DİYARBAKIR - Cezaevinde 30 yıl tutuklu kalan Mehmet Dağ, Türkiye cezaevlerinin hafızasını oluşturan Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde kaldığı dönemi anlatan kitap hazırlığına başladı.
Diyarbakır’da 12 Eylül askeri darbesiyle Yüzbaşı Esat Oktay’ın yönetimine verilen Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, raporlara, kitaplara ve filmlere konu oldu. 25 kişinin işkence, 5 kişinin ise işkencelere karşı girdiği ölüm orucunda, 4 kişinin ise işkenceyi protesto etmek için bedenini ateşe verdiği Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi, yeni bir tanıklıkla kayıt altına alınacak. 34 yıllık cezaevi hayatının 4 yılını 12 Eylül darbesi döneminde bu cezaevinde geçiren Mehmet Dağ, cezaevinde yaşadığı dönemin tanıklığını yapacak kitap hazırlığına başladı.
Mehmet Dağ (58), yıllık ömrünün 34 yılını cezaevinde geçirdi. 24 yaşında olduğu 1981’de tutuklandı. Tutuklanmasıyla cezaevi hayatına, Esat Oktay yönetiminde işkencehaneye dönüştürülen Diyarbakır 5 No’lu cezaeviyle adım attı. İşkencelerde geçen 4 yılın ardından beraat etti.
Dağ, cezaevinden çıktıktan 6 yıl sonra 1991’de bir ihbar sonucu gözaltına alındı. Bölgede Olağanüstü Hal’in (OHAL) olduğu ve gözaltı süresinin 30 gün olduğu dönemde 28 gün gözaltında ağır işkence gördü. Yargılandığı Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) tarafından 36 yıl hapis cezası verildi. Toplamda 34 yıl cezaevinde kalan Dağ, ceza infaz süresi Haziran ayında bitmesine rağmen tahliye edilmedi. Afyon T Tipi Kapalı Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu’nun “iyi halli” bulmadığı Dağ’ın infazını 6 ay erteleme kararı verdi, Afyon İnfaz Hakimliği de kararı yerinde buldu. Dağ’ın karara karşı itirazı yerinde bulan Afyon 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi, Dağ’ın tahliyesine karar verdi. Dağ, 4 ay gecikmeli olarak 3 Ekim ayında tahliye oldu.
5 NOLU’YU HATIRLATIYOR
Cezaevindeki yaşamı ve adım attığı “dışarının” yaşamını değerlendiren Dağ, 34 yılda cezaevinden cezaevine sevk edildiğini anlatarak, bu sürede defalarca fiziki ve psikolojik saldırılara maruz kaldığını belirtti. O dönemde tutuklu olanların kaldığı Diyarbakır 5 No’lu cezaevinde 4 yıl kaldıktan sonra hakkında verilen hükümle birlikte, Bartın Cezaevi’ne sevk edildiğini kaydeden Dağ, burada, daha sonra sevk edildiği Kandıra F Tipi cezaevlerinde çıplak aramayı reddettiği için fiziki saldırıya uğradığını söyledi. Sonra tekrar Bandırma, oradan da Afyon Cezaevine sevk edildiğini ifade eden Dağ, “Buradaki cezaevinde yaşatılanlar, bazen insana Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde arkadaşlarımıza yapılan saldırıları hatırlatıyordu. Teslimiyeti dayatıp seni ve değerlerini yok etmeye çalışıyordular. Kısacası ağır bir tecrit söz konusuydu” dedi.
DİRENİŞTEN BAŞKA ÇARE YOKTU
Cezaevlerinin insan iradesini kırmaya, amaçlarından ve değerlerinden uzaklaştırmaya dönük olduğunu ifade eden Dağ, bu iradenin sınandığı olaylara da tanıklık ettiğini ifade ederek, yaşadığı ve sınandığı tanıklığı, “1998 yılında PKK Lideri Sayın Abdullah Öcalan yakalandığı dönemde birçok arkadaşımız çember oluşturmak için kendilerini yakma girişiminde bulundu. Bulunduğum cezaevinde de iki arkadaşımız bedenini ateşe verdi ve şehit oldular. Bu benim üzerimde büyük bir etki bıraktı. Ama yine de direnmek zorundaydık, başka çaremizde yoktu” diye anlattı.
YAŞAM MÜCADELESİ
İnsanın karşılaştığı sorunlara karşı iki seçenek bulunduğunu dile getiren Dağ, “İnsanın başına bir olay geldiği zaman buna karşı direnmek zorundadır. Ya teslim olup, kendi amaç ve değerlerinde uzaklaşacak ya da direnecek. Bunun için bir insanın amacı ve inancı sağlam ise buna bağlı olarak yaşam mücadelesi ve inancı, onu ayakta tutuyor ve içerde yaşamı büyütmek için sarılıyorsun” ifadelerini kullandı.
HER ŞEY DEĞİŞTİ
34 yılın ardından adım atmanın getirdiği şaşkınlıkla dışarda karşılaştığı manzarayı anlatan Dağ, tutuklandığı orta ölçekte bir kent olduğunu ifade ederek, “30 yıl aradan sonra cezaevinden çıktığında, insan yeni bir dünya ile yüz yüze kalıyor. O zamanlar E Tipi Kapalı Cezaevi etrafında bir iki ev vardı ya da yoktu. Hepsi boş arsa idi ama şimdi her yer yerleşim olmuş. Şimdi iki saatte oraya varamıyorsun, şehrin büyümesi ile birlikte şehrin şartları değişmiş, toplum büyümüş, teknoloji gelişmiş bu nedenle insan biraz zorluk çekiyor” diye konuştu.
YOLU DAHİ TARİF ETMEDİLER
Dışarıya ilk adım attığında tanımadığı bir dünya ile karşılaştığını vurgulayan Dağ, “Afyon Cezaevi’nden akşam bıraktılar. Bilmediğim ve tanımadığım bir yer idi. Ana yola çıkmak için gardiyan ve askerlere sordum, onu dahi bana göstermediler. Yine anladım ki düşman yine düşmanlığını yapıyor. Kendim, o gece karanlığında ve bilinmeyen yerde sora sora bir tesise geldim ve aileme telefon açtım. Ailem yaklaşık 4-5 saat sonra yanıma geldi” şeklinde konuştu.
TOPRAĞA BASTI
Tahliye olduktan sonra ilk kez doğayı ve toprağı görmenin, hissetmenin muazzam bir duygu olduğunu dile getiren Dağ, şunları söyledi: “Çıktıktan sonra ilk yapmak istediğim şey çıplak ayakla yıllar sonra toprağa basmaktı ve öyle de yaptım. Şimdi de ağaçlık yerleri dolaşmak ve doğa ile bütünleşmek istiyorum.”
5 NO’LU KİTAPLAŞTIRILACAK
Cezaevinin insanlara okuma alışkanlığı kazandırdığını aktaran Dağ, “Bol bol kitap okudum. Bu süreç boyunca iki kitap çalışması yaptım ama hala bir simlerini vermedim. Birisi 1979 Bucak Aşireti ile yaşanan çatışmalı süreç, birisi de 5 No’lu yaşamı üzerinde çalışmam var. Her iki kitapta redakte sürecini bitirdikten sonra çıkartmaya çalışacağım” dedi.
MA / Mehmet Güleş