Öztürk: Meclis savaş tezkereleri değil, barış mutabakatları çıkarmalıdır

img

ANKARA - Meclis’i toplumsal sorunları çözüme kavuşturacak mekan haline getirilmesi gerektiğinin altını çizen DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, “Meclis artık savaş tezkerelerini değil, barış mutabakatlarını çıkarmalıdır” dedi. 

 
Meclis Genel Kurulu’nda 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi’nin maddelerinin görüşmelerinde söz alan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Kürt sorununa dair değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin zor dönemlerden geçtiğini ifade eden Öztürk, “İçinde bulunduğumuz dönem, halkın gittikçe yoksullaştığı, esnafın her gün kepenk kapattığı, iktidarın çözemediği bir dönemdir. Bu dönem çoklu krizlerin yaşandığı ama aşamadığı bir dönemdir. Yaşanan çoklu krizlerin arkasında ise yüz yıldır çözülemeyen Kürt meselesi var; bu hakikati görmemek, bizzat Kürt meselesindeki dar ufkun uzantısıdır” şeklinde konuştu.
 
 
 
DARBELERİN ALTINDA KÜRT SORUNU VAR 
 
Kürt sorununun tüm toplum açısından yıpratıcı hale geldiğini dile getiren Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün ağır bir faturaya dönen ekonomik krizin altında, binlerce insanın yoksullaşmasının, yüz binlerce esnafın kepenk kapatmasının, darbelerin altında Kürt meselesi vardır. Kimse meseleyi oraya buraya çekmesin. Gelinen aşamada İrlanda, Bask-Katalan ve Filistin gibi siyasal sorunlar, zamanında demokratik yollarla çözüme kavuşturulmadığı için nasıl ki her iki tarafta ağır tahribatlar yarattıysa, Kürt meselesi de aynı şekilde çözüme kavuşturulamadığı için büyük tahribatlara neden oluyor, olmaya devam ediyor. Kürtler savaşla bu iş olmaz dedikçe, siz savaşı derinleştirdiniz. Bilanço ortada: Her açıdan krize giren bir devlet, tüm sınırlarda Kürtlerle savaşan bir devlet. Kürtler dışında herkesle konuşan bir devlet, Kürt düşmanlığı üzerinden herkesle anlaşan bir devlet. Herkesin Kürt düşmanlığını kullanarak istediğini yaptırdığı bir devlet var karşımızda.
 
GELENEKSEL DEVLET TEORİSİ 
 
Kürt meselesini çözmemek için yıllardır kullanılan geleneksel devlet retoriği bölücülüktür. Kürtleri bölücülükle suçlamak, büyük bir manipülasyon, koca bir yalandır. Kürt halkının demokratik mücadelesinde bölücülük arayan akıl, savaşı derinleştiren ve Kürt-Türk çatışmasını isteyen akıldır. Eğer bölücülük arıyorsanız bizim demokratik ve insani hak arayışımızda değil bu zihniyette aramalısınız.
 
DEMOKRATİK CUMHURİYET TALEBİ 
 
Evet, ortak yaşamı istemeyen ve halkların boğazlaşmasını isteyen kesimler her zaman oldu. Irkçı güruhların Kürt halkının üzerine nasıl salındığını gördük. Daha yakın zaman önce Konya’da yapılan katliamın arka planında hangi senaryonun olduğunu biliyoruz. İzmir HDP il binasını gündüz ortası basarak Deniz Poyraz’ı katleden zihniyetin hangi kaosun beklentisi içinde olduğunu çok iyi biliyoruz. Kürtler defalarca ayrılıktan yana olmadıklarını ama mevcut sistemle de yaşanamayacağını söylüyor, tanınmak ve haklarını almak istiyor. Dilini özgürce konuşmak ve çocuklarına öğretmek istiyor. Kürt halkı artık et ve tırnak gibi değil evrensel hukuk ölçüleriyle güvence altına alınmış eşit ve özgür yurttaşlar olarak demokratik bir cumhuriyet çatısı altında yaşamak istiyor.
 
