2 Mart Darbesi güncelliğini koruyor: Zihniyet aynı, inkar sürüyor 2018-03-02 10:28:15 ANKARA - Siyaset tarihine kara bir sayfa olarak geçen “2 Mart Darbesi”nin üzerinden 24 yıl geçse de güncelliğini koruduğuna işaret eden HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş, “94’teki de bugünkü de aynı zihniyet” diyerek, inkar siyasetinin sürdüğünü kaydetti.  Türkiye’nin siyasi tarihine “2 Mart Darbesi” olarak geçen Demokrasi Partisi (DEP) milletvekillerinin Meclis’te yaka paça gözaltına alıp tutuklanmasının üzerinden 24 yıl geçti. Siyasetin “utanç günü” olarak anılan 2 Mart 1994 darbesinden sonra Kürtlerin demokratik siyaset arayışları ve mücadelesi hep aynı politikalarla karşı karşıya kaldı.    Ankara’da siyaset arayışına 1990 yılında Halkın Emek Partisi (HEP) ile başlayan ve DEP’le süren Kürtlerin bu çabaları dün olduğu gibi bugün de baskılanıyor. HEP ile birlikte siyasi yaşama atılan Hatip Dicle, 12 Aralık 1993 tarihinde genel başkanı olduğu DEP, o seçimlerin ardından Meclis’e temsiliyet imkanı buldu. Ancak 2 Mart 1994 günü bugün de benzeriyle birlikte devam edecek bir siyasi krizin adımı da atıldı. Yemin töreninde protestolar arasında Kürtçe yemin etmesi soruşturmaya konu olan Leyla Zana ve arkadaşları o andan itibaren hedefe konuldu. Polis, Orhan Doğan ve Hatip Dicle’yi aynı gün Meclis çıkışında yaka paça gözaltına aldı. Aynı gün, hiç vakit kaybetmeden yapılan Meclis oylamasında DEP milletvekilleri Orhan Doğan, Hatip Dicle, Leyla Zana, Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve bağımsız milletvekili Mahmut Alınak’ın dokunulmazlıkları kaldırıldı.    ÖNCE TUTUKLAMA ARDINDA KAPATMA    Milletvekilleri 13 gün sonra tutuklanarak Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne konulurken, Anayasa Mahkemesi de aynı hızla partiyi kapatma kararı aldı. 3 Ağustos 1994’te başlayan DEP Davası jet hızıyla 8 Aralık 1994’te sonuçlandırıldı. Milletvekilleri, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin iddianamesine göre, “PKK talimatları doğrultusunda bölücü faaliyet yürüttükleri” suçlamasıyla TCK’nin 125. maddesi uyarınca 15’er yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ahmet Türk, Sırrı Sakık ve Mahmut Alınak kısa süre sonra serbest bırakılırken, Hatip Dicle, Leyla Zana, Orhan Doğan ve Selim Sadak "Örgüt yöneticiliği" suçlamasıyla 10 yıl cezaevinde kaldı.    BU KEZ DAHA GÜÇLÜ DÖNÜŞ OLDU    2004 yılında Avrupa Birliği (AB) uyum süreci kapsamında serbest bırakılan DEP'liler siyaset yasağı nedeniyle bir süre aktif siyasetten uzak kaldı. Bu dönemlerde DEP geleneğinden gelen DEHAP ve ardından da DTP, yerel yönetimler başta olmak üzere birçok alanda önemli başarılar yakaladı. Seçimlerde yüzde 10 barajından dolayı parlamentoda temsil hakkı bulamayan Kürtler, 2007 seçimlerinde bağımsız adaylarla engelli aştı. Barajın bağımsız aday formülüyle aşılmasının ardından Meclis’e girmeyi başaran siyasetçiler, bununla da kalmayıp grup kurma sayısı olan 20’ye ulaştı ve kısa bir süre sonra da Demokratik Toplum Partisi (DTP) çatısı altında Meclis’te söz söylemeye başladı. Ancak HEP ve ardından DEP’le başlayan siyasete dönük baskı DTP’nin de karşı karşıya kaldığı bir durum oldu. Aralık 2009’da Anayasa Mahkemesi tarafından Meclis’te grubu bulunan DTP’nin kapatılmasına karar verildi. DEP döneminde de “siyaset yasağı” alan Ahmet Türk ve milletvekili Aysel Tuğluk’un da aralarında bulunduğu 37 kişiye 5 yıl siyaset yasağı getirildi.    