URFA - Kürtçenin yaşatılması için bir yol haritası hazırlanması gerektiği belirten Dilbilimci Sami Tan, "Çalışmalarımızı dilimizle yapmalıyız. Örgütlenerek dil mücadelesi vermeliyiz" dedi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından 1999 tarihinde 21 Şubat’ı Dünya Anadil Günü olarak belirledi. UNESCO, bu kapsamda 2008 yılında yok olmaya yüz tutmuş dillerin kapsamlı bir haritasını 30 dilbilimcinin çalışmasıyla ortaya çıkardı. “Tehlike Altındaki Dünya Dilleri Atlası” adlı raporda, dünya genelinde alınmayan önlemler nedeniyle iki haftada bir, bir dilin yok olduğu ifade edildi.
Dilbilimci Sami Tan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne ilişkin baskıların hedefinde olan Kürtçe başta olmak üzere dillerin karşı karşıya kaldığı sorunları ve yapılması gerekenleri, Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi.
DİL KÜLTÜREL MİRASTIR
Kaybolmaya yüz tutmuş dillerin kaybolmaması için çabalamanın insani, vicdani ve ahlaki bir sorumluluk olduğunun altını çizen Tan, dilin kaybolmasının, insanlık kültür mirasının kaybolması anlamına geldiğini söyledi. Her dilin kaybolması ile insanlık kültürünün biraz daha yoksullaştığını dile getiren Tan, “Tekçi politikalardan önce bu topraklar, farklı farklı çiçeklerin olduğu bir bahçeydi. Ancak şu an bu bahçe dillerin mezarlığına çevrildi. Buna karşı mücadele etmek lazım. Bu kendine demokratım diyen, özgürlüklerden yana olan, insanlık değerlerini savunan bütün insanlar için bir sorumluluktur. 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nde de herkes bu gerçeği göz önünde bulundurarak, buna göre hareket etmeli” diye konuştu.
‘HER DİL ÇOCUKLARIN DİLİ OLMALI’
Türkiye’de konuşulan dillerin her geçen gün azaldığına dikkati çeken Tan, dillerin kullanım alanlarının her geçen gün azaldığını sözlerine ekledi. Türkiye’de yaklaşık 30 dilin konuşulduğunu, ancak her geçen gün konuşulan dillerin azaldığını söyleyen Tan, “Türkçe her alanda yaygınlaşırken, diğer dillere yaşama alanı bırakılmadı. Birçok dil her gün yok olmaya doğru gidiyor ve bazı diller yok oldu. Bunlardan biri de koruma altına alınması gereken Ubıhça’dır. Dilin son konuşanı Tevfik Esenç öldükten sonra kimse o dili konuşamıyor. Aynı kaderi paylaşan birçok dil var. UNESCO’nun hazırladığı rapora göre kaybolmaya doğru ilerleyen dillerden biri de Kürtçenin Dimilkî (Zazaca) lehçesi. Bu tehlike Zazaca için de geçerli. Türkiye’de Kürtçe için de tehlike çanları çalıyor. Her geçen gün kullanıldığı alanlar azalıyor. Kullanılması önünde engeller çoğalıyor. Özellikle aileler artık çocuklarına Kürtçe öğretmiyor. Bir dil çocukların dili olmasa, o dilin yaşama süresi kısa olur. Her dil önce çocukların dili olmalı” ifadelerini kullandı.
‘DİLLER ENGELLENİYOR’
Ulus devletlerin milliyetçi saikler ile farklı dillerin resmi dil olmasını engellediğini dile getiren Tan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sanki bir dil kullanıldığında, o dili kullananlar ‘Kendi devletlerini kuracaklar’ edası ile dile yaklaşıyorlar ve bu duygular ile dillerin önüne engeller koyuyorlar. Tekçi politikalara başvuruyorlar ve bunu da 'Devlet bölünmesin' adı altında yapıyorlar. Var olan bütün dillerin ortadan kalkması ve Türkçenin tek dil olması için politikalar yürütülüyor. Bu temelini Fransız Devrimi’nden alır. O zamandan bu yana ulusalcılık bazı iktidarlarda hakim kanıda. Bu yavaş yavaş değişiyor, kimi devletlerde bir çok dil resmi dil olup demokratik bir şekilde dillere yaşama alanı sağlanıyorken, Türkiye’de henüz bu mümkün değil, tekçi politikalar hala hakim pozisyonda.”
