ŞIRNEX - Henüz 17 yaşındayken gözü önünde köyü yakılan, gözaltına alınan ve 3 ay boyunca işkence gören Meryem Oruç, "Yaşadıklarımı ben unutsam bile rüyalarım bana hatırlatıyor" dedi.
Kurdistan kentlerinde 1990'lı yıllarda devletin uyguladığı “güvenlikçi” politikalar nedeniyle binlerce köy yakılıp yıkıldı, on binlerce insan tehdit, işkence, tutuklamaya maruz kaldı ve göçe zorlandı. Bu uygulamalardan Şirnex halkı da nasibini aldı. 1992 yılında Şirnex’in Basa (Güçlükonak) ilçesine bağlı Bînisra köyünde yaşayan 9 nüfuslu Acar ailesi baskıların hedefi oldu. Baba Abdullah Acar (45), 1990 yılından katledildiği 1993 yılına kadar sayısız kez gözaltına alındı, ağır işkencelerden geçirildi.
KÖYÜNE VARAMADAN KATLEDİLDİ
1990’da yeniden gözaltına alınan Acar, tutuklanarak Diyarbakır Cezaevine gönderildi. 1 yıl tutuklu kalan Acar, tahliye edildikten sonra baskılar sonucu 1991’de köyden çıkmak zorunda kaldı. 7 çocuğunu geride bırakıp köyünü terk eden Acar’dan bir süre haber alınamadı. Acar’ın eşinin ve çocuklarının yaşadığı ev tekrar askerler tarafından basıldı. Bu kez tüm aile işkenceden geçirildi. O yıllarda 17 yaşında olan Meryem de gözaltına alındı. Ailesinin evine baskın yapıldığını ve kızının gözaltına alındığını duyan baba Acar 1993’te ailesinin yanına gelmek için köye gelirken, köyüne varamadan askerler tarafından katledildi.
17’SİNDE AĞIR İŞKENCEDEN GEÇİRİLDİ
1993’te gözaltına alındıktan sonra Cizîr’in Banêxanê (Konak) Mahallesi’nde bulunan İlçe Jandarma Karakolu’na götürülen Meryem Oruç (48), çocuk yaşına rağmen ağır işkenceden geçirildi. 17’sinde işkencenin her türlüsünü yaşayan Oruç, Filistin askısına alındı, tırnakları çekildi, 3 ay boyunca gözaltında kalan Oruç vücudunda hala işkencenin izlerini taşıyor.
Devlet baskısının ilk babasına yönelik olduğunu söyleyen Meryem Oruç, o yılları şu sözlerle anlattı: "Hergün babam hakkında ihbar yapılıyordu. Yapılan bu şikayetlerden dolayı askerler iki günde bir evimizi basıyordu. Daha sonra babamı gözaltına aldılar. Bir gün boyunca işkence gördü. Eve geldiğinde her yeri kandı. Babam o haldeyken bu sefer de Kereşa Karakolu’ndan gelip yaralıyken alıp, tutukladılar. Diyarbakır'a götürdüler ve orada çok ağır bir işkenceden geçirdiler. Bedeni üstünde naylon eritmişlerdi, dişlerini kırmışlardı, işkencenin her türlüsünü uygulamışlardı.
KÖYÜNÜ YAKTILAR
Bir gün yine askerler evimizi ablukaya aldı. Annem o zaman hamileydi. Bu baskından sonra babam ‘ölüm fermanımı vermişler, buradan gitmem lazım' dedi ve gitti. Babamı bir süre göremedik. Daha sonra devlet tekrar köyü bastı. Birçok ev basıldı. Askerler köyü taradı. Hepimizi gözaltına aldılar ve köyü yaktılar.”
3 AY İŞKENCE GÖRDÜ
Çocuk yaşına rağmen 3 ay boyunca gözaltında işkence gördüğünü söyleyen Oruç, “İşkence sırasında tırnaklarımı tek tek çektiler. Çığlıklarım her yeri inletiyordu. Her gün beni asıp ardından işkence ediyorlardı. Ben üç ay boyunca gözaltında kaldım ve işkence gördüm. Parmaklarımı kırdılar. Ailemin diğer bireylerini de işkenceden geçirdiler" diye belirtti.
BABASININ CENAZESİNE GİDEMEDİ
Annesinin ve diğer aile bireylerinin de günlerce işkence gördüğünü kaydeden Oruç, babasının kendilerine yaşatılanların haberini aldıktan sonra köye geri dönme kararı aldığını ancak köye varamadan katledildiğini kaydetti. Oruç, “İşkenceden yeni çıkmıştım. Babam katledildiğinde cenazesine katılamadım. 3 yıl boyunca mezarına gidip bir dua okuyamadım” şeklinde konuştu.
Vücudunda hala işkencenin izlerini taşıyan Oruç, “Yaşadığım travmayı atlatamadım. Annem de gördüğü işkencelerden ve babamın katledilmesi nedeniyle yaşadığı travmayı atlatamadı ve 2014 yılında hayatına son verdi” diye belirtti. İşkenceden dolayı sağlığının bozulduğunu belirten Oruç, “Yaşadıklarımı ben unutsam bile rüyalarım bana hatırlatıyor. Ben bu devlete hakkımı helal etmiyorum” dedi.