izin veren Putin olduğuna göre çıkması kararını vermesi gereken de o olmak zorundadır. Herhalde bunun olabilmesi için bu kez de İdlib operasyonunun sonucunu görmemiz gerekecek. Şimdi Guta’yı ele geçiren rejim güçlerinin Rusya ve İran’ın da desteği ile İdlib’e yüklenmesi kaçınılmaz olarak beklenen bir gelişme. Burada yine Türkiye’den, bölgeye yığılmış olan selefi örgütler ya Türkiye’nin Hatay sınırına ya da kuzeye Efrin’e yöneleceklerini söylemek bir kehanet sayılmaz" ifadelerini kullandı. 
 
'ERDOĞAN İŞGALİ APAÇIK İLAN ETTİ'
 
Düzgören, AKP-MHP koalisyonunun Efrin "işgalini" askeri bir zafer olarak kabul ettirmek istemesi üzerinde de durdu. 
 
Ancak Kürt savaşçıların geri çekilmesi sonucunda Efrin'e çatışmasız girilmesinin bu harekatın zafer olarak gösterilmek istenmesini büyük ölçüde engellediğini söyleyen Düzgören, "Türkiye ve Batı medyasında, TSK denetimindeki selefi grupların sivil halkın evlerini ve işyerlerini yağmaladığına, hatta evlerine el koyduğuna ilişkin haberler bu zafer havasını boşa çıkarır nitelikte. Ayrıca harekat sürecince sivillerin gözetilmemesi ve sivil kayıplarının kabul edilmemesi de bu zafer söylemini geçersiz hale getiriyor. Son gelen haberler TSK ve ÖSO’nun etnik temizlik harekatına başladığını gösteriyor. Efrinlilerin el konulan, gasp edilen evlerine, bahçelerine ve tarlalarına İdlib ve Guta’dan getirilen grupların, ailelerin yerleştirildiğine ilişkin görüntülü haberler bu bilgileri doğruluyor. Askeri açıdan da uzmanlar bu harekatın bir ‘zafer’ olarak değerlendirilmesinin zor olduğunu söylüyorlar. 
 
Kürt güçlerinin belli bir noktadan sonra geri çekilmesine rağmen, TSK ve ÖSO’nun ağır kayıplar verdiği anlaşılıyor. Öte yandan Efrin’in işgali, uluslararası hukukun da ihlali olarak değerlendiriliyor. Üstelik de Türkiye başından beri Efrin’e kendisini tehdit eden terör örgütlerini engellemek iddiasıyla girdiğini söyledi ama girdiği her yere bayrak asarak, resmi açıklamalarda, 'buraları işgal ettik' demekten de geri durmadı. Sonunda Erdoğan, 'Afrin’e vali atayacağız' diyerek harekatın apaçık bir işgal olduğunu ilan etmiş oldu" dedi.
 
'TÜRKİYE'NİN BEKA SORUNU KOLAY KOLAY HAL EDİLMEYECEK GİBİ'
 
Düzgören, Rusya’nın verdiği izinle Efrin’i işgal eden Erdoğan’ın sınırların ötesindeki Kürtlere yönelik operasyonlara devam edeceği mesajını verdiğine de dikkat çekti. Ancak Minbiç’in ABD ve koalisyon güçlerinin denetiminde, SDG’nin hakimiyeti altında bir bölge olduğunu vurgulayan Düzgören, buna rağmen Türkiye’nin ABD’ye baskı yaparak bölgeye girmeyi ve etnik yapıyı değiştirmeyi amaçladığını kaydetti.
 
Düzgören, “Sadece Minbiç’te değil, Irak’ın kuzeyindeki Sincar Bölgesi içinde aynı şeyi düşünüyor. Hatta daha da doğuya giderek Kandil’i de işgal etmenin hesaplarını yapıyor. Türkiye’nin beka sorunu öyle kolay kolay halledilecek bir mesele gibi görünmüyor. Belki de bu amaçla bölgenin tamamının işgali gerekebilecek" diye konuştu.
 
