Yılmaz: Kendimize daha çok sarılma vaktimiz geldi

img
İSTANBUL - Kürtçeye dönük baskı ve yasaklamalara karşı ancak daha fazla Kürtçe diyerek karşı durabileceklerini söyleyen MKM sanatçısı Ruken Yılmaz, “Sıkı sıkıya tutunmamız gereken şey; öz kültürümüz, dilimiz ve benliğimizdir. Artık kendimize daha çok sarılma vaktimiz geldi” dedi.
 
Kürt dili ve kültürüne yönelik baskı ve yasaklamalara her gün yenileri eklenirken, tüm baskılara karşı çalışmalarını sürdüren kurumların başında 29 yıldır faaliyetlerini devam eden Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) geliyor. Birçok önemli çalışmaya imza atan MKM, bünyesinde bugüne dek sayısız isim yetiştirdi. Bu isimlerden biri de Ruken Yılmaz. 
 
Siirt’in Eruh ilçesinden İstanbul’a göç eden Kürt bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yılmaz (30), 7 yaşından bu yana müzikle haşır neşir. Kürtçe müzikler dinleyip, 13 yaşındayken babasıyla MKM’nin yolunu tutan Yılmaz, o günden beri merkez bünyesinde çalışmalarını sürdürmekte. 
 
MKM bünyesinde sayısız projenin içinde yer alan Yılmaz, yine “Zelî” adında 7 parçadan oluşan bir albüm çıkardı.
 
HAYALİ MKM’DE MÜZİK YAPMAKTI
 
Ortaokul ve lise yıllarında kurdukları rock grubunda Türkçe şarkılar seslendirdiklerini ancak hayalinde MKM bünyesinde müzik yapmanın olduğunu dile getiren Yılmaz, “Liseyi bitirdikten sonra Kürtçe rock müzik yapan ‘Koma Asiyan’ grubuyla tanıştım. Grupta geleneksel şarkıları harmanlıyorduk. Ancak hep bir hayalim vardı, o da müzisyen olmaktı. Daha sonra grupla birlikte MKM’ye katılım başvurusu yaptık. Grupla iki yıllık sürecin ardından yollarımız ayrıldı. Ben de 2010 yıllında MKM yapısına dahil oldum. O günden sonra sanat faaliyetlerimi buradan sürdürüyorum” diye belirtti.
 
‘KÜRTÇEYİ BİLMEDİĞİMİ FARK ETTİM’
 
Çıkardığı “Zelî” albümde Melayê Cizîrî ve Cigerxwîn’in sözlerinden bestelediği iki parçanın da yer aldığını anlatan Yılmaz, “Bu parçalara yeni bir yorum getirmeye çalıştım. Ayrıca MKM’nin öncülük ettiği Dünya Devrim Marşları albümde de yer aldım. Bu albümlerle yapılan geri dönüşlerle birlikte Kürtçe müziğinin zorluğunu ve önemi çok iyi anladım. Dile dair eksikliklerim vardı. Albümle birlikte aslında Kürtçeyi bilmediğimi fark ettim. Dilin edebi yönünün detaylarını gördükten sonra kendime daha fazla dönüp bakmaya ve sorunu halletmeye çalıştım” dedi.
 
AKUSTİK MÜZİĞE İLGİSİ
 
Son dönemlerde ise akustik müziğe yöneldiğini ifade eden Yılmaz, akustik çekimlerin kendisine daha samimi geldiğini ifade etti.
 
Yılmaz, nedeni şöyle açıkladı: “Bu tür çekimlerle çok iyi dönüşler aldık. En son Dersim’de açık havada ‘Çi Çeme Çeme’ şarkısını söyleyip, dijital platformlar üzerinden paylaştık. Paylaşımdan sonra birçok olumlu yorum aldık. Birçok dinleyici ‘Burası Dersim kokuyor’ ve ‘Dersimin kokusu burnumuza geldi’ diye geri dönüşler yaptı. Bunu hissetmelerinin bir nedeni de görüntünün Dersim dağlarında olması ve sesimle bütünleşmesi olarak görüyorum. Çünkü görüntü de sadece sesim yoktu, aynı zamanda kentin sesi de vardı.” 
 