ZANA YENİDEN MECLİS’TE, DİCLE’NİN VEKİLLİĞİ DÜŞÜRÜLDÜ    2011 yılına gelindiğinde “Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku” ile kurulan demokrasi ittifakıyla yüzde 10 barajı bağımsız adaylarla yeniden aşıldı. Bu seçimlerde Yüksek Seçim Kurulu (YSK), 2 yıl zaman geçmiş olmasına rağmen bir kez daha Hatip Dicle ve Leyla Zana'nın milletvekili adaylığını, "Memnu haklarını almadıkları" gerekçesiyle veto etti. Kamuoyunun yükselen tepkisi nedeniyle geri adım atmak zorunda kalan YSK veto kararını kaldırarak, 2 Mart Darbesi mağdurlarına vize vermek zorunda kaldı. Ancak seçimlere 3 gün kala Yargıtay'ın Hatip Dicle hakkında düşüncelerini açıkladığı için hakkında verilen 1 yıl 8 aylık cezayı onamasıyla Diyarbakır’da rekor oy ile seçilen Dicle’nin milletvekilliği bir kez daha düşürüldü. Leyla Zana ise Diyarbakır’dan seçilip ve 17 yıl sonra tutuklanıp götürüldüğü Meclis kapısından ikinci kez milletvekili olarak girdi.     ‘BÜYÜK İNSANLIK’ KAZANDI SEÇİMLER YOK HÜKMÜNDE SAYILDI    2015 yılına gelindiğinde ise seçim barajını aşmayı önüne koyan Halkların Demokratik Partisi (HDP), bu kez sadece Kürtleri değil Türkiye’nin birçok farklı kesimini de bir araya getirerek, 7 Haziran seçimlerine parti olarak girme kararı aldı. Bu kararla birlikte “Büyük İnsanlık” sloganı altında seçim kampanyasını yürüten HDP, 7 Haziran’da elde ettiği yüzde 13.1 gibi büyük sıçrama ile 80 milletvekiliyle Meclis’te temsil hakkı kazandı. DEP geleneğinin daha da kapsayıcı bir partisine dönüşen HDP, bu kez DEP’lilerin maruz kaldığı politikaları katbekat aşan uygulamalara maruz kalmaya başladı. AKP tek başına hükümet kuramama sonucuna neden olan bu başarı, çeşitli gerekçelerle “yok hükmünde” sayıldı ve 1 Kasım’da seçimler yenilendi. Ancak buna rağmen HDP yine barajı aşarak, Meclis’e girdi. 80 olan milletvekili sayısı ise 59’a düştü.    HDP’YE KARŞI CHP, MHP ve AKP İTTİFAĞI DEVREDE   Yüzde 10’luk seçim barajının artık bu gelenek için anlamsızlaştığının belirginleşmesiyle birlikte bu kez farklı yöntemler devreye konuldu. Doğrudan HDP’lilerin hedeflendiği uygulamalarla açığa çıkan “dokunulmazlıkların kaldırılması”nda DEP’li milletvekillerinde olduğu gibi diğer partiler bir kez daha uzlaştı. AKP’nin Meclis’e getirdiği “dokunulmazlıkların kaldırılması” teklifi, MHP ve CHP’nin desteğiyle kabul edildi. Bu hamleyi “siyasi bir darbe” olarak değerlendiren HDP’liler için artık yargılanma yolu üç partinin ortaklaşmasıyla açılmış oldu.    24 YIL SONRA MİLLETVEKİLLERİ YİNE HAPİSTE    Düzenlemenin resmileşmesinden sonra 4 Kasım 2016’ya 5 farklı kentte eşzamanlı olarak aralarında dönemin HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 9 milletvekili gözaltına alındı. Daha sonraki süreçte de gözaltına alınanlarla birlikte 12 milletvekili tutuklandı. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ferhat Encu, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Çağlar Demirel, Burcu Çelik Özkan, İdris Baluken ve Abdullah Zeydan hala tutuklu bulunuyor.   VEKİLLİKLER BİR BİR DÜŞÜRÜLDÜ   Tutuklama ve gözaltılarla sınırlı kalmayan bu durum milletvekilliklerinin düşürülmesine kadar geldi. İlk olarak Figen Yüksekdağ’ın tutuklandıktan birkaç ay sonra milletvekilliği düşürüldü. Yine parti üyeliğinin düşürülmesinden dolayı da eş genel başkanlık görevi elinden alındı. Yüksekdağ’dan sonra da Nursel Aydoğan, Besime Konca, Ferhat Encu, İbrahim Ayhan ve Ahmet Yıldırım’ın vekillikleri de kısa süre içerisinde aldıkları cezalar gerekçe gösterilerek düşürüldü. Bu sırada “devamsızlık” gerekçesiyle milletvekilliklerinin düşürülmesi de ilk kez HDP’li milletvekillerine uygulandı. Faysal Sarıyıldız, Tuğba Hezer ve Leyla Zana’nın vekillikleri de ilk kez “devamsızlık” gerekçesiyle düşürüldü. 