İZMİR - Farklı medeniyetlere ev sahipliği yapan Anadolu ve Mezopotamya’da uygulanan asimilasyon sonucu Türkiye diller mezarlığı haline geldi. Türkiye’de yaşayan halklar, anadiller üzerinde uygulanan baskıların kalkmasını ve anadilde eğitim haklarını istedi.
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 1999’da 21 Şubat tarihini Dünya Anadil Günü ilan etti. Bu tarihte dünyada bulunan anadillere dikkat çekmek ve kullanılmasını teşvik etmek adına birçok etkinlik yapılıyor. Fakat ulus devletlerin anadiller üzerinde oluşturduğu baskılar ve “tekçi” anlayış dillerin önemli bir kısmını yok olmayla karşı karşıya bıraktı. Dil bilimcilere göre insanlığın varoluşundan bu yana yaklaşık 30 bin farklı dil konuşulurken, bugüne sadece 7 bin dil gelebildi. Fakat bunların arasında da yaklaşık 2 bin dil yok olma tehlikesi altında.
DİLLER MEZARLIĞI
Türkiye’de günlük yaşamda 36 farklı dil kullanılırken, UNESCO’ya göre bu dillerin 18’İ yok olmak üzere, 3 dil ise kaybolmuş durumda. Uygulanan asimilasyon politikaları sonucu Ubıhca, Mlahso ve Kapadokya Yunancası artık hiç konuşulmuyor. Hertevin ise yok olmak üzere. Romanca, Batı Ermenicesi, Hemşince, Lazca, Pontus Rumcası, Abazaca, Suret, Kirmancki, Çerkesce de yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dillerden.
Türkiye anadil konusunda en geri ülkelerden birisi konumundayken anadilde eğitim hakkını yok sayıyor. Türkiye, 1989 yılında imzalanan Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin anadilde eğitim ile ilgili maddelerine şerh koyarak imzaladı. Türkiye’de anadiller seçmeli ders olarak 5’inci sınıftan itibaren okutuluyor. Fakat ders seçimlerinin öğrencilere bırakılmaması ve bu konuda yönlendirilmeleri sonucu bu dersler neredeyse hiçbir yerde yapılamıyor. Pontos Rumcası ve Hemşince ise seçmeli ders listelerinde bile yok.
Türkiye’de dilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan halklarla, anadil politikalarını ve ayakta kalabilmelerinin önemini konuştuk.
ANADİLDE EĞİTİM HAKTIR
Çerkes Turgut Aydın, anadillerin binlerce yıllık birikimlerin sonucu oluştuğunu aktardı. Bu birikimin bir halka ait olan kültür, sanat ve folklor gibi bütün unsurları oluşturduğunu aktaran Aydın, “Eğer bu dili yok ederseniz, bir kültürü, bir ulusu yok etmiş olursunuz. O anlamda anadilin korunması, geliştirilmesi ve gelecek kuşaklara da aktarılması önemlidir. Ulusların varlığı zenginliktir. Bunu bir ayrışma olarak görmemek gerekir. Devletlerin yapması gereken bu dilleri korumaktır. Bir de bilimsel açıdan bakacak olursak bir çocuk veya kişi anadilinde düşünür. İnsan yaptığı bütün işlerde üretken olabilmesi için kendi anadilinde hareket etmesi gerekir. Gece rüyayı anadilinizde görürsünüz. Bu noktada anadilde eğitim hakkını kullandırmayarak çocuğa farklı bir dilde düşünmeyi dayatıyorsunuz demektir. Hâkim olmadığı bir dilde çocuk üretken olamaz. Eğitimi alan ile veren arasında bir iletişim olması lazım. Yoksa eğitim gerçekleşmez” dedi.
ÇERKESCE BASKISI
Türkiye’de 5 milyona yakın Çerkes bulunduğunu, fakat bunların önemli bir kısmının dillerine hakim olmadığını vurgulayan Aydın, bir dilin yazı dilene dönememesi durumunda yok olmaya mahkum olduğunu aktardı. Türkiye’de uygulanan asimilasyon politikaları sonucunda Çerkeslerin dillerini unuttuğunu kaydeden Aydın, “Çerkes çocukların kendi aralarında Çerkesce konuşması engellenmeye çalışıldı. Okula giderken Çerkes olduğumuzu saklamak zorundaydık. Sonradan bunun ayıp ve saklanacak bir şey olmadığını idrak ettim. Tüm halkların anadil gününü kutluyorum. Halkların anadilini yaşatma konusunda verdikleri mücadelede başarılar diliyorum” diye konuştu.
ASİMİLASYON
Çerkes Sema Nur Özkan ise UNESCO’ya göre Çerkesçenin de yok olma tehlikesi altında olduğuna işaret etti. Türkiye’de Türk ulusu inşa etme ve diğer tüm etnik-ulusal-dini toplulukları bu kimlik altında toplama-eritme politikaları uygulandığını aktaran Özkan, “Özellikle çocukların kimliklerinin ve kişiliklerinin bir parçası olarak anadillerinin değersizleştirilmesi; onların özgüvenlerini ve özsaygılarını olumsuz etkilemekle kalmıyor, var olan eşitsizliklerin de derinleşmesine neden oluyor. Türkiye Cumhuriyeti'nde yıllardır uygulanan asimilasyon politikalarından bütün diller nasibini aldı. Ama Çerkesler olarak, hem Türkiye'de dağınık yaşıyor olmamız hem de şehirleşmenin etkisiyle en fazla etkilenen halklardan biriyiz. Yeni nesillerimizde Çerkesçe konuşabilen sayısı oldukça az maalesef” diye belirtti.