NİTELİK SORUNU 
 
Kürtçe müzikte son yıllarda nitelikli üretim yapılamadığı yönündeki kimi eleştirileri yönelttiğimiz Yılmaz, her dönemin dinamiklerinin farklı olduğunu, müziğin de bundan etkilendiğini kaydetti.
 
Yılmaz, “Bu tüm dünya müziğinde böyledir. ‘Kürtçe müzikte bir tıkanıklık mı var’ tartışmaları yerine nitelik sorunu tartışılmalı. Çok fazla müzisyen var. Bu iş böyle yapılmaz dediğimiz işler var. Ama bir yerde de bu işler böyle yapılır dediğimiz işler de var. Gerçekten tek derdi Kürt kültürü ve müziğine katkı sağlamak olan müzisyenler var. Bunları bildikten sonra kimse üretmiyor diyemeyiz, bu haksızlık olur” dedi.
 
HER SES YENİ BİR RENK
 
Anonim ezgilerin farklı sanatçılar tarafından tekrar seslendirilmesinden kimi zaman rahatsız olunmasını da yanlış bulduğunu dile getiren Yılmaz, şunları söyledi: “Bu üretememe değil, zengin geleneği önemseme ve her seferinde bu zenginliği zengin bir sesle birleştirip yeniden üretme olarak görmek gerekiyor. Ben müziği tüm benliğimle yapıyorum. ‘Çi Çeme Çeme’ ezgisini birçok sanatçı ve grup seslendirmiş. Onlar kendi benlikleriyle, birikimleriyle seslendirmişler. Bende kendi kültürel özelliklerimle, birikimim ve benliğimle okudum. Onun, onların şarkıya verdiği renkle benim verdiğim renk birbirinden çok farklı. Her yeni seslendiren yeni bir soluk getirmiş oluyor. Bunu bir yönden olumlu bile görüyorum. Kimi zaman ezgilerimizin kaybolup, gittiğini söylüyoruz. İşte bu şekilde yapılırsa kaybolmaz. Yeni nesille bu şekilliyle daha da aktarabiliriz” 
 
TEK CEVAP ‘VAZGEÇMEMEK’ OLMALI
 
Kürt diline ve müziğine yönelik saldırılar üzerinde de duran Yılmaz, bu saldırıların iki ayaklı olduğunu belirtti.
 
Siyasi ve kültürel olarak tanımladığı bu saldırıların aynı zamanda sanatın tüm dallarına dönük olduğunu vurgulayan Yılmaz, “Daha geçtiğimiz günlerde tiyatro grubumuzun bir oyunu Kürtçe olduğu için yasaklandı. Sürekli bu engelle karşı karşıyayız. Bu aslında Kürt varlığını ortadan kaldırmaya dönük saldırı. Bu çok açık ve herkes tarafından biliniyor. Peki buna karşı ne yapılabiliriz? Daha çok bu işin peşine düşerek karşı durulabilir. Daha fazla Kürtçe, daha fazla Kürtçe müzik ve sanatla bunun karşısında durabiliriz. Bundan hiç vazgeçmeyeceğiz. Tek cevabımız vazgeçmemek olmalı” diye konuştu. 
 
‘ÖZE DÖNÜŞ ZAMANI…’ 
 
Yılmaz, sözlerini şöyle noktaladı: “Burada sıkı sıkıya tutunmamız gereken şey; öz kültürümüz, dilimiz ve benliğimizdir. Artık kendimize daha çok sarılma vaktimiz geldi. Eğer bunu yapmazsak renksizleşiriz ve kaybolup gideriz. Gerçekten artık ‘öze dönüş’ zamanı başlamalı.” 
 
MA / Mehmet Aslan