Varna Zirvesi: İtilaftan Haçlılarla ittifaka 2018-03-26 11:24:40 ANKARA - AB-Türkiye arasında yapılacak olan Varna Zirvesi, Osmanlılar ile Haçlıların karşı karşıya geldiği itilaftan, AKP ile AB arasındaki yeni ittifaka ev sahipliği yapacak. Yeni ittifakın temelini ise Kürt karşıtı politika oluşturuyor. Erdoğan ittifakla elde edeceği kazanımları, “Yeni Varna zaferi” olarak ilan edecek.  AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AB-Türkiye zirvesine katılmak üzere bugün Bulgaristan’ın Varna kentine hareket edecek. Erdoğan, burada Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker ve AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ile bir araya gelecek. Erdoğan ve AKP tam da seçim hazırlığı yaptığı bir dönemde Avrupa Birliği’nden koparacağı yeni tavizleri, iç politikada kullanacağı önemli argümanlar olarak görüyor. Bu konuda “Gümrük Birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi” gibi konularda bazı somut kazanımlar elde etme motivasyonuyla zirveye katılacak olan Erdoğan, istediğini elde etmesi halinde, bir yandan “Avrupa’ya ve dünyaya meydan okuyan, onları dize getiren lider” imajını güçlendirmeye, öte yandan da içerideki sıkışmayı gidermek için “daha müreffeh bir toplum için AB ile ilişkilerin ilerletildiği” yönünde bir duygu uyandırmaya çalışacak.    AB’NİN AKP’YE DESTEĞİ SÜRÜYOR   Avrupa Birliği ise, özellikle son yıllarda Mülteci Antlaşması üzerinden önemli tavizler verdiği AKP’nin “kimi aşırılıklarını görmezden gelerek öngörülebilir sınırlarda tutmayı” amaçlıyor. AB şimdiye kadar AKP hükümetinin uyguladığı kimi politikalardan duyduğu rahatsızlıkları dile getirse ve bu konuda kimi kararlar alsa da, pratikte sürekli AKP’nin isteklerine cevap verme mecburiyetinde görüyor kendisini. Türkiye’deki OHAL uygulaması, yaşanan savaş hali üzerinden sürekli “hukukun üstünlüğü ve temel özgürlükler konusunda kaygı” ifade eden Avrupa Birliği, bu konularda herhangi bir somut adım atmadığı gibi AKP hükümetine verdiği desteği kesintisiz bir şekilde sürdürdü.    Cizre, Nusaybin, Sur gibi yerleşim yerleri yakılıp yıkılırken, HDP şahsında muhalif siyaset suç haline getirilip HDP eş genel başkanları ve milletvekilleri tutuklanırken, 150’ye yakın gazeteci cezaevine atılırken, 150 bin kamu emekçisi ihraç edilirken; bütün bunları izleyen Avrupa Birliği, yaşananları onaylar bir pozisyonda kaldı. Hatta bu dönem boyunca başta silah anlaşmaları olmak üzere AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler sürdürüldü. Bu da Erdoğan’a, “AB ve dünyaya rağmen bu politikaları geliştiren ve bunu onlara kabul ettiren” bir lider görüntüsü verdi.    HEM DESTEK HEM ELEŞTİRİ: AKP İÇİN BULUNMAZ NİMET   En son AKP’nin Efrin’e yönelik başlattığı, iki ay süren ve çok sayıda sivilin hayatına mal olan saldırısına rağmen Avrupa Birliği’nden herhangi bir karşı çıkış yaşanmadı. Hatta kimi Avrupa Birliği üyesi ülkeler Türkiye’nin bir başka ülkeye yönelik geliştirdiği saldırıyı, “Ankara’nın güvenlik kaygılarını anlıyoruz” sözleriyle adeta meşrulaştırdı. Avrupa ülkelerinin AKP’ye verdikleri Efrin desteği sadece bununla da sınırlı kalmadı. AKP’ye her türlü ağır silah desteğiyle de sürdürüldü. Ancak TSK ve DAİŞ bozması güçlerin ÖSO adı altında Efrin’e girmesinden sonra Almanya ve Fransa gibi ülkelerden yine “kaygının” ötesine geçmeyen cılız tepkiler geliştirildi. Bir yandan destek veren öte yandan “kaygı” bildiren bu politika, Erdoğan ve AKP’ye verilen en güçlü destek olarak kayıtlara geçti. Çünkü herhangi bir engellemeyi ifade etmeyen, seyirci kalan ve hatta destek içeren Avrupa’nın bu “kaygılı” hali AKP ve Erdoğan’a, “Dünyaya rağmen siyaset geliştiren, bağımsız bir politika üreten ülke” imajının güçlenmesini beraberinde getirdi.    AKDENİZ YENİ ANLAŞMA İÇİN FIRSAT OLABİLİR   Şimdi Varna Zirvesi geliştirilirken, AB içeride yaşananları kabullenmiş ancak başka konularda rahatsızlık ifade eden bir pozisyona girmiş durumda. 22-23 Mart tarihinde geliştirilen AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’nin Ege ve Akdeniz’deki faaliyetlerini “yasadışı” olarak tanımlayıp, Ankara’yı kınarken, buna karşılık Türkiye de AB’nin artık Kıbrıs müzakerelerinde üçüncü taraf olamayacağını duyurdu.   