Tuncel: Kürdistan’da birlik, Türkiye’de mücadele 2017-12-31 11:26:00 ANKARA - Tutuklu DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, 2018’de “Kürdistan’da ulusal birliğin sağlanması, Türkiye’de ise demokratik mücadelenin büyütülmesi” çağrısında bulundu. Tuncel, tek tip elbise için de 12 Eylül’ü hatırlatarak, “Giymeyeceğiz, direneceğiz” dedi.  Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, uzun yıllardır Kürt siyasetinde ve kadın mücadelesinde aktif rol alıyor. 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinde İstanbul’dan bağımsız milletvekili seçilirken cezaevindeydi. Vekil seçildikten üç gün sonra Gebze cezaevinden tahliye oldu. Sırasıyla HADEP, DEHAP, DTP, BDP ve HDP’de siyaset yaptı. Bir dönem Halkların Demokratik Kongresi Eşsözcülüğünü de yapan Tuncel, HDP’li vekillerin gözaltına alınmasını Diyarbakır Adliyesi önünde protesto ederken yaka paça gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Cezaevindeyken yeniden DBP Eş Genel Başkanlığına seçilen Tuncel, 6 Kasım 2016’dan bu yana tutuklu bulunduğu Kandıra 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nden mektup aracılığıyla Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.     Türkiye tarihinde cezaevinden seçilen ilk milletvekili oldunuz ve yıllar sonra yine cezaevindesiniz. Cezaevi ve Türkiye siyasetinin bu kadar iç içe geçmiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?   Demokrasi ve özgürlüklerin olmadığı tekçi faşizan, totaliter rejimlerin olduğu ülkelerde muhaliflere yönelik gözaltı ve tutuklama ne yazık ki sıkça uygulanan bir yöntemidir. Türkiye'nin siyasi tarihine baktığımızda Kürtlere sosyalistlere, demokrasi ve özgürlük güçlerine yönelik hapsetme siyasetine sıkça rastlarız. Egemenler muhalifleri, devrimcileri tutuklayarak kendi iktidarı önünde engel olmaktan çıkarmayı hedeflemekle birlikte, devrimcileri, muhalifleri, mücadeleden düşürme, sindirme, halkla bağını koparmayı da hedeflemektedir. Ancak bugüne kadar bu uygulamalar, devrimci mücadelenin güçlenmesinden başka bir sonuç ortaya çıkarmamıştır.   Kürdistan halkının özgürlük mücadelesine yönelik baskı politikaları, inkar, imha ve asimilasyon politikalarının bir ayağını da cezaevleri oluşturmaktadır. Özelikle 80'li yıllardan bugüne kitlesel gözaltı ve tutuklamalarla faili meçhul cinayetler, parti kapatmalar, belediye başkanları, milletvekilleri, toplumun ileri gelenlerini hapsetme sistematik uygulanan bir yöntemdir. İktidarlar değişse de uygulamaları değişmemektedir. 80 darbesi sonrası Amed zindanı başta olmak üzere birçok cezaevinde güçlü direnişler yaşanmıştır. Mazlum Doğan'ın Amed zindanında söylediği "Teslimiyet ihanete direniş zafere götürür" sözü cezaevlerinde güçlü bir direniş geleneğinin özüdür.    1994'te DEP'lilerin parlamentodan alıp zindana atanlar, “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarını yapanlar, HDP/DBP'ye yönelik siyasi soykırım operasyonlarını yapanlara karşı Kürt halkı, Kürt halkının temsilcileri bu direniş çizgisini sürdürüyor.   Demokratik siyasetimize yönelik geliştirilen saldırılar karşısında da bu direniş geleneği sürmektedir. 1994'te DEP'lilerin parlamentodan alıp zindana atanlar, “KCK” adı altında yürütülen siyasi soykırım operasyonlarını yapanlar, HDP/DBP'ye yönelik siyasi soykırım operasyonlarını yapanlara karşı Kürt halkı, Kürt halkının temsilcileri bu direniş çizgisini sürdürüyor. Kürtlerin özgürlük taleplerini demokratik siyasette, demokratik ve özgürlükçü bir yaşam talebini bastırmak isteyenlere, Kürt siyasi hareketini tasfiye etmek isteyenlere karşı direnişi, mücadeleyi büyüterek, daha da kitleselleştirerek, yeni partiler ve kurumlar kurarak sürekli ve kesintisiz bir mücadele ile cevap verilmiştir, verilmektedir.    