Peköz: Efrin'e operasyon AKP’nin sonunu getirebilir

img

ANKARA -  Ortadoğu Uzmanı Mustafa Peköz, ABD ve Rusya’ya rağmen Türkiye’den Efrin ya da Minbiç’e yönelik girişilecek askeri bir operasyon konusunda “AKP’nin yenilgisini, Cumhurbaşkanı’nın da politik olarak sonunu getirebilir” dedi. 

Çalışmalarını Fransa’da sürdüren siyaset bilimci ve Ortadoğu uzmanı Mustafa Peköz ile Türkiye’nin olası Efrin müdahalesi, İdlib’teki güç dengeleri ve uluslararası güçlerin tutumlarına dair konuştuk. Peköz’ün Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularına verdiği cevaplar şöyle:
 
Efrin’e operasyon hazırlığı gündemde. Türkiye’nin Efrin’e operasyon yapmak için siyasi ve askeri gücü yeterli mi?
 
Hiç şüphesiz ki Türkiye’nin ciddiye alınabilecek bir askeri gücü var. Sonuçta NATO’nun ikinci büyük ordusu olduğu sıklıkla vurgulanır. Elinde gelişmiş hava ve kara silahları var. Ancak mesele bu değil. Askeri olarak gücünün olması ayrı, bir bölgeyi işgal edip sonuç almak ise çok ayrı bir durum. Burada birkaç nokta önemlidir. 
 
Birincisi, Ankara’nın Efrin’e sonuç alıcı bir askeri operasyon yapması için bölgesel denklemin ve ilişkilerin kendi lehine olması ve güçlü bir destek alması gerekir. Mevcut duruma baktığımızda böylesi bir olasılık bütünüyle olanaksızdır. Ayrıca bölgede bulunan küresel iki önemli güç de hiçbir şekilde destek vermiyor. İkincisi, Ankara’nın operasyon yapacağı bölgede hiçbir toplumsal dinamiği ve desteği bulunmuyor. Tersine çok büyük bir tepki var. Üçüncüsü ile hedeflediği askeri güç yani YPG, hem 6 yıldır aktif savaş halinde olup önemli bir deneyim edinmiş bulunuyor. Özellikle Efrin’de güçlü bir toplumsal dayanağı var, hem de önemli bir askeri güce ve modern gelişmiş askeri teçhizata sahiptir. Bunun dışında ne politik, ne toplumsal ne de bölgesel ilişkilerde hiçbir desteği ve gücü bulunmuyor. Bu bakımdan uluslararası ve bölgesel desteği olmayan bir askeri operasyon yenilgiyle sonuçlanması kaçınılmazdır.
 
Son MGK toplantısından çıkan sonucu nasıl okumak gerekiyor?
 
Son MGK toplantısında ortaya çıkan durum şudur; Türkiye’nin kendi kafasında Efrin’e askeri müdahalede bulunma şansının olmadığını gösteriyor. Özellikle Rusya izin vermeksizin böyle bir maceraya girişemeyeceği ortaya çıktı. 
 
Bu nedenle Genelkurmay Başkanı Akar ile MİT Müsteşarı Fidan’ı Rusya’ya gönderip, Rusya Genelkurmay Başkanı Gerasimov ile görüşmeleri sağlandı. Görüşmenin konusu Efrin’dir. Türk ordu birliklerinin kara harekâtıyla Efrin’de bir sonuç alamayacağını biliyor. Eğer Efrin’e kısa süreli ve sınırlı bir operasyon yapmak istiyorsa, mutlaka hava gücünü kullanması gerekir. Bu nedenle hava operasyonu için Rusya’dan izin koparmak istiyor. 
 
Suriye’den de bir açıklama geldi bu sırada...
 
Suriye Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faysal Mikdat’ın, ‘Türkiye'den Efrin'e yönelik herhangi bir askeri operasyonu bir saldırı eylemi olarak değerlendireceğiz’ biçiminde yaptığı değerlendirme sadece Şam’ın kararını değil, aynı zamanda Rusya’nın eğilimini yansıtmaktadır. 
 