KÜRT HALKI KİMSENİN KÖLESİ OLMAYACAK
 
İktidarlar değişse de aklın yolu birdir; akıl dışılığın da yolu birdir. Akıl bizi demokratik topluma, akıl dışılık ise bizi faşizme ve çöküşe götürür. Kürt halkı şimdiye kadar ne İskender’in ne Sezar’ın ne Saddam’ın ne Esad’ın ne de Evren’in kölesi oldu; bu saatten sonra da kimsenin kölesi olmayacak. 
 
SORUN SİYASAL BİR SORUNDUR
 
Kürt halkı ile Türk halkı arasında bir sorun olduğunu düşünmüyoruz. Sorun siyasal bir sorundur, sorun siyasetin sorunlardan rant devşirme sorunudur. Sorun meseleyi çarpıtma ve hakikatinden uzaklaştırma sorunudur. Sorun samimiyet ve fedakarlık sorunudur. Halklarımız eğer sorunu nefret ve düşmanlık üreten siyasetin aklıyla ele alsaydı şimdiye kadar büyük bir iç savaş yaşamıştık. Ancak halklarımız bir arada, sağduyu içinde ve insanca bir yaşamayı tercih etti. Biz barışı, sağduyuyu ve siyaset aklını halklarımızın bu tarihsel ortak aklından alıyoruz.
 
SİYASİ MÜHENDİSLİK PLANLARI 
 
Bizler dar odalarda siyasi mühendislik planlarıyla siyaset yapmıyoruz. Tarihsel olarak bütün oyunları bozan bir halkız. İktidarın temsilcileri gibi meclis kürsüsünden tüm ülkeye kaos, nefret ve öfke siyaseti yaymıyoruz. Halkın iradesini kişisel hırslarımıza kurban etmiyoruz, aldığımız yetkileri suçların üzerini örtmek için kullanmıyoruz. Bizler en sade şekilde halkın sesini buraya yansıtmaya çalışıyoruz. Bizler her zaman savaşa karşı çıktık. Hepimizi aç bırakma, yoksullaştırma, hukuksuz, adaletsiz bırakma uğruna bu çabamız görmezden geliniyor.
 
ELİNİZE NE GEÇTİ?
 
Peki, soruyoruz, gerçekten değiyor mu, elinize ne geçti? Bir an olsun kibrinizi bir kenara bırakıp geçmişinize dönüp bakın, durduğunuz nokta ile kıyaslayın ve nerede olduğunuzu, ülkeyi hangi bataklığa sürüklediğinizi bir kez olsun görün. Türkiye, Kürt savaşındaki ısrarından dolayı uluslararası ilişkilerde itibarını kaybetmiş bir devlet haline geldi. Kürtlere bölgesel düşmanlık yaparak Kürt meselesini bölgesel bir sorun haline getiren neden, iktidarın pragmatist politikalarından başka hiçbir şey değildir. Kürtler ve Türkler arasında çözülebilecek sorunun bugün bir tarafında Rusya diğer tarafında ABD var. Bir tarafında Araplar diğer tarafında Farslar var. Tüm bunların siyasi sorumluluğu, halk büyük krizlerle boğuşurken, şiddet ve güvenlik politikalarıyla demokratik haklarını kullanmasınlar diye, her gün tehditler savurarak, korkutarak, muhalifleri yargı kıskacına alarak ömrünü uzatmaya çalışan iktidardadır.
 
ÖCALAN’IN SÖZLERİNİ HATIRLATTI
 
Sayın Öcalan, ‘Bir haftada Kürt sorununu çözerim’ demişti. Fakat savaşta ısrar ediliyor. Bugün yaşanan tüm katliamlardan, tüm krizlerden, halkın yoksullaşmasından, binlerce nitelikli insanın ülkeyi terk etmesinden, anayasanın ve hukukun askıya alınmasından, meclisin notere dönüşmesinden, umutsuzluktan, karamsarlıktan iktidarın şahsileştirilmiş ama tüm topluma yerli ve milli diye yutturmaya çalıştığı, bilimsellikten, demokrasi ve hukuktan bihaber aile ve akraba siyaseti sorumludur. 
 
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK
 
Biz iktidarın savaş sanayisi üzerinden akrabalarını zenginleştiren politikalarını teşhir ettikçe, konumumuz ne olursa olsun ister milletvekili ister beldeye başkanı, