'İdlib operasyonu Suriye'deki savaşın finalidir Türkiye için ise başlangıçtır' 2018-08-29 09:08:36 ANKARA - Türkiye'nin olası İdlib operasyonunu geciktirmeye çalıştığını söyleyen Ortadoğu Uzmanı Hamide Yiğit, "İdlib savaşı, bir yandan Suriye’deki savaşın finalidir ama diğer yandan, Türkiye için bir başlangıçtır; Suriye politikasındaki iflasın bedelini ödeme zamanıdır" dedi. Türkiye'nin Suriye politikası ve bölgedeki ilişkileri ile yaklaşan İdlib operasyonunu Ortadoğu Uzmanı Hamide Yiğit değerlendirdi. "ABD ve AB’nin bölgedeki müttefikleriyle birlikte Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme projeleri yürüttükleri doğrudur" diyen Yiğit, savaş süreci içerisinde iki kutuplu küresel güç dengelerinin açığa çıktığını söyledi. Yiğit, “Şimdi gelinen noktada iki küresel güç arasındaki kırılgan ve sürekli değişen dengeler söz konusudur. Aslında BOP açısından kaybedilen bir savaşın masada kazanılması üzerine yoğunlaşan bir denge siyaseti yürütülüyor. Bu siyasetin büyük aktörleri Rusya ile ABD-AB’dir" dedi.   ‘FATURA AKP’YE KESİLECEK’   "Türkiye bunun neresindedir" sorusuna gelindiğinde ise Yiğit, "Aslında artık bu denklemin hiçbir yerinde yoktur Türkiye. Çünkü iflasın faturasını kesme vakti gelmiştir ve bu faturanın en önemli yükünün AKP’nin omuzlarına bırakılacağı açıktır. Bundan 'en az bela' ile sıyrılmanın arayışı içinde olan bir rejim için, 'denge siyaseti yürütüyor' denilemez, sadece çırpınıyor denilebilir" diye konuştu.   ‘AKP’NİN DENGE SİYASETİ YÜRÜTME OLANAĞI ORTADAN KALKTI’   Erdoğan'ın kendini BOP Eşbaşkanı ilan ettiği 2011'den bu yana Türkiye'nin, ABD’nin Ortadoğu politikalarının açık yürütücüsü konumuna geldiğini ve dengeci siyasetten çok angaje olma siyaseti yürüttüğünü belirten Yiğit, şu değerlendirmede bulundu: "Bu dönemde Neo-Osmanlıcı, alt-emperyal heveslere dayalı politikalar yürüten AKP’nin Suriye serüveni aşama aşama iflas ettikçe, dengeci politikalar yerine provokasyona dayalı (çoğunlukla da provokasyona açık) bir strateji geliştirdi. Ancak bu politikaların iflas ettiği ve bütün dengelerde bir alt-üst oluşun yaşanmaya başlandığı şu günlerde AKP’nin denge politikası yürütmesi söz konusu değil, sadece başından itibaren yürütülen tek taraflı angaje siyasetini bu kez iki taraf arasında gidip gelen bir angaje politikası biçimde yürütebiliyor. Özellikle cihatçılarla kurduğu ilişkileri düşündüğümüzde, bir denge kurmaya çalışıldıysa da, bu desteklenen cihatçı grupların alan kaybetmesiyle birlikte, Suriye denkleminde belirleyici rolünü yitirdi. Gelinen noktada AKP’nin Suriye’de denge siyaseti yürütme olanağı önemli ölçüde ortadan kalkmıştır."   TÜRKİYE VE ABD’NİN MINBİC ORTAKLIĞI   ABD-Türkiye arasındaki ekonomik krize rağmen devam eden Minbic anlaşmasını çok boyutlu ele alınması gerektiğini vurgulayan Yiğit, ABD'nin Türkiye'nin “PYD’yi desteklemeniz stratejik müttefikliğimize sığmaz” eleştirisinin önüne geçmek ve Türkiye’yi Rusya’dan uzak tutmak için “bir parmak bal" olarak görmek gerektiğini belirtti.    ‘ABD İRAN’I TÜRKİYE ELİYLE KUŞATMAK İSTİYOR’   Efrin operasyonunun da aynı şekilde okunması gerektiğini belirten Yiğit, şöyle devam etti: "Aslında ABD’nin Menbic’i bir rüşvet aracı olarak elinde tuttuğunu görüyoruz. Türkiye’ye Menbic’te 'tavizler veriyor', ama gerçekte verilen herhangi bir taviz yok. Birlikte devriye gezme bir taviz değil, sadece havuç uzatmadır. Ama AKP’nin Kürtlerle ilgili sitemlerine küçük bir yanıt veren ABD, esas olarak Türkiye’yi İran’a karşı konumlandırmak istiyor. Örneğin Türkiye’nin Kuzey Irak’taki hava destekli kara operasyonuna yeşil ışık yakılmasını da bu açıdan değerlendirmek gerekir. Kuzey Iraktaki askeri operasyonun yoğun olduğu yer İran sınır bölgesidir. Bununla ABD’nin, İran’ı Türkiye eliyle kuşatma planı yürüttüğünü söylemek kehanet değil gerçeğin kendisi. Çünkü İran’ın bu bölgeleri kendi toprakları olarak gördüğü ve Irak’la girdiği savaşın nedenlerinden birinin bu topraklar olduğu tarihsel gerçekliğini göz önünde bulundurduğumuzda, Türkiye’nin bu operasyonu, aslında İran’a müdahale anlamına geliyor."   