Kürt halkı, seçeneksiz değildir 30 yıllık legal demokratik siyaset geleneği Türkiye halkları ile demokratik eşitlik özgürlükçü bir yaşamı kurmak için mücadele ediyor. Bu mücadeleye karşı her dönem uygulanan faşizan, baskıcı ve Kürt karşıtı politikalar bir arada yaşama iradesini zayıflatmaktadır. Kürt halkı, Kürt halkının temsilcileri, gözaltı, tutuklama rehin alma, partilerin kurumlarının kapatılma, şiddet ve baskı politikalarına karşı direniyor. Bu direniş Kürt halkının özgürlük mücadelelerini başarıya ulaştıracak tek seçenektir. Kürt halkının özgürlük mücadelesini başarıya ulaştıracak tek seçenektir.    Aynı zamanda halen bir partinin eş genel başkanısınız. Tutuklu olup eş genel başkanlık görevini sürdürmenin ne gibi dezavantajları var?   Cezaevi koşulların ne yazık ki fiili bir eşbaşkanlık görevi sürdürmek mümkün değil. Bunun maddi koşulları da yok zaten. Kongremizi gerçekleştiği zaman bu konudaki görüşlerimi kongre hazırlık komisyonuna iletmiştim. Biliyorsunuz ben 28 Mayıs 2016'da gerçekleşen kongrede Kamuran Yüksek arkadaşla birlikte eşbaşkanlık görevini üstlenmiştim. O zaman da Kamuran arkadaşımız tutukluydu. O dönemde de Kamuran arkadaşın fiilen bu görevi sürdürmesi mümkün olmamıştı. Bu deneyimden de yola çıkarak hazırlık komisyonuna önerimi sunmuştum. Ancak 9 Temmuz'da yaptığımız kongrede de eşbaşkanlık görevimi sürdürme onurunu verdiler. Ben de bu onuru layıkıyla taşımaya çalışıyorum. Ancak ifade ettiğim gibi cezaevinde olmak pratik olarak sorumluluğunuzu yerine getirmeye engel. Neyse ki eşbaşkanlık sistemimiz var ve eşbaşkanlardan birisi görevi başında.     DBP'li belediyelere kayyumlar CHP'li belediyelere operasyona kadar uzandı. Belediyelere yönelik bu yaklaşımları nasıl değerlendiriyorsunuz?   DBP'nin esas aldığı, yerel demokrasi, özgürlük çizgisi, demokratik ekolojik kadın özgürlükçü çizgi, demokratik özerk yönetim modeli sadece Kürdistan halkı açısında değil, tüm Türkiye halkları için yeni bir nefes ve umut olmuştur. DBP'li belediyeler halkın demokrasi ve özgürlük taleplerine cevap olmak, yerel demokrasiyi geliştirmek, kendi paradigmasını yerelde inşa etmek için halkların, inançların, kadınların, gençlerin katılımını esas alan, doğayı bir hak öznesi olarak gören yerel siyasetin gelişmesinin araç ve yöntemlerini yaratarak topluma umut olmuştur.    DBP'li belediyelere kayyım ataması halk iradesinin gaspıdır. Demokrasinin ortadan kaldırılmasıdır. DBP'li belediyelerin ortaya koyduğu hizmet ve kaynakların doğru kullanılması, rantın yolsuzluğun önlenmesi iktidarı rahatsız etmiştir. Belediyelerimize kamp kuran müfettişler, raporlarına yazacakları, en küçük bir hukuksuzluk bulamamıştır. Belediyelerimize el koyan kayyımların yaptıkları ilk iş belediyeyi talan etmek olmuştur. Kürt halkının, tarihine, diline, kimliğine yönelik değerlere, kadın kazanımlarımızı, kadın özgürlük çizgimiz hedef alınmıştır. Kürdistan'daki belediyeler artık belediyesi olmaktan çıkmış işgalcilerin merkezi haline gelmiştir. Faşizme, zulme karşı yıllardır direnen halkın yaşam alanlarını yerle bir edenler halkın evini başına yıkanlar şimdi buraları “cazibe merkezi” yapacaklarının reklamını yapmaktadır. Ancak unuttukları hakikatı ortadan kaldıramazlar. Tüm Kürdistan halkı, hatta tüm insanlık gerçeği bilmektedir.    AKP'li belediyelerde yolsuzluk, rant, hukuksuzluk öyle bir noktaya gelmiştir ki artık mızrak çuvala sızmamaktadır. Halkın tüm değerlerini gasp eden, suç işleyen belediye başkanlarına karşı AKP tabanı bile itiraz etmeye başlamıştır. 16 Nisan referandum sonuçları, AKP'nin yerel yönetimlerinin başarısızlığının yansımasıdır aynı zamanda. AKP-saray Kürt halkının temsilcilerine komplo kurarak, hukuksuz bir şekilde toplama kamplarına dönüşen cezaevlerinde rehin tutarken kendi belediye başkanlarını hesap vermeden istifaya zorlamaktadır. Dillerinde hak, hukuk, adaleti düşürmeyenler bu kavramların içeriğini ters yüz etmektedir.    