Fanatik salgın rengarengi kapkara yapıyor: Bozkır Gülü

img
DİYARBAKIR - Yazar Metin Aktaş, yeni romanı Bozkır Gülü’nde, hiçbir farklılığa tahammül etmeyen fanatik bir salgının istilası altında olan ülkede bir Kürt köyüne gönderilen imamla rengarenk bozkırın kapkaraya dönüşmesinin hikayesini çarpıcı bir şekilde anlatıyor. 
 
Yazar Metin Aktaş’ın 17’nci romanı Bozkır Gülü, Fam Yayınlarından çıktı. İnsanlığın koronavirüs salgınıyla mücadele ettiği bu zor günlerde 264 sayfalık roman okuyucuları derin bir duyguya götürüyor. Yeni romanında bozkırda yaşananları 13 yaşındaki bir kızın gözüyle yansıtan Aktaş, bozkırda kısa süre içinde ortaya çıkan değişimi çarpıcı bir dille anlatıyor. Değişim, bozkırda küçük bir köye devletin yaptırdığı camiye selefi mezhebinden gelen bir imamı göndermesiyle başlıyor. 
 
BOZKIR TEK BİR RENGE BÜRÜNÜYOR
 
Camiye yeni atanan Selefi mezhebindeki imam köye gelir gelmez ilk önce kendisinden önce toprak bir evde para almadan imamlık yapan kişiye savaş açıyor. Neden? Çünkü kendisinden önceki imam devletin memuru değil. Özgürdür. Birlikte yaşadığı insanları ve içerisinde yaşadığı bozkıra yabancı değil. Onların bir parçası, O vicdanına danışarak karar veriyor. İnançsal, etnik farklılıklarından dolayı kimseyi kötü görmüyor, öldürülmesini ya da farklıkların zorla yok edilmesini istemiyor, savaş tamtamları çalan insanları desteklemiyor, siyasal iktidarların geniş halk kesimleri üzerindeki baskısını, sömürüsünü onaylamıyor, ormanların yok edilmesini, suların kirletilmesini, insan ırkıyla birlikte yaşayan hayvan ve bitki türlerin yok edilmesine karşı. Yeni imam iktidarın borazanını çaldığı için bu imama bu dinsel bakışa şiddetle karşıdır. Toplumda etkili olması için öncelikle bu dinsel başı yok etmeli. Öylede yapıyor. Önce eski imamı sonrada bütün köy halkını devletin ve dışarıda getirdiği kendisini destekleyen kendisi gibi olan müritleriyle bozkıra hakim oluyor. Ve bozkırdaki farklı sesler farklı renkler, farklı kokular yok ediliyor. Tek bir renge bürünüyor bozkır; kara. Bozkıra dayatılan yeni yaşam bozkıra yabancı,  o çölün yaşam tarzı çölün ruhu. Onda hiçbir renk, kokusu yok. Her şey kapkara.  Bütün renkler yasak ve günahkar. Çölün ruhu bozkırı istila ediyor bozkırda yetişen her ağacı hurmayla aşılayarak çölün meyvesi hurmayı üretiyor. Artık bozkırda her ağaç sadece hurma veriyor. 
 
DİRENİYORLAR
 
Bozkır Gülü romanında bu değişim sürecini insanı derinden etkileyen bir biçimde anlatan yazar, bozkırın hala içinde olduğu acıyı duyuruyor. Bir zamanlar bahar geldiğinde evlenen bir Kürt kadını gibi rengarenk renklere bürünen, insanı büyüleyen bir koku yayan bozkır artık çölleşti. Çölün ruhu sadece bozkırı istila etmiyor. Kentlerde çölün ruhunun istilası altında. Kente hayatları birleşen Gül’ün, Murat’ın Yeliz’in, Bahar’ın, köyü, evi yakılarak babası öldürüldükten sonra zorla kentin varoşlarına sürülmüş Kürt kızı Heli’nin yaşam öyküsü okurken bunu görüyoruz. Evet. Kentler, farklı kimliklerin, inançların, yaşam tarzların yok edilmesini isteyen, kendi dışında hiçbir farklılığa tahammül etmeyen fanatik bir salgının istilası altında. Bu ruh beslenip büyütülüyor. Bu ruh sadece ülkenin insanına değil ülkenin içerisinde yaşadığı insanlığa da zarar veriyor. Kentlerde cisimleşmiş bu ruhun entrikaları. Köyleri, evleri yakılarak kentlerin varoşlarına sürülmüş yoksul Kürtlerin bakışları, davranışları. Gül, Yeliz, Murat, Helin teslim olmuyor bu karanlığa. Bedelini ağır ödüyorlar ama direniyorlar. Evet. Direniyorlar çünkü yaşamak için onlara hiçbir şans verilmiyor.
 
