Topağaç ziyaretgahı Aleviliğin tarihine önemli yer tutuyor

img

DERSİM - Aleviliğin tarihine, inancına, kimliğine ayna tutan ve geçmişi 5 bin yıla dayanan Topağaç ziyaretgahı, bölge halkının önemli inanç mekanlarından birini oluşturuyor. 

Dersim’in Merkeze bağlı Şöygeyik köy Şehitlik mezrasında bulunan Topağaç ziyareti geçmişiyle Aleviliğin tarihine, inanç ve kimliğine ayna tutuyor. Geçmişi 5 bin yıllık olduğu belirten Topağaç ziyaretgahı Düzgün Babayla aynı kutsiyeti taşıyor. Etrafı dağlarla kaplı olan Topağaç ziyaretgahı, Zel Dağı, Dolu Baba, Düzgün Baba ve Küçük Kaya ziyaretgahının tam ortasında bulunuyor. Topağaç ziyaretgahında kurbanlar kesilir, mum ve çıra yakar, niyazlar edilir, lokmalar dağıtılır, cem tutulur. Topağaç ziyaretgahında yere düşen ağaç dallarını yakmayan yöre halkı, “her kim dalları yakarsa sonuçlarının kötü olacağına” inanıyor. Topağaç ziyaretgahını efsaneleştiren hikâyesi de bu inanışla bağlantılı.
 
TOPAĞAÇ HİKAYESİ
 
Köyde çobanlık yapan Ayhan Çatakçı, Topağaç’ın Düzgün Baba ile aynı tarihe dayandığını söyledi. Çatakçı, Topağaç hikayesini şöyle anlattı: “Sonbaharda yağmur, kar yağarken köye göç eden bir aile bu ağacın altına sığınıyor. Yağışlar ağacın altına gelmediği için aile bir süre orada yaşıyor. Daha sonra ağacın altından çıkıp sığınacak yer yapan aile, damın üstünü kapatmak için oğulları ağaçtan bir dal koparmak için geliyor. Bir bakıyor ki karşıdaki ağaçta ihtiyar bir dede oturuyor. Gençler, ‘Nereye geldin, nereye gidiyorsun’ deyince dede, ‘Ben sizi korumaya geldim’ diyor. Gençler kim olduğunu sorunca dede, ‘ben Hızır aleyhisselâmım, bu ağacın sahibiyim, benim kolumu kesmeyin’ diyor. Fakat gençler dinlemeyip ağaçtan kesiyor ve yaşamını yitiriyor. Aileden başka bir genç gelip tekrar ağaçtan kesmek isteyince yine dede ortaya çıkarak, ‘onlar etti, sen etme, benim soyumu kurutma, onlar cahildi inanmadılar, beni soysuz, evlatsız acılara koyma’ diyor. Genç dinleyip orada 3 tane kurban kesiyor.”
 
‘DOĞA BİZİM AİLEMİZ’
 
O günden bu yana ağacın etrafında dualar edildiğini dile getiren Çatakçı, “Hikayeyi dedelerimizden ve babalarımızdan öğrendik. Bu yüzden biz toprağa ağaca taparız. Dedem ve babam sabahları kalktığında taşı, toprağı, doğayı öpüyorlar. Yeryüzü hiç kimsenin değildir. İnsan sevgi dolu, kardeşliği, dostluğu, paylaşmayı bilmelidir. Bizim ailemiz doğadır. Ağacın bir dalı kopsa ve yere düşse biz alıp yakmıyoruz. Yaktığımız zaman felaketini görmüşüz. Bu ağacın altında insanlar cem tutmuşlar. Dedelerimiz, dervişlerimiz ağacın altında kurbanlar kesmiş, yemekler yapmış, lokmalar dağıtmış” dedi.