Başkaya: İktidar, Efrin’de çağırdığı ruhları geri gönderemeyebilir 2018-01-31 09:18:56 ANKARA - Efrin’e yönelik saldırının temel amacının, “radikal islamcılara alan açmak” olduğunu belirten Akademisyen-Yazar Fikret Başkaya, “Ama bu durum tersine dönebilir. İktidar Efrin’de başlattığı yangını söndüremeyebilir. Çağırdığı ruhları geri gönderemeyebilirler” dedi. Efrin’e yönelik 12’nci gününe ulaşan ve uluslararası destek alan saldırıları sistem eleştirmeni Akademisyen-Yazar Fikret Başkaya ile konuştuk. Saldırıların nedenleri üzerinde duran Başkaya, bir yandan “IŞİD artıklarına alan açılmak istendiğini” diğer yandan da, “iç siyaseti dizayn etmeye” yönelik boyutları olduğunu belirtti. Başkaya, Kürtlerin de öz güçlerine güvenmeleri gerektiğini söyledi.    Başkaya’nın Mezopotamya Ajansı’na verdiği röportaj şöyle:   Efrin’e yönelik harekat başlatıldı. Bunu nasıl değerlendirmek lazım?   Böyle bir şeyden neyi amaçladıkları çok net değil. Fakat orada, bu radikal İslamcı cihatçılardan oluşan, onların egemen olduğu bir yönetim oluşturmak gibi bir amaçları olduğu anlaşılıyor. Kendi denetimleri olan, cihatçı, radikal İslamcı gibi bir yapılanma amaçladıkları görülüyor. Oradan sadece Kürtlere yönelik bir hareket olarak görmüyorum. Aslında, Suriye’de kriz çıktığı günden beri oraya müdahil olmak, kendi denetimlerinde bir yapı oluşturmak, satalit halinde öyle bir niyet olduğunu söyleyebiliriz.    Bu nasıl meşrulaştırılıyor?    Yani bir kere şöyle bir sorun var, Efrin tarafından buraya herhangi bir saldırı yok. Bunu gerekçe olarak gösteriyorlar ama bu gerekçe doğru değil.    Böyle bir hareketin hiçbir haklılığı, meşruluğu yok. Uluslararası hukuka, hiç bir şeye uymuyor. Böyle bir şey yapmalarının bir dış nedeni var ve onu ifade ettim. Cihatçı, dinci grupları, katiller sürüsünü statüsünü sağlamlaştırmak     Genel olarak Kürt hareketini engellemeye yönelik bir amaçları olduğu görülüyor. Ama amaç oysa Efrin’le başlamaları anlamsız çünkü esas olarak Kürt hareketinin gücü Fırat’ın doğusunda. Ama oraya yönelemez çünkü bu zaten kolay değil, ABD falan var. O zaman ne yapıyor orada, sıkışmış olan yapılara bir alan açmak istiyor. Aşağı taraftan oraya süpürülen cihatçıları rahatlatmak… Ama dünya kamuoyuna sundukları retorik öyle değil.    ‘Biz oradan Efrin’den gireceğiz, sonra da doğuya doğru yöneleceğiz’ diyorlar. Ama bu tabii kolay değil. Böyle bir hareketin hiçbir haklılığı, meşruluğu yok. Uluslararası hukuka, hiç bir şeye uymuyor. Böyle bir şey yapmalarının bir dış nedeni var ve onu ifade ettim. Cihatçı, dinci grupları, katiller sürüsünü statüsünü sağlamlaştırmak. Bir de içeriye yönelik amacı var…   Oraya gelmeden, bu bahsettiğiniz kendine yakın bir oluşuma gitme hedefi yeni mi?   Hayır, evveliyatı var. Tunus’ta ayaklanma başladıktan ve sonra Mısır’a taştıktan sonra bunların morali çok yükseldi. Bize gün doğdu Fas’tan Afganistan’a kadar sunni bir bant-hat oluşacak. ABD’lilerin ılımlı İslam dedikleri şey. Bunlar da, buna öncülük ederek yeni yüzyılda yeni Neo-Osmanlıcılığı ihya etmek istiyorlardı. Bunun için de Esad rejiminin yıkılmasına yeminliydiler. Bir hafta, 15 günde Şam’a ilerleyeceğiz gibi demeçleri vardı. Ama öyle değildi. Doğru okuyamadılar çünkü orada halk desteğinin olmadığını düşündüler, ama o yanlıştı.    İkincisi Hizbullah, İran, Rusya’nın da devreye girmesiyle Esad’ı gönderme projesi boşa çıktı. Ama şuan bile ondan vazgeçmiş değiller. O yeminleri devam ediyor, Esad’ı yıkmak ve kendi himayelerinde bir devlet kurmak…    O zaman Osmanlı’yı ihya etmiş olacaklarını düşünüyorlar. Baştan beri bu proje vardı. Bu oyunun oynanamayacağı anlaşıldığında hala Esad’ı istemiyorlar onu devirmek istiyorlar. O kadar mümkün olmadığı anlaşıldığına göre, belirli bir bölgede radikal, politik bir İslamcı, IŞİD, El Kaide artıklarının olduğu bir yapılanma düşünülüyor. Tabii Kürtleri de etkisizleştirerek.    