‘İLGİNÇ GELİŞMELER YAŞANABİLİR'
 
ABD Başkanı Trump’un "Suriye’den çekiliyoruz" açıklamasını da değerlendiren Düzgören, Trump’ın bu açıklamayla ortalığı karıştırdığını ve bir belirsizliğe neden olduğunu söyledi. Düzgören, konuya ilişkin "Hem sahadaki yetkili komutanlar hem de Trump’un danışmanları ve diğer bürokratlar durumdan haberdar olmadıklarını, şimdilik çekilmenin söz konusu olamayacağını söyleseler de bu açıklama tartışmalara neden oldu. Ve tabii ki bu durumda Suriye’de neler olabilir sorusu gündemin en üst sırasına yerleşti. Washington’da iki gün boyunca bu konuda tartışmalar yapıldı ve sahadaki komutanların da görüşleri doğrultusunda başkanın kimseye danışmadan aldığı kararın şimdilik geçerli olmadığı duyuruldu. Böylece DAİŞ tehdidinin sona ermesine kadar ABD’nin Suriye’de kalmaya devam edeceği anlaşıldı. Bu sonuçla birlikte gözler yeniden Minbiç’e çevrilmiş bulunuyor. Minbiç’te ABD ve SDG güçlerinin hemen karşısında ÖSO ve TSK güçleri bulunuyor. ABD’li komutanlar, son günlerdeki asker ve silah yığınağının gerekçesi olarak bir operasyondan söz ediyorlar. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Suriye’nin kuzey doğusunda son derece ilginç gelişmeler olabilir" yorumunda bulundu.
 
'KÜRTLER ORTADOĞU İÇİN KİLİT GÜÇ'
 
Son olarak, geçtiğimiz günlerde Ankara’da toplanan Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin katıldığı zirveden verilen mesajların üzerinde duran Düzgören, "Zirve sonucu yayınlanan bildirideki terör örgütü tanımlarına rağmen Erdoğan, 'Biz bildiğimiz yolda devam edeceğiz' açıklamasını yapmış oldu. Putin’in açıklaması ise daha ilginçti: Rusya'nın YPG-PYD'yi Suriye'nin geleceğinde nasıl konumlandırdığına dair bir soruya verdiği yanıtta, 'Kürt halkının Suriye’deki tüm süreçlere katılma hakkı' olduğunu söyledi. Rus liderler bunu sık sık söylüyor ama bu laf biraz da Afrin'in işgaline yeşil ışık yaktığı için kendisine tepki gösteren Kürtlerin gönlünü almak için de söylenmiş olabilir.  Rus Dışişleri Bakanı Lavrov da zirveden birkaç gün önce 'Kürt halkı olmadan bu bölgede, Kürtlerin yaşadığı ülkelerin topraklarında hiçbir ihtilafın çözülemeyeceğine inanıyoruz' dedi. Aynı gün Fransa Devlet Başkanı Macron bir Kuzey Suriye heyetini Elize Sarayı’nda kabul ederek bölgede Kürtleri destekleyeceklerini ve Suriye’nin kuzeydoğusuna daha fazla asker göndereceklerini söyledi. Bu ziyaret, Macron’un açıklamalarından daha çok, Kürtlerin Avrupa’da ve Batı’da meşruiyet kazanması açısından önem taşıyor. Efrin’in Türkiye tarafından işgal edilmesinin yarattığı geçici olumsuzluğa rağmen, önümüzdeki süreçte meydana gelecek başka gelişmeler bu meşruiyetin sınırlarını genişletecektir. Böylece Kürtlerin Suriye ve hatta Ortadoğu için kilit öneme sahip bir güç olarak ortaya çıktıkları görülecektir" dedi. 
 
MA / Bilal Seçkin