AKTAŞ: FEODAL YAŞAM HAKİM
 
Romanına ilişkin konuştuğumuz Yazar Metin Aktaş, bozkırın küçük bir köyünde yaşanan bu değişimin ülkenin her tarafından aynı şekilde yaşandığını söyledi. Aktaş, bunun nedenini şöyle anlattı: “En alt sınıftan en üst sınıftaki insanımıza kadar her insanın günlük yaşamında, toplumsal yaşamında yasalardan çok gelenek görenek ve din etkilidir. Bu gün ülkede yaşanan en büyük sıkıntıdır.  İktisadi olarak kapitalist toplumda yaşamamıza rağmen siyasi olarak hala geleneksel feodal toplumun etkisi altındayız. Kapitalist iktidar insanlarımızın yaşamında etkili olan geleneksel toplumu değiştiremeye çalışacağına onu korumakta, ayakta durması için devasa bütçeler, yüzbinlerce insani kaynak yaratmaktadır. Ülkede geleneksel feodal yaşamın, kültürün gün be gün güçlenmesinin nedeni budur. Eğer kapitalist iktidarlar geleneksel feodal yaşamı, kültürü koruyup beslemeseydi çoktan insanlık yaşamından çıkmış olacaktı. Bozkırın orta yerinde küçük bir köye okul yerine onlarca köyün insanların sığabileceği büyüklükte insan alan bir cami yapmasının arkasındaki mantık bu. Çünkü işlerine geliyor. Düşünen, sorgulayan insan istemiyorlar. Bu yüzden artık bozkırda Mevlanalar, Hacıbektaşlar, Pirsultanlar, Yunus Emreler yetişmiyor.”
 
FELAKET KAÇINILMAZ OLUR 
 
Dünyayı etkisi altına alan salgın hastalığına ilişkin konuşan Aktaş, “Bu gün yeryüzünde insan ırkını tehdit eden korona kapitalist iktidarlarının açgözlülüğün yaratığı bir şey. Gördük ki toplar, uçaklar, tanklar, atom bombalarıyla övünen kapitalist iktidarlar, gözle görünmeyen bir virüs karşısında çaresiz. Bu da bize gösteriyor ki gelişmenin bilimsel ilerlemenin insani bir ruhu olmalı. Üretim, bilim canlıların yaşamını kolaylaştırmalı. Canlıların yaşam alanlarını yok eden tüketim, kullanım değeri olmayan üretim, sonlandırılmalı. Mesela silahlar, tanklar, savaş uçakları, atom bombaları, insanlığın emeğin büyük çoğunluğun harcandığı askeri örgütlenmeler sonlandırılmalı. Dünyadaki gelir adaletsizliğine son verilmeli, üretimde her insan ihtiyacına göre pay almalı. Şu an insanlığın yaşadıkları bizi bu yaşama götürebilir. Ama tersi de olabilir. 1929 buhranı sonrası emekçiler yeterince örgütlü olmadığı için faşist güçler bu buhrandan yaralanarak iktidara geldi. Sonra ikinci dünya savaşına yol açarak insanlık büyük bir felakete sürükledi. Şimdide aynı şeyleri yaşayabiliriz. Bunları yaşamamak için emekçiler, kapitalist iktidarın kötülüklerinden etkilenen bütün insanlar her zaman geçirmeden örgütlenmeli global kapitalizme karşı global emek cephesini oluşturmalıdır. Günümüzde artık yerel örgütlerle global kapitalist iktidarlarla başa çıkmak mümkün değil. Kapitalist iktidarları anacak emeğin global örgütlenmesiyle alaşağı edebilir insanlık. Bu gün insanlığın öncelikli görevi bu. Bunu başaramazsa doyumsuz açlık hastalığına yakalanmış kapitalist iktidarlar insanlığı ve yeryüzünde yaşayan canlı türlerini daha büyük felaketlere sürükleyecekler” dedi. 
 
MA / Lezgin Akdeniz