Peki bir de iç nedenlerine işaret etmiştiniz?    Despotik bir rejim olduğu zaman kuraldır, diktatör kazanamayacağı bir seçime izin vermez. Ya da hile ile falan kazanacağından emin olduğu seçime izin verir. Muhalefet gözünü 2019 seçimlerine dikmiş ama bu saçma.     İçeriye dönük de amacı var. Bununla kendi oy tabanını büyütmek veya korumak, muhalefeti daha da etkisizleştirmek, buradan giderek 2019 yılında yapılan seçimi garantilemek… Despotik bir rejim olduğu zaman kuraldır, diktatör kazanamayacağı bir seçime izin vermez. Ya da hile ile falan kazanacağından emin olduğu seçime izin verir. Muhalefet gözünü 2019 seçimlerine dikmiş ama bu saçma. Bir de tabii bunlar Türkiye’yi yönetemiyorlar. Dolayısıyla böyle bir hamle yaparak rüzgar estirmek istemiş olabilir. Ama tabii esas retorikleri Kürtleri de orada bir güç olarak tasfiye etmek. Esas niyetleri o.    Bu bahsettiğiniz tasarlanan, murad edilen. Peki, gerçek nedir?   Niyet ile realist durum arasında muhtemel bir uyum olması gerekmiyor. Şöyle bir şey olabilir. Bir kere bunların umduğu gibi nasıl iki haftada Şam’ı, Halep’i alamadılar ise, burada da benzer bir duvar ile karşılaşabilecekleri anlaşılıyor. Bu durum uzayabilir. Uzadığı takdirde durumda böyle bir hareketten bekledikleri sonuçları alamayabilirler. Efrin’de, Kürt yoğunluğu fazla ve bilinçli bir kitle var orada. Kürtler açısından direnmek kolay olabilir. Dolayısıyla olayların seyri beklenenden farklı bir rotaya girebilir. Başlattıkları yangını söndüremeyebilirler. Çağırdıkları ruhları geri gönderemeyebilirler. Böyle bir risk onlar açısından da var.    Fakat burada ırkçılığı, milliyetçiliği kaşımak suretiyle bir baskı rejimi kuruyorlar ve bunu bir parça başarıyorlar da. Mesela CHP, sınıfta kaldı burada. Meclis yok gerçi ama en azından böyle oldubitti bir işgal hareketine destek vermesi son derece yanlıştı. Muhalefet açısından da ciddi bir sorun çıktı.    Bu konuda CHP’yi eleştiriyorsunuz ama CHP’den ne beklenebilir ki? Bütün sınır ötesi operasyon tezkerelerinin altında CHP’nin imzası var.    Sen muhalefet isen muhalefet yapman ve öyle davranman gerekiyor. Bir oldubittiyle iktidarı desteklemek… Tabi ki sicili bozuk. Her zaman ulusalcı bir damar hakim bunda bir tartışma yok. Neticede burada insanların hayatına yönelik kapsamlı bir saldırı var. Karşı çıkmaları gerekiyor. Bunlar bu harekatı tartışmadan gözü kapalı onayladılar. Tabii ki CHP, Kürt fobisi olan bir parti. Bu Kürt sorunu 100 yıllık bir sorun. Yüzyıllık bir sorun olmaz. Bir sorun olur çözülür. 100 yıldır çözülmüyor.   Çözülmesi istenmiyor olabilir mi?    Bir sorun 100 yıl sürdürülür mü? CHP’de o damardan geliyor. Bunların yönetme tarzında halktan gelen hiçbir şey kabul edilmez. Bu bir kuraldır. Ben bir kere bir şeye evet dersem, başka şeylere de evet demeye mecbur kalırım diye bir kaygıları var.     Evet, bunun çözülmesini istemiyorlar. 1925’te de istemiyorlardı, 2018’de istemiyorlar. Çünkü bu sorun üzerinden demokratikleşmenin önünü kesmeyi başarıyorlar. İnsanlardan gelen talepleri baskılamayı başarıyorlar, memleketi soyup soğana çeviriyorlar. Rejimin böyle bir yaklaşımı var. Çözmek istemiyorlar. Atla deve değil ki. Bir sorun 100 yıl sürdürülür mü? CHP’de o damardan geliyor. Bunların yönetme tarzında halktan gelen hiçbir şey kabul edilmez. Bu bir kuraldır. Ben bir kere bir şeye evet dersem, başka şeylere de evet demeye mecbur kalırım diye bir kaygıları var.    