Türkiye’nin olası Efrin operasyonu, Hükümet için içeride hangi siyasi sonuçlara yol açar?
 
AKP, iç iktidar gücünü korumak için Efrin ve Minbic’e yönelik bir askeri operasyon yapacağını sıklıkla dile getirmeye başladı. Böylelikle içte milliyetçi dalgayı harekete geçirecek bir zemin oluşturmaya çalışıyor.  
 
AKP’nin iktidar gücünde kırılma sinyalleri oluşmaya başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütün çabasına rağmen ivmeyi kendi lehine döndüremiyor. Bu nedenle toplumsal dinamikleri yeniden kendi lehine yeniden tesis etmek için bir kısım adımlar atmak zorunda olduğunu görüyor. Bu nedenle AKP, iç iktidar gücünü korumak için Efrin ve Minbic’e yönelik bir askeri operasyon yapacağını sıklıkla dile getirmeye başladı. Böylelikle içte milliyetçi dalgayı harekete geçirecek bir zemin oluşturmaya çalışıyor.  
 
Peki, ne tür sonuçlarla karşılaşabiliriz? 
 
Birincisi, ABD’nin Rojava merkezli Suriye’de uygulamaya çalıştığı stratejiyi boşa çıkarma hamlesi olarak görülür ve Ankara üzerindeki bölgesel ve uluslararası baskı çok yönlü artar ve askeri, politik ve diplomatik alanda bir kuşatmaya alınır. Rusya, Suriye’de diplomatik çözümü ön plana çıkartmaya çalışırken Ankara’nın Efrin’e saldırısı, savaşı tahmin edilenden çok daha uzatacak ve politik-diplomatik çözüm bütünüyle boşa çıkar. Bunun bir başka anlamı, ABD-Rusya, Efrin ve Minbic üzerinde Ankara’ya karşı belki açık olmayan dolaylı bir ittifak kurar. 
 
İkincisi, ABD, IŞİD ile mücadelede Demokratik Suriye Güçleri’ne oldukça gelişmiş silahlar verdi ve bu silahlar Rojava’nın hemen her bölgesinde kullanılıyor. Aynı keza Rusya’nın Efrin bölgesinde YPG güçlerini eğittiği ve ağır silahlar verdiği biliniyor. ABD ve Rusya’nın vermiş olduğu silahlar, doğrudan Türk ordu güçlerine karşı kullanılacak ve Türk ordusu açısından ciddi kayıplara yol açacaktır.
 
Şimdiden operasyonun başarısızlıkla sonuçlanacağını mı söylüyorsunuz?
 
Efrin operasyonu AKP’nin yenilgisini, Cumhurbaşkanı’nın da politik olarak sonunu getirebilir.
 
Evet, açık bir başarısızlıkla sonuçlanacağı şimdiden belli ve AKP iktidarına karşı çok ciddi bir tepkiye dönüşmesi yüksek bir olasılık. Böylelikle yenilgiyle sonuçlanacak bir askeri işgal, iktidardaki güçlerin tasfiyesini hızlandırır. Erdoğan, iktidarını korumaya çalışırken bütünüyle kaybedebilir ve politik iktidar ilişkilerinde sürecin dışına düşebilir, ciddi bir güç kaybına yol açabilir ve bunun 2019’daki yerel ve genel seçimlere yansımaları da tahmin edilenden çok daha güçlü olabilir. Kısacası, Efrin operasyonu AKP’nin yenilgisini, Cumhurbaşkanı’nın da politik olarak sonunu getirebilir.
 
Efrin’e dair olası bir operasyon, Kürtleri askeri ve siyasi olarak nasıl etkiler? Kürt toplumunda nasıl reaksiyonlara yol açar?
 