Kendi belediyelerini hesap vermekten kaçıran iktidar CHP'li Ataşehir belediyesine soruşturma başlatmış, belediye başkanını görevden uzaklaştırmıştı. CHP yerel yönetim anlayışı da ne yazık ki iktidardan çok farklı sayılmaz. Sonuçta tüm düzen partilerinin yerel yönetim anlayışları birbirine benzemektedir. Ancak Ataşehir belediyesine yönelik operasyon politiktir. CHP, DBP'li belediyeler gasp edildiğinde, belediye eş başkanları hukuksuz bir şekilde görevden uzaklaştırılıp tutuklandığında güçlü bir ses çıkarmış olsaydı bugün bunları yaşamayacaktı. Mesele Kürtler, Kürt halkının temsilcileri olunca AKP-CHP-MHP aynı yerde hizalanıyorlar. Bu düzen partilerinin Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük sorunlarını çözmesi mümkün değildir. Aşılması gereken sadece iktidar değil, iktidarın yeden gücü haline gelmiş muhalefet tarzıdır aynı zamanda.     Bu süreçte cezaevlerinde yoğun hak ihlallerini de gündemden düşmüyor. Sizin kaldığınız cezaevinde tür hak ihlalleri yaşanıyor?    12 Eylül zindanlarında tek tip kıyafete karşı nasıl bir direniş sergilendiğini biliyoruz. Bu sadece bir kıyafet meselesi değil, iradeyi teslim alma, insan onurunu ayaklar altına alınmasıdır. Buna karşı bizler direneceğiz ve bu kıyafetleri giymeyeceğiz.   Son yıllarda milletvekilleri, belediye eş başkanları, parti eşbaşkanları, gazeteci, STK temsilcilerinin tutuklanmaları nedeniyle cezaevleri günlük sohbet konusu haline gelmiş durumda. Ancak cezaevinde yaşanan işkence, tecrit ve hukuksuzluklar konusunda dışarıda yeterince bir tepki göremiyoruz. Devlet gerçeğini anlamanın en iyi yöntemi cezaevlerindeki uygulamalara bakmaktır. Dışarıda tek tip bir Türkiye yaratmaya çalışan iktidar bunun uygulamasını ilk cezaevlerinde başlatmaktadır. OHAL uygulamalarını bahane ederek cezaevlerinde hukuksuzluklara yasal kılıf bulunmuş durumdadır. Özellikle yeni açılan cezaevleri pilot olarak seçilmekte, buralarda insanlık dışı uygulamalar devreye konulmaktadır. Tarsuz, Elazığ, Van, Alanya, Şakran, İskenderun ve daha birçok yerde sistematik işkence vardır. İnceltilmiş, psikolojik, baskılara yoğun yaşanmaktadır. Sürgünler sırasında cezaevinde girişte insanlı dışı çıplak arama buna itiraz edince döverek zorla soyma, 24 saat kamere ile izleme, keyfi aramalar, Bolu'da olduğu gibi telefonda tekmil dayatması gibi onlarca hukuksuz uygulama yaşanıyor. Buna karşı büyük bir direniş var ancak dışarıda eş zamanlı olarak güçlü bir dayanışma yansımıyor.    Sizin sorularınıza cevap verirken 2 yeni KHK çıkarıldığı ve tek tip kıyafet uygulamasına geçildiği haberi de yansıdı. 12 Eylül zindanlarında tek tip kıyafete karşı nasıl bir direniş sergilendiğini biliyoruz. Bu sadece bir kıyafet meselesi değil, iradeyi teslim alma, insan onurunu ayaklar altına alınmasıdır. Buna karşı bizler direneceğiz ve bu kıyafetleri giymeyeceğiz. Ancak sadece içerideki direnişle sınırlı kalmaması gerekir. Buna karşı demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesin ses vermeye, cezaevleri ile dayanışmaya davet ediyorum.   2017 DBP ve HDP siyasetine yönelik baskıların artarak devam ettiği yıl oldu. Geride bıraktığımız yılı nasıl değerlendiriyorsunuz? İçeriden bir yılı okumak gerekirse neler söylersiniz?   2017 yılı da baskının, zulmün, hukuksuzluğun kitlesel gözaltı ve tutuklamaların yaşandığı bir yıl olmuş ama aynı zamanda tüm bu faşizan politikalara karşı bir duruşun direnişin de yılı olmuştur. Devletin zulmüne karşı halkımız, halklarımız kendi iradesini çok güçlü bir şekilde ortaya koymuştur. Şimdi önemli olan bu iradeye doğru öncülük yapmak, öncü parti olmanın gereğini yerine getirerek demokrasi ve özgürlük mücadelesinde inisiyatifi toplumun beklentilerine cevap olacak bir siyaseti, duruşu örgütlemeyi sağlamaktır.   