'ROJAVA’YA SALDIRI KONUSUNDA SINIRLI İZİN VERİLEBİLİR'   İran'ın şimdilik sessiz kalmayı tercih ettiğini ve Türkiye ile “kader ortaklığı” yaptığını belirten Yiğit, ABD ve Türkiye arasındaki ekonomik yaptırımların da taktiksel olduğunu söyledi. Yiğit, bunun sebebini ise askeri ve siyasi müttefikliğin bundan ayrı tutulması olarak açıkladı. Asıl amacın Türkiye'nin Rusya'dan uzaklaştırma olduğuna dikkat çeken Yiğit, "Bölgede İran’a karşı konumlandırmak için baskı araçlarını arttırmak istiyor ve Türkiye ekonomisinin kırılgan olduğu bilindiği için, bir ilk adım olarak ekonomik alanda kuşatıyor. Bunu aynı zamanda dolaylı olarak İran’ı kuşatma biçiminde düşünebiliriz.  Irak ve Suriye’de Türkiye’ye birtakım tavizler veriliyor gibi görünse de, aslında ABD havuç-sopa siyaseti güdüyor. Bir yandan stratejik müttefik olarak görüyor, Suriye’nin kuzeyinde  'tavizler' verilerek, iç siyasete malzeme sunmasına olanak tanınıyor. Bu tavizler sürdürülebilir, hatta düşük bir ihtimal de olsa Rojava’ya saldırı konusunda sınırlı izin de verilebilir. Ama diğer yandan Türkiye’yi ekonomik alanda çembere alarak Rusya ve İran karşısında istediği çizgide konumlandırmaya çalışıyor diyebiliriz” değerlendirmesini yaptı.   'İDLİB SAVAŞI SURİYE POLİTİKASININ BEDELİNİ ÖDEME ZAMANIDIR'   Yiğit, İdlib'teki gelişmelere ilişkin ise şunları söyledi: "Türkiye’nin Astana sürecine dahil edilmesinin temel amacı Suriye’deki cihatçılara gelen desteği kesmekti. Türkiye’nin doğrudan desteklediği ya da dolaylı olarak ilişki içinde olduğu cihatçı grupları kontrol altına alma ve bunları etkisiz hale getirmenin en kestirme yolu, Türkiye’yi bu sürece ortak etmekti. Suriye topraklarının cihatçılardan arındırılması sürecinde Türkiye’nin aktif tutum alması sağlandı ve başarıya ulaşıldı. Türkiye’nin garantörlüğü  Suriye’nin bütün cephelerinden cihatçıların İdlib’e taşınmasında oldukça kolaylaştırıcı oldu. Bu arada Türkiye’ye Cerablus’ta,  Afrin’de tavizler verildi ancak 7 yıllık savaşın bütün yıkıcılığının Türkiye’nin sorumluluğuna havale edildiğini gördük. İdlib-Cerablus hattında toplanan bu cihatçı potansiyelin tamamı Türkiye’nin garantörlüğüne, yani omuzlarına yüklenmiş oldu. Aslında Astana süreci böylece işlevini tamamlamış oldu. Şimdi finale yaklaşılıyor. İdlib savaşı, bir yandan Suriye’deki savaşın finalidir ama diğer yandan, Türkiye için bir başlangıçtır; Suriye politikasındaki iflasın bedelini ödeme zamanıdır."   'TÜRKİYE OPERASYONU GECİKTİRMEYE ÇALIŞIYOR'   Rusya'nın bu aşamada Türkiye'ye verebileceği bir tavizi olmadığını da kaydeden Yiğit, "Zira İdlib’te biriken cihatçı potansiyel içinde Rusya ve Çin’in arka bahçelerinden cihada gelen Türkistaniler mevcuttur. Bu cihatçıların topyekün imhası konusunda bir kararlılık var. Türkiye’nin İdlib’te garantör olması, bu cihatçı potansiyelin 'ılımlı' diye sunulması anlamına gelmeyecek ve öyle görünüyor ki bu konuda hiçbir şekilde taviz verilmeyecek! Türkiye bu grupların ya imhasına göz yumacak ya da kendi içine alıp absorbe edecek. Kendi içine alması demek Suriye’deki savaşın aktif tarafı haline gelmesi demektir. Ancak bunun artık zor olduğu görülüyor. Türkiye bu süreçte sadece operasyonu geciktirmeye çalışır, bu arada İdlib’deki cihatçıları Fırat Kalkanı bölgesine kaydırma planları yürütür" diye konuştu.   