Efrin’e yönelik olası bir askeri operasyon, Kürtler bakımından ciddi politik ve toplumsal sonuçlara yol açabilir. Kobane örneği ortadadır. IŞİD’in Kobanê’ye saldırısı sonucu oluşan direniş, uluslararası bir boyut kazandı ve ortaya çıkarttığı sonuçlar tahmin edilenin çok ötesinde güçlü ve kalıcı oldu. Ortada henüz bir savaş olmamasına rağmen, Efrin yansımaları da güçlü ve etkili olacak gibi görünüyor. Dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Kürtlerin önemli bir toplumsal tepki örgütleyecekleri açıktır. Ayrıca, aralarında çok ayrı politik ve örgütsel farklılıklar bulunmasına rağmen, Efrin’e yapılacak bir askeri operasyon, bütün Kürtlere yapılmış olarak görülecek ve Ankara’daki iktidara karşı Kürtlerin tek bir güç olarak hareket etmesine yol açacaktır. 
 
Yıllardır AKP’ye oy veren Kürt toplumunun reaksiyonu hızla değişecektir. Devletin, Irak Kürt Bölge Yönetimi’nin gerçekleştirdiği referanduma karşı aldığı tutum, MHP ile ittifak kararları, AKP’ye oy veren Kürtlerde zihinsel bir kopuş yaşanmaya başladı. Efrin’e ilişkin askeri operasyon söylemleri dahi, AKP’ye oy veren özellikle metropol Kürtlerinin kopuşunu beklenilenden daha hızlı sağlayacaktır. Bu bakımdan Efrin, Kobanê’yi de aşacak düzeyde çok daha güçlü bir toplumsal tepkinin oluşmasına yol açabilir. 
 
Operasyonun başarısız olması, başka deyişle Kürt güçlerinin başarısının olası sonuçları ne olabilir?
 
YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri’nin, Türk askeri gücü karşısında elde edeceği bir başarının politik sonuçları tahmin edilenden çok daha önemli sonuçlar doğuracaktır.
 
YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri’nin, Türk askeri gücü karşısında elde edeceği bir başarının politik sonuçları tahmin edilenden çok daha önemli sonuçlar doğuracaktır. Hem NATO’nun ikinci büyük ordusunun yenilgiye uğratılmasının askeri-psikolojik üstünlüğünü elde eder hem de Demokratik Suriye Federasyonu’nun ilanını hızlandırır ve resmileştirir. Esad, Demokratik Suriye Güçleri’nin askeri ve politik pozisyonunu çok daha net bir şekilde kabul eder ve önemli tavizler verir. Bir başka ifadeyle Türk ordusunun Efrin’e yönelik operasyonu, Ankara’yı daha çok daha zorlu ve karmaşık politik sonuçlarla karşı karşıya bırakabilir.
 
DAİŞ karşıtı koalisyondan “Sınır Gücü” oluşturulacağını açıklayan Pentagon, tartışmalar üzerine böylesi bir adım atılmayacağını duyurdu. ABD bu adımdan gerçekten vazgeçti mi?
 
ABD’nin Rojava merkezli Fırat’ın doğusunda 30 bin kişilik askeri güç oluşturması, Pentagon’un oluşturduğu Suriye stratejisinin geleceği bakımından önemseniyor. Bu stratejiden vazgeçilmez ve projeyi uygulamak için somut adımlar atmaya devam eder. 
 
ABD’nin resmileşmemiş de olsa askeri sahada görüldüğü üzere, Ortadoğu’daki ittifak gücü değişmeye başlıyor. Çok açıktır ki, ABD’nin Suriye stratejisinde YPG, fiilen kalıcı ittifak gücüdür. ABD, Suriye politikasının kalıcılığın ve başarısını YPG merkezli Demokratik Suriye Güçleri (QSD) üzerinde yürütüyor. Bu nedenle Pentagon’un 30 bin kişilik sınır konuma gücü oluşturmasından vazgeçmez sadece taktiğini, yöntemini ve metodunu değiştirir. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Yakın Doğu İlişkilerinden sorumlu Yardımcı Asistanı David Satterfield’in, ABD-QSD ilişkilerine dair askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik alandaki 10 maddelik kararın doğrudan Trump tarafından alındığını özellikle vurgulaması, Washington’un YPG merkezli QSD bölgesine yönelik bakış açısını yansıtıyor.
 