Bu harekatın uluslararası boyutunu değerlendirdiğinizde ne görüyorsunuz? Rusya açıktan onay verdi, NATO, İngiltere, Hollanda destek veriyor, ABD kerhen kabul etmiş gibi…    Uluslararası güçler dediğiniz devletlerin çıkarı ile ilgili bir mesele. Devletlerin çıkarı söz konusu olduğunda hiçbir değer, ahlak söz konusu olmaz. Hegomonik güçlerden dost, stratejik ortak olmaz. Bunların stratejik çıkarları olur ve ilişkiler ona göre işler. Yani dolayısıyla apriori (belirteç) işte baştan bir takım ilkelere göre yürüyecek bir şey değil. ABD emperyalizmi zaten bölgedeki sorunların kaynağında yok mu? İngilizler, Fransızlar yok mu? Onların yüzyıl önce yarattığı sorunları yaşıyor bölge. Bence Kürtlerin o taraflara fazla güvenmemesi gerekiyor. Etraf düşman çemberi ile çevrili ama ona rağmen bu doğru olmaz.    Sizce Kürtler ne yapmalı, kimse ile ilişki geliştirmemeli mi?    Kendi güçlerine güvenmeleri lazım, kendi güçleri oranında hareket etmeleri gerekiyor. Her ünite bulunduğu yerdeki rejimi demokratikleştirme yönünde çaba içinde olması gerekiyor. Bir statü edinerek hem de o bölgeleri demokratikleştirmek lazım. Benim de bir devletim olsun düşüncesinin tarafında değilim. Devletin ne olduğunu bilen biriyim. Senin devletin diye bir şey olmaz. Senin devletinmiş gibi görünür. Devlet bir zulüm aygıtıdır. Kürtlerin devleti olursa cennete gidecekler sanıyorlar. Ama öyle değil. Kürtlerin de devleti olursa onların da işkencecisi olur. Nihai olarak bu devletten kurtulmak değil mi amacımız. Devlet dediğin ne? Belirli bir sınıfın elindeki baskı ve şiddet aracı.    Türkiye için de aynı şeyi düşünüyor musunuz?   Kapitalist uygarlık inişe geçmiş bulunuyor. Çöküş süreci başladı. Bundan kurtuluşu yok. Kriz normalden sapmadır ve normale dönüş imkanı vardır. Çöküş öyle değil. Süreci başladı mı onun geri dönüşü yok.   Elbette, bunu global olarak söylüyorum. Bu Türkler için de böyle. Eğer bir gelecek varsa insanlığın devletten, paradan, mülkiyetten kurtulacak hiç kimse eğip bükmesin. Bunun dışında bir geleceği yok insanlığın. Bu devletler insanlığı yok oluşa götürüyor. Bu kapitalist düzen. Mesela suyu sana parayla satıyor. Her şeyi metalaştırmış. Herkes proleter. Köylü de proleterleşmiş. Köylü bildiğin köylü değil. Global olarak şöyle bir sorun var. Kapitalist uygarlık inişe geçmiş bulunuyor. Çöküş süreci başladı. Bundan kurtuluşu yok. Kriz normalden sapmadır ve normale dönüş imkanı vardır. Çöküş öyle değil. Süreci başladı mı onun geri dönüşü yok. Kriz aşamasından çöküşe döndü. Ama yarın bu iş bitecek gibi değil. Bir canlı organizmanın ölümü ile bir sosyal sistemin tarih sahnesinden çekilmesi aynı şey değil. Bu zamana yayılıyor.    Bu duruma karşı ne yapılması gerekiyor ?   Çöküyor sistem ya çöküşün altında kalırsın, ya da çöküşü yaşanabilir bir dünya istikametinden yönetirsin. Artık mücadele tarzını değiştirmek lazım. Düzen içi mücadelelerden bir şey kazanılamaz. Ayağımızın altındaki zemin kaydı. Bir zemin kaydığı zaman birincisi bu entelektüel ataletten sıyrılmak lazım. Radikal eleştiri önemli ama o da yerlerde sürünüyor. Radikal eleştiri ile mücadeleyi büyütmek lazım. Bunlar birbirine bağlı. Ne ile cebelleştiğimizi bilmemiz gereken bir çağdayız.    Bu çöküşün ne zaman nihayetleneceği beli değil, ama kapitalizmin damarlarında dolaşan kan petroldür. Petrol sınırsız değil ve şu anda pik noktası aşıldı. 2030’lu yıllarda petrolün tükenme ihtimali var. Atmosferin ısınması, küresel dengesizlik muazzam sonuçları olacak. Benim kanaatim, bu yüzyılın ortalarında bu uygarlık sahneden çekilecek.    MA / Kenan Kırkaya