ÇOKLU SORUN YARATMA POLİTİKASI   Birden fazla başlık konusunda sürekli agresif bir politika izleyen AKP iktidarı, bu gerginlik alanlarından kiminden geri adım atsa da, bir kısmına AB’yi razı etmeyi amaçlıyor. Son dönemlerde Ege ve Akdeniz’de yaratılan gerginlik, AKP’nin içerideki “anti-demokratik” uygulamalarına AB’nin sessiz kalması karşılığında, vazgeçilebilecek bir manevra alanı olarak görülüyor. AKP bu “çoklu sorun alanı yaratma” politikasıyla kimi alanlarda geri adım atan ancak kimi alanlarda istediğini kabul ettiren bir pozisyon takınıyor. Varna Zirvesi bu açıdan 17 Nisan tarihinde yayınlanacak ve belki de “ilerleme” kavramının kullanılmayacağı belirtilen “ülke (Türkiye) raporu” ile Haziran ayında AB üyesi ülkelerin liderlerinin katılacağı aday ülkelerin durumunun görüşüleceği toplantılar için de hazırlık olarak nitelendiriliyor. Ancak hem raporda hem de AB Liderler Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde yapılacak kimi eleştirilere rağmen anahtar kavram, “Türkiye dahil aday ülkelerle iyi ilişkilerin sürdürülmesi” olacak. Bu da AKP açısından bütün yapıp ettiklerine rağmen elde edilmiş önemli bir kazanım olacak.    ERDOĞAN İKİNCİ VARNA ZAFERİNİN PEŞİNDE   Ayrıca Varna’nın AKP açısından da Avrupa Birliği üyesi ülkeler açısından da tarihi önemi var. Varna, Kasım 1444 tarihinde Haçlılar ile Osmanlı Ordusu’nun karşı karşıya geldiği ve Osmanlı Ordusu’nun üstünlüğü ile sona eren savaşın yaşandığı tarihi mekanlardan biri. AB üyesi ülkelerden ziyade AKP, zirveye bu motivasyonla katılıyor. Erdoğan bu zirvede yeni bir “başarı”, yeni bir “Varna zaferi” elde etmek isterken, AB üyesi ülkeler ise bunun için fazlasıyla Erdoğan’a malzeme ve imkan sunuyor. Ancak arada ciddi bir fark var. Geçmişte Varna’da yaşanan “itilaf, savaş hali” bugün aynı güçler arasında bir çeşit, “ittifak” üzerinde şekilleniyor.    VATİKAN GÖRÜŞMESİ VE EFRİN SALDIRISI   Haziran 2015 tarihinde AKP basının attığı “Haçlı ittifakı” manşetleri bugün itibariyle gerçek anlamına kavuşmuş durumda. AKP’nin yaptığı bu ittifakın fazlasıyla işaretleri de mevcut. AKP, Rusya başta olmak üzere, Efrin’de AB üyesi ülkelerle ittifak geliştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da zaman zaman, “Haçlı ordusu ve Haçlı birliği” olarak nitelendirdiği Avrupa ülkeleri ve NATO, Efrin’de AKP’ye açık destek verdi. AKP, Efrin’e yönelik saldırıyı bu güçlerin verdiği silahlarla geliştirdi. Üstelik Efrin saldırısı, Erdoğan’ın “1 milyar 200 milyon nüfusun temsilcisi” olarak yaptığını belirttiği Vatikan ziyareti Efrin’e yönelik saldırıdan iki hafta sonra gelişti. Üstelik bu ziyaret Vatikan’a 59 yıl sonra gelişen ilk en üst düzeydi ziyaret olması açısından da dikkat çekiciydi. Ziyaretten sonra Efrin’e yönelik saldırı artırıldı ve saldırıya yönelik Avrupa üyesi ülkelerden gelen tepkiler ise daha görünmez hale geldi.    YENİ İTTİFAKIN İPUÇLARI GABRİEL’DEN    Bugün Varna’da güncellenecek olan “AKP-Haçlı ittifakı” önemli ayaklarından birini Efrin saldırısı yani Kürt karşıtlığı oluştururken, Akdeniz’deki enerji anlaşması bunun bir başka ayağını oluşturabilir. Bu ittifakın önemli ipuçlarını bir kaç gün önce Avrupa Birliği’nin en dominant ülkesi olan Almanya’nın eski Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel verdi. Der Tagesspiegel gazetesine Efrin konulu bir makale yazan Gabriel, Avrupa’nın Türkiye ile ittifak yapmasının mecburiyetini işledi. Kürtlerin herhangi bir statüsünün olmaması gerektiğini, “Afrin’e yapılan askeri müdahale, ABD'ye açık bir mesajdır: Suriye'deki savaş sonrası düzen Türkiye'nin onayı olmadan gerçekleşmemeli ve herhangi bir şekilde Kürt kontrolü altında oluşturulacak bir yapılanma Türkiye tarafından kabul edilemez” sözleriyle vurguladı. Yazısında Türkiye’nin argümanlarını kullanan Gabriel, Türkiye ile ilişkiler konusunda tüm Avrupa ülkelerinin yeni bir strateji geliştirmesi gerektiğini savundu. Kürt hareketini kötüleyen Gabriel, “Bu nedenle bizim çıkarımız, Türkiye'yi jeopolitik açıdan dahil etmeyi sürdürmek olacaktır" ifadesini kullandı.