'TÜRKİYE CİHATÇILARI KORUDUĞUNU BİR KEZ DAHA GÖSTERDİ'   Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un görüşmesinin temel konusunun İdlib olduğunun altını çizen Yiğit, bu görüşmede anlaşma yerine çeşitli pazarlıklar yürütüldüğünü söyledi.    "Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarı İdlib operasyonunun mümkünse olmamasını, 'İdlib’de askeri çözüm felaket olur!' sözüyle iç kamuoyuna duyurmuş oldu. Tabi sadece iç kamuoyuna değil aynı zamanda cihatçılara da 'sizin için elimizden geleni yapıyoruz' mesajı verildi" diyen Yiğit, bununla Türkiye'nin cihatçıları koruduğunun bir kez daha tescillenmiş olduğu anlamı ifade ettiğini belirtti.    Yiğit, "Türkiye İdlib operasyonunun geciktirme ve felaket sürecini bir miktar öteleme dışında bir pazarlık yapıp yapmadığını bilmiyoruz ama öyle anlaşılıyor ki, İdlib savaşı konusunda 'bu bir felaket olur' söylemi dışında ileri atılan herhangi bir çözüm yoktur" diye ekledi.   ŞAM VE KÜRTLERİN GÖRÜŞMESİ   Şam yönetimi ile Demokratik Suriye Güçleri'nin (DSG) masaya oturmasını da değerlendiren Yiğit, şunları söyledi: "Masaya oturan sadece DSG değil,  PYD, YPG ve DSG’nin de bağlı olduğu Demokratik Halk Hareketi (TEV-DEM) üzerinden görüşme yapıldı. İdlib final savaşıyla birlikte bundan sonra Suriye’nin kendi iç dinamikleriyle siyasi çözüme doğru yol alacağının işaretleri verilmiş oldu. Ancak cihatçı çetelerin gerek sahip oldukları ideoloji, gerekse küresel güçlerin vekâlet savaşçıları olarak Suriye’de yol açtıkları katliam ve yıkımlarla birlikte, büyük çoğunluğu yabancı ülkelerden gelmiş olmaları nedeniyle bunları Suriye'nin iç dinamiği olarak görmek gerekir. Bu süreçte iç dinamikleriyle birlikte bir final savaşının verilmesi, ya da en azından bu ihtimalin dillendirilmesi bile AKP’yi tedirgin etmeye yeter. Yok edemedikleri bir Suriye, Kürtler, Araplar ve diğer bütün iç dinamikleriyle yeniden karşılarında olacak demektir. AKP Türkiye’si elbette ki bundan hoşnut olmayacaktır.”   'KÜRT SORUNU KÜRESELLEŞTİ'   “Türkiye, Suriye, İran, Irak ve hatta Rusya, Kürtler karşısında bir araya gelecek” gibi bir durumun düşük ihtimalli olduğunu söyleyen Yiğit, “Ortadoğu’da Kürt sorunu bölgesel olmaktan çıktı, küreselleşti. Daha ileri bir şey söyleyeyim, küresel güçlerin bölge üzerindeki hegemonya savaşlarının aracı haline geldi. O yüzden özellikle Suriye’de bu 7 yıllık savaşta açığa çıkan şey şudur; Kürt sorununun küresel güçler tarafından araçsallaştırılmasına karşı, meseleye iç dinamiklerle siyasi çözüm temelinde yaklaşmak gerekiyor. Bu günlerde çözümüne dönük pozitif yaklaşım, her zamankinden çok daha mümkündür. Bunu, PYD’nin üçüncü yol politikasının Şam tarafından nasıl karşılık bulduğunu görmenin rahatlığıyla söylüyorum. Suriye’deki bu olası gelişmeler AKP’yi yeni güçlüklerle karşı karşıya getirecektir. Çünkü Suriye’de Türkiye’nin geleneksel Kürt politikasıyla uyuşmayan bir siyasi çözüm süreci gelişirse, bu, AKP açısından yeni bir baş ağrısı demektir” ifadelerini kullandı.   ‘ÖZLEM DUYULAN ORTADOĞU HER ZAMANKİNDEN DAHA MÜMKÜN’   Sykes-Picot’la yeniden dizayn edilen Ortadoğu’nun kalbinde kanayan bir yara olarak Filistin ve Kürt sorununun küresel ve bölgesel güçlerin bilek güreşi aracı haline geldiğini belirten Yiğit, özlem duyulan demokratik Ortadoğu'nun gerçekleşme olasılığının her zamankinden daha mümkün olduğunu söyledi.   MA / Berivan Altan