LAZCAYLA MÜCADELE KOLLARI
Laz Mustafa Bekaroğlu da, insanların duygularını ve düşüncelerini en güzel ve en yoğun anadillerinde ifade edebileceklerini söyledi. “Ne kadar çok dil konuşulursa çok kültürlülük demektir” diyen Bekaroğlu, “Devlet içinde tek bir dil konuşulmalı dayatması başka halkların özgür iradelerine müdahale olarak düşünülebilir. Bu asimilasyondur. İlk okul dönemlerinde öğretmenimiz bize Lazca konuşmayı yasaklardı. O dönemde ‘Lazcayla mücadele kolları’ kuruldu. Lazca konuştuğumuz için dayak yediğimiz, sınıftan atıldığımız çok oldu. Ama Türkçeyi tam olarak ifade edemediğimiz için kendi aramızda sürekli Lazca konuşuyorduk. Anne babamızla Lazca konuşuyorduk” ifadelerini kullandı.
GENÇLER LAZCA BİLMİYOR
Bu yasaklar sonucu Lazcanın çocuklar arasında konuşulmadığını dile getiren Bekaroğlu, şunları söyledi: “Öyle bir ortam hazırlandı ki Lazca konuşabilecek çevreden de uzaklaştık. Bunun sonucunda çocuklarımız Lazcayı bilmiyorlar. Hatta öğrenmek istediler ama yabancı bir dili öğrenir gibi çaba sarf etmeleri gerekti. Lazca konuşanlar sadece o yörede yaşayan çocuklar. Onlarda Lazcayı bütün detaylarıyla bilemiyor. Lazca Türkçe karışık bir şey çıkıyor ortaya. Türkiye’de yaşayan bütün dillere eğitim hakkı tanınmalıdır. Özellikle Kürt dili üzerinde var olan baskıcı politikalara da son verilmelidir. Herkes özgürce kendi dilinde türkülerini söyleyebilmeli, konuşabilmeli ve bütün dillerle eşit olarak görebilmeli.”
HALKLAR BAHÇESİ
Hemşin Hüseyin Habib Taşkın da, Hemşinceyi hiç bilmediğini ve bunun eksikliğini yaşadığını aktardı. Kendi anadilini bilmemesini devletin ayıbı olduğunu söyleyen Taşkın, “Hemşin bölgelerinde öğretmenler Hemşince konuşan çocuklara baskı uyguluyordu. Gerekirse dövüyordu. Bu bir kültür yıkımına yol açtı. Bu Türkiye için büyük bir kayıptır. Türkiye’de Ermenilerin, Lazların, Hemşinlerin, Kürtlerin yapıtları var. Bunları inkâr edebilir miyiz? Dillerle devletler yıkılmaz. ‘Aman başka dil konuşma’ kaygısı var. Korkmayın. Diller zenginliktir. Örneğin Avrupa’da, Hindistan’da birçok dil konuşuluyor. Asimile etmekle insanları yok edemeyiz. Bu insanlar bu ülkede var” diye kaydetti.
Tüm halkların bir araya gelerek anadil konusunda ısrar etmesi gerektiğini vurgulayan Taşkın, “Türkiye’de Alman ve İtalyan liseleri var. Bizimkiler neden olmasın. Asimilasyon devam ediyor. Ama bunu birlikte aşacağız. Tüm günleri anadil günü yapalım. Farklı dillerden korkmayalım. Hepimiz insanız, dillerimiz serbest olsun” şeklinde konuştu.
DİL KÖKTÜR
Ermeni Zaruhi Kervancıoğlu Barka ise, insanların anadilleri sayesinde geçmişleri ve mitleriyle bağ kurabildiklerini söyledi. Barka, “Anadilde konuşamama büyük bir travmaya yol açıyor. Çünkü kendini tanıyamıyor. Kendi geçmişi ve kültürü ile bağlantı kurması zorlanıyor. Dil kişinin kendisini anlatması demektir. Bundan koptuğunuz zaman boşlukta kalırsınız, kökleriniz olmaz. Bir ağacın kökü ile toprağı kavraması gibi hayatta anadille başlar” ifadelerini kullandı.
ERMENİCENİN DURUMU
Türkiye’de Ermenicenin durumunun iç açıcı olmadığını kaydeden Barka, şunları söyledi: “Ermeni okulları var dense de Ermenicenin ders sayısı oldukça az. Bu dersler Ermeni okullardan var olan Türk müdür yardımcıları tarafından engelleniyor. Dersler haftada 2 güne indi. O da iki saat. Ermeni okuluna gidiyorsam bütün dersleri Ermenice almak isterim. Yoksa bir anlamı olmaz. Şu an da Ermenice seçmeli ders konumuna geldi. Yine bizim dönemimizde baskılar da vardı. Mesela ilk ve orta okulda Ermenice konuştuğumuz için bize şiddet uygulardı. Ya da bir Ermeni lisesinden çıktığınız zaman üniversiteye girmeniz engellenebiliyor. Bu bazılarında kabullenme bazılarında tepkiye yol açtı. Bende tepki olduğu için Ermeniceyi daha çok öğrenme hırsı oluştu.”
EĞİTİM DİLİ TALEBİ
Ermeniceyi sadece atalarının dili olduğu için öğrendiğini aktaran Barka,“Ama İngiltere’ye gittiğimde ne kadar önemli olduğunu gördüm. Ermeniceyle İranlı, Iraklı olan ve İngiltere’ye yerleşmiş Ermenilerle anadille bağ kurdum. Hiç tanımadığım ülkelerin Ermenileri ile Ermenice ile konuştum ve yaygın olarak kullanıldığını gördüm. Bunun için bütün dillere sahip çıkılmalı. Diller ortak kültür. Diller korunsun ki birbirimizi daha iyi anlayabilelim. Bütün dillerin yaşatılması için eğitim dili olması şarttır” dedi.
MA / Tolga Güney