‘HERKES ÇOCUKLARIYLA KÜRTÇE KONUŞMALI’
Dillerin kaybolmamasının ve yaşaması meselesinin kültürel olduğu kadar siyasi bir mesele olduğunu vurgulayan Tan, siyasi bir tutumun alınmasının demokratik mücadele ile mümkün olduğunu kaydetti. Kürtçenin önünde engellerin kaldırılması ve kullanım alanlarının çoğaltılmasının demokratik mücadele sürdüren herkesin görevi olduğunun altını çizen Tan, “Kürtler dillerinin kaybolmasını istemiyorsa her alanda dillerine sahip çıkmalı ve çocuklarını eğitmeli. Artık o imkanlar vardır. Kimse bu görevden kaçmamalı. Bir çok aile var, Türkçe bilmemelerine rağmen, çocukları ile Türkçe konuşmaya çalışıyorlar. Bu üzücü bir durumdur. Bu zihniyetin değişmesi lazımdır. Kürtçenin yaşaması için derli toplu bir programa ihtiyaç vardır, bu diğer diller içinde örnek olmalı. Kürtlerin Kürtçe için mücadelesi diğer diller için örnek bir mücadele olmalı. Herkesin dilini, kültürünü savunması gerekir” diye konuştu.
HALKLA ORTAKLAŞILMALI
Kürtçe ile ilgili çalışma yapan kurumların halk ile bütünleşmesi gerektiğini ifade eden Tan, “Kürtçe sevdalıları ve yazarları ne kadar çaba sarf etse de yeterli değil. Yapılan çalışmaların halkın arasında yapılması gerek. Kürtçe için kurulan kuruluşlar bu güne kadar kaç aile ziyaret ettiler? Çalışmalarına halkı ne kadar dahil ettiler? Bu çalışmalar halka inmiyor, belli bir programda ilerlemiyor. Bazı önemli günlerde çalışmalar artıyor ancak bu yeterli değil” dedi.
YOL HARİTASI HAZIRLANMALI
Kürtçenin gelişimi için örgütlülüğe dikkat çeken Tan, devamında şunları söyledi: “Kürtçenin gelişmesi için bir yol haritamızın olması gerektiği gibi, bizim diplomasi, siyaset, hukuk, engellemelere karşıda bir programımızın olması lazım. Bu da derli toplu, örgütlü, programlı bir çalışma ister. Kürtçenin yaşatılması kampanyalar ile olacak bir şey değil. Diyarbakır gibi bir ilde bir yol haritası hazırlanmalı. Bir yılda şu kadar aile ziyaret edeceğiz, şu kadar çocuğa Kürtçe öğreteceğiz gibi hedefler önüne koyulmalı. Kürtçe için verilen mücadelenin büyümesi için kurumların da örgütlülüklerini büyütmesi gerek. Bütün dil, kimlik ve kültürleri savunmak insani ve ahlaki bir görev. Her kes kendi anadilinde mutlu olur. Sözlerimi Kürt şair Xanay Qubadî’nin şu sözleri ile sonlandırmak istiyorum. Xanay Qubadî şöyle der: ‘Evet Farisî için şeker derler, ancak benim yanımda Kürtçe Farisîden daha tatlı.’ Her kes için kendi dili ona tatlı gelir. Biz de kendi dilimiz ile çalışmalarımızı yapmalı, ortaya koyduğumuz ürünleri kendi dilimizde var etmeliyiz. Bu şekilde özgür oluruz.”
MA / Müjdat Can