1 Kasım seçimlerinde 59 olan HDP’li milletvekili sayısı seçimlerinden üzerinden iki yılı az bir süre geçmişken 50 düşürüldü.   Bu siyasi geleneğin 1994’ten bu yana karşı karşıya kaldığı bu durumu değerlendiren HDP Anayasa Komisyonu Üyesi ve Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, 24 yıl sonra da halen güncelliğini koruyan bu politik yaklaşım için “inkar siyaseti”nin devamı olarak görülmesi gerektiğine vurgu yaptı.   SÖZ KONUSU KÜRTLERSE HERKES AYNI SAFTA   Beştaş, şunları söyledi: “Bugün 2 Mart Darbesi’nin üzerinden çeyrek asır geçti, fakat Kürt meselesinde bir adım ileri iki adım geri, inkar siyaseti devam ediyor. Türkiye’de iktidarlar değişse de, siyaset değişse de Türkiye’de bütün siyasi partilerin üzerinde uzlaştığı temel nokta Kürtlerin özgürlük taleplerini reddetme, inkar etme ve görmezden gelmedir. AKP’den DYP’ye, ANAP’a, MHP’ye, CHP’e tüm siyasi partilerin bu konuda sadece adları farklıdır. Bu partiler mesele Kürt siyaseti olunca, Kürtlerin talepleri olunca uzlaşıyor. Bugün üç partinin Efrin’e dönük saldırılar noktasında uzlaştığı gibi. Ya da 94’te DEP’lilere karşı kurulan ortak cephe. Bu, bugün Meclis çatısı altında HDP’ye karşı da sürüyor. Dokunulmazlıkların kaldırılması noktasında ya da 4 Kasım darbesiyle milletvekillerinin gözaltına alınıp tutuklanması ve halen devam eden vekil düşürmeler karşısında diğer partiler tam bir uzlaşı içerisindedir. Siyaseten bir araya gelemeyen bu partiler söz konusu Kürtler ve Kürtlerin talepleri olduğu anda ortak bir ittifaka girişebiliyor.”   ‘94’TEKİ DE BUGÜNKÜ DE AYNI ZİHNİYET’   Beştaş, buna karşı görülmesi gereken bir başka hususun da aslında Kürtlerin birliği ve Türkiye’deki demokratik muhalefetinin de bu meseleyi görerek, buna karşı ortaklaşabilmesi olduğuna işaret etti. Beştaş, “Ancak Kürtlere karşı ortak tutum geliştiren partiler de şunu bilmeli ki Kürtler olmadan, Kürt meselesi çözülmeden, demokrasi yaşama geçmez. Demokratik bir Türkiye hayali Kürtlerden bağımsız düşünülemez” dedi.   “Bugün 2 Mart 2018’deyiz. Dün olduğu gibi Kürtler yine Meclis dışına itilmek isteniyor” diyen Beştaş, “Dün farklı yöntemlerle bu yapılıyordu, bugün ise farklı yöntemler uygulanıyor. Ancak dünkü zihniyet ile bugünkü zihniyet yine aynı. Bugün yaşanılanları 94’te de aynı zihniyet hayata geçirdi” ifadelerini kullandı.   ‘94’TE OLDUĞU GİBİ DAHA GÜÇLÜ GELECEĞİZ’   94’ten sonra bu siyasetin daha güçlü bir şekilde Meclis’e döndüğünü ve demokratik siyaseti savunma rolünü yerine getirdiğini ifade eden Beştaş, “Ne Kürtler ne HDP kesinlikle bu mücadeleden geri adım atmayacaktır. Çeyrek asır değil 100 yıl geçse de haklılığımız ortada. Biz haklılığımız ve direnişimizle bu meselede kazacağınız. Direnenler kazanacaktır. Biz daha da büyüyerek geri geleceğiz. Dün DEP’lileri tutuklayarak susturulamadıysa bugün de susturulamayacak. Dün nasıl bu politikalar karşısında daha güçlü geldiysek bundan sonra çok güçlü şekilde gelmeye devam edeceğiz. Sadece Meclis bağlamında değil aynı zamanda yerel yönetimlerde kayyum adı altında gerçekleştirilen darbeleri de aşarak, daha güçlü bir şekilde demokratik siyaseti savunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.   MA / Hayri Demir