Türkiye’nin bu kararda etkisi olabilir mi?
 
Türkiye’nin, ABD’nin Suriye politikasına ciddiye alınabilir bir etkisi söz konusu değildir. Suriye’deki gelişmeler dikkatlice takip edildiğinde bu durumu görebiliriz. Pentagon, Ankara’nın itirazlarının ne olduğunu çok iyi biliyor ve buna uygun taktik hamleler yaşama geçiriyor. Aslında AKP iktidarı da bu gerçeğin farkındadır. 
 
Dikkat edilirse Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı’nın sıklıkla ‘ABD, bize verdiği sözleri tutmadı. Bizi oyalıyor vs.’ demesi bu gerçeği yansıtıyor. Örneğin, IŞİD ile savaşın sonuçlanmasından sonra Ankara’nın itirazları ve kaygılarına karşılık; ‘YPG’ye verilen silahların alınacağı’ birkaç kez hem de ABD’nin sorumlu yetkilileri tarafından açıklandı.  Peki, YPG’ye silahların verilmesi durdu mu? Durmadı, tersine daha gelişmiş olan ve miktarı arttırılarak yeni silahlar verildi.
 
ABD’nin kurumları arasında Kürt politikasına dair anlaşmazlık ya da fikir ayrılığı olabilir mi? Ya da Koalisyon ile ABD’nin resmi politikası, Kürtlere dair politikalarda ayrıştı diyebilir miyiz?
 
ABD’nin Ortadoğu strateji çok yönlüdür. Atılan ve uygulanan her adım, temel stratejiyi yaşamaya geçirmek içindir. Öncelikle vurgulamak gerekirse, ABD’nin temel kurumları arasında ne Ortadoğu stratejisinde ne de Kürt politikasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur. Tersine birbirini tamamlar nitelikte ilerler. Pentagon’un Kürt politikası ve özellikle Rojava politikası esasen aynıdır ve belirlenen plan dâhilinde ilerliyor. Ankara’daki medyanın ne dediğine bakmadan önce Washington’daki veya Londra’daki medya ne diyor? Bunlara bakmak gerekir.  
 
Örneğin ABD Dışişleri Bakanı’nın ‘30 bin kişilik gücün eğitilmesi’ için söylediği şu: ‘Böyle bir planımız yok. Rahat olun.’ Peki, böyle bir plan yok mu? Var. Plan uygulanıyor mu? Uygulanıyor. ABD’nin Ortadoğu stratejisinde önemli bir halka olan ‘30 bin kişilik sınır gücünün eğitilmesi’ kesintisizce devam eder mi? Eder. Belki ismi, biçimi değişir. Örneğin oluşturulan silahlı gücün ismi, ‘İç Güvenlik Gücü’ ya da ‘Alan Kontrol Gücü’ olarak değiştirileceği belirtiliyor. Yani isim önemli değil, üstlendiği misyon önemlidir.
 
Bu noktada ABD’nin “Efrin operasyon bölgemiz değil” şeklinde yaptığı açıklama ne anlatıyor?
 
ABD merkezli Koalisyon Güçleri’nin sorumluluk alanı, Minbic sınır olmak üzere yani Fırat’ın doğusudur. Bir bakıma Efrin dışındaki diğer Rojava bölgelerinin koruma sorumluluğunu üslendi. IŞİD ile mücadeleyi bu bölgeler üzerinde örgütledi. Efrin, IŞİD işgalinin dışında kaldı ve ABD’nin desteğiyle yürütülen aktif savaşın için yer almadı. Bu bakımdan ABD’nin  ‘Efrin operasyon bölgemiz değil’ şeklinde yaptığı açıklamada garip bir durum yok. Bu açıklamanın karşılığı, ABD’nin Ankara’nın Efrin’e yapacağı bir operasyona kayıtsız kalacağı anlamı mı çıkar? Kesinlikle çıkmaz. Pentagon çok iyi biliyor ki, Efrin’e yönelik bir operasyon, tüm Rojava’yı karıştırır ve etkiler. Bu nedenle yapılan açıklamanın esası Moskova’ya verilen bir mesajdır. Eğer Ankara, Efrin’e askeri bir operasyona yönelirse Moskova bundan doğrudan sorumludur, Çünkü bölgenin korunması Rus askerleri tarafından sağlanmaktadır. Bir bakıma Moskova’nın yükümlülük altına sokulmasıdır.
 