2017 kadınlar açısından da çok zorlu geçmiş AKP iktidarı cinsiyetçi, milliyetçi, militarist, tekçi saldırıların da en çok kadınlar ve çocuklar etkilenmiştir. Kadına yönelik şiddetin, taciz ve tecavüz vakalarının artması çocuklara yönelik istismarın artması tesadüf değil AKP iktidarının ideolojik saldırısının sonucudur. İşçiler, emekçiler açısında durum farklı değildir. Ucuz, sigortasız, sendikasız sömürü dönemi, işçi katliamlarına neden olmuş, emeği için mücadele eden direnen işçinin grev hakkı gasp edilmiş, patronları koruyan kendi çarkının sürdürmek, neoliberal ekonomik dönemi ayakta tutmak için işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesi engellenerek işten atmalar yaşanmış ya da işten atmayla tehdit edilmiştir. 2018 bütçesi de bu hukuksuzluk üzerinden şekillenen bir savaş bütçesi olarak hazırlanmıştır. Bu savaş gerçekten ülkenin bekası için mi? Tabi ki hayır. Tayyip Erdoğan ve şürekâsını iktidarı için iktidarda kalmak için savaşa düşmana ihtiyacı var. Bu konuda da en elverişli düşman Kürtler içeride ve dışarıdaki tüm siyasetini Kürt düşmanlığı üzerine kurgulamaktadır.    Tüm yaşananlara rağmen umut eren gelişmeler de var. Zulme karşı direnenler de var. İnsanlık için mücadele eden, özgürlükçü bir sistemi inşa edenler var yanımızda. Rojava'da itiraz eden isyan eden itirazını isyanını örgütleyen kadınlar var. Mevcut iktidara hayır diyen, mücadele edenler var.     2017 yılı çetin geçti, 2018 yılından beklentileriniz ve umudunuz neler? Bizim aracılığımızla partililerinize söylemek istediğiniz bir mesaj var mı?   Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda büyük emek ve çabanın sahibi olan Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması, siyasi tutsakların özgürlüğe kavuşacağı bir yıl olmasını temenni ediyorum.   2018 yılı bütün Ortadoğu açısında kritik gelişmelerin yaşanacağı bir yıl olacak gibi. Suriye savaşının sona ermesiyle birlikte siyasal çözüm ve müzakereler sadece Suriye'yi değil bütün Ortadoğu'yu etkileyecektir. Kürtler açısında ulusal birliği sağlamamanın ne gibi riskler taşıdığını halkımızın kazanımlarının nasıl kaybedildiğini, ne yazık ki yaşayarak deneyimledik. O nedenle 2018 yılı Kürdistan halkının geleceğinin güvenceye almak, dört parça Kürdistan'da yaşayan halkımızın özgürlüğünü sağlamak için ulusal birliğin geliştirildiği bir yıl olmasını umuyorum. 2018 yılı Türkiye demokrasi ve özgürlük güçlerin yan yana gelerek, dayanışmayı büyütme demokrasiyi geliştirme, özgürlükleri güvenceye almak için daha çok çaba harcaması, mücadele etmesi gereken bir yıl olacaktır.    Demokrasinin insan hak ve özgürlüklerinin kadının özgürlüğü, emeğin özgürlüğü için doğanın talanına dur demek için birleşik mücadeleyi sağlamak demokrasi ve özgürlük güçlerinin sorumluluğudur. Ayrılıklarımızı değil ortaklıklarımızı çoğaltma, dayanışmayı büyütmenin zamanıdır diyor, 2018 yılının birliği sağlama, direnişi, mücadeleyi büyütme, özgürlükleri eşitliği, adaleti barışı inşa ve güçlü bir başlangıcının yılı olmasını diliyorum.    2018 yılını zindanlarda karşılamak durumunda kalan arkadaşlarımızın, yoldaşlarımızın da yeni yıllarının kutluyorum. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan şahsında İmralı'daki işkence düzenine, mutlak tecrit ve hukuksuzluk politikaları başta olmak üzere cezaevlerinde yaşanan baskılara, işkencelere, hukuksuzluklara karşı mücadele ve direnişin yükseltileceği bir yıl olmasını; Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü ve Türkiye'nin demokratikleşmesi konusunda büyük emek ve çabanın sahibi olan Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması, siyasi tutsakların özgürlüğe kavuşacağı bir yıl olmasını temenni ediyorum.   Siz basın emekçileri şahsında tüm özgür basın çalışanlarının, kadınların, halklarımızın yeni yılını kutluyor, başarılar diliyorum.    MA / Hayri Demir