ABD ve Rusya başta olmak üzere uluslararası güçlerin Türkiye’ye, Efrin için ‘yeşil ışık’ yaktığı yorumları da yapıldı. Ancak ABD’den, Türkiye’ye dönük ‘harekete geçmeme’ uyarısı geldi. Bu uyarı ne anlama geliyor?
 
 ABD’nin ve Rusya’nın ‘yeşil’ ışık yaktığına dair herhangi bir veri yok. Ancak ‘kırmızı’ ışığın yandığına dair çok sayıda veri var. Akar ve Fidan’ın Rusya’ya gitmeleri çok sınırlı, küçük çaplı bir operasyona dahi henüz iznin çıkmadığını gösteriyor.
 
ABD’nin ve Rusya’nın ‘yeşil’ ışık yaktığına dair herhangi bir veri yok. Ancak ‘kırmızı’ ışığın yandığına dair çok sayıda veri var. Akar ve Fidan’ın Rusya’ya gitmeleri ‘sarı ışık’ için yani iç politikada sözünü tuttuğunu göstermek, çok sınırlı küçük çaplı bir operasyona dahi henüz iznin çıkmadığını gösteriyor. Aynı şekilde ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Ann Nauert, Türkiye'yi Efrin'e yönelik bir adım atmamaya çağırdı.
 
Efrin konusunda Rusya hangi pozisyonda duruyor?
 
YPG’nin Rojava’daki ilişkileri çok yönlü işliyor. Bunun en somutlaşmış hali Efrin’dir. Minbic ve ötesi için ABD merkezli bir ittifak oluşurken, Efrin’de ise Rusya ile oluşan bir ittifak var. Efrin’de ABD askerleri bulunmaz ama Rusya askerlerinin konumlandığı 3-4 bölge var. Rus komutanlar YPG’lilerin eğitilmesi sırasında görüntü verdiler ve hatta YPG arması takan Rus subaylarının fotoğrafları yayınlandı. Ankara’nın Efrin’e olası bir operasyonu doğrudan Moskova’ya karşı yapılacağı anlamına gelir. Efrin’in sorumluluğu YPG kadar, Rus askerlerine aittir. Moskova’nın onayı olmadan Efrin’e doğrudan bir askeri operasyon yapılamaz. Bu nedenle Ankara’daki iktidar, Efrin için Genelkurmay Başkanı’nı ve MİT Müsteşarını Washington’a değil, Moskova’ya gönderdi. 
 
Rusya ve ABD’ye rağmen operasyon yapılırsa ne tür sonuçlar doğar? 
 
Efrin’e yapılacak bir operasyonda ne Rusya’nın ne de ABD’nin çıkarı vardır. Tersine her iki gücün planlarını alt-üst edecek bir sürece girilmesine yol açar. Bu nedenle PYG ile olan ilişkilerinde çıkarı olan bu iki gücün, Efrin’e yönelik olası bir askeri operasyona kesinlikle desteklemezler, izin vermezler. Aynı şekilde Ankara, Efrin’de bir operasyon yapamadığı takdirde bu kez Minbic ve çevresinde böylesi bir yönelime girebilir. Kendisini Rojava bölgesine yönelik kısmi bir operasyon yapmak zorunda gören Ankara, Minbic veya Efrin’e yönelik bir operasyon yaparsa, sonuçlarına çok yönlü katlanmak zorunda kalır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, AKP iktidarını çok açık uyardı: ‘Türkiye'ye böyle bir adım atmamaya çağırıyoruz. Herkesin gözü DEAŞ'ta olmalı.’ 
 
Peki, Ankara dinlemez, operasyona kalkışırsa ne olur? ABD, Barzani’den referandumu ertelemesini istemişti. Ertelemedi ve sonrasında neler olduğunu gördük. Ankara da dinlemese, benzer bir süreç yaşanabilir.
 
Kendisini Rojava bölgesine yönelik kısmi bir operasyon yapmak zorunda gören Ankara, Minbic veya Efrin’e yönelik bir operasyon yaparsa, sonuçlarına çok yönlü katlanmak zorunda kalır.
 
Efrin'e operasyon planı, Suriye rejiminin İdlip'e yönelmesinden hemen sonra geldi. Türkiye, bir yönüyle bu operasyonla İdlip’teki durumu kamufle mi etmek istiyor?
 
Moskova ve Tahran, Astana görüşmelerinde görüntüsel olarak Ankara’ya büyük bir rol biçmişti ve hatta ilişki içinde olduğu radikal İslamcı örgütleri kontrol görevi de verilmişti. Üstlendiği rolün havasına kısa sürede alışan AKP iktidarı, Suriye’de yeniden oyun kurucu olarak sahnede rol aldığı duygusuna kapılmıştı. Cumhurbaşkanının kafasındaki plan şöyleydi; Silahlardan arındırılmış çatışmasızlık bölgeleri oluşturulacak ve İdlib bu bölgelerin en önemli merkezi olacak. IŞİD’in tasfiyesinden sonra Türkiye’nin denetimindeki radikal İslamcı örgütlere, İdlib’te özerk bir statü verilecek. Ankara’da burada etkin bir güç olarak esasen Kürtlere karşı izlediği savaş politikasını daha güçlü bir şekilde yaşama geçirecekti.  
 
Gelişmeler, Ankara’dakilerin bir kez daha kandırıldığını ortaya çıkarttı. Rusya, İran, Hizbullah ve Suriye askeri güçlerinin başlattığı İdlib operasyonu, AKP iktidarının hayalinde kurduğu İdlib ve Efrin projesini bütünüyle yerle bir etti. Bir kez daha aldatılmışlık duygusuyla Rusya ve İran büyükelçilik temsilcilerini Dışişleri Bakanlığı’na davet ettiler. 
 
İdlib’de üstlendiği görevle övünen Cumhurbaşkanı, tersine ciddi bir yenilgi aldı ve ‘kral çıplak’ pozisyonuna düştü. İçte gelecek eleştirileri ikinci plana atmanın veya gündemde düşürmenin yolu, Efrin’e yönelik bir operasyonu gündeme getirmek ve içte yeniden milliyetçi dalgayı geliştirmektir. Tutar mı? Tutmaz.
 
Şayet İdlib Türkiye'nin elinden alınırsa, TSK'nin hakim olduğu Bab, Cerablus ve Ezaz’da durum ne olacak? 
 
Önümüzdeki bir ay içerisinde Ankara’daki iktidarın kontrolde tuttuğu İslamcı örgütler bütünüyle kaybedecektir. Ankara’nın İdlib üzerinde herhangi bir söz söyleme hakkı kalmayacaktır. Efrin’de bir operasyon yapsa dahi yenilgiyle sonuçlanacağı biliniyor. Böylelikle İdlib ve Efrin’de kaybeden güç, Bab-Cerablus-Ezaz üçgeninde tutunma şansı var mıdır? Yoktur. Ankara, bu bölgede çekilecek veya çekilmek zorunda bırakılacaktır. Sorun şu: Bu üçgen bölgeyi Şam askeri güçleri mi yoksa Demokratik Suriye Güçleri mi kontrol edecek? Buna karar verilecektir.
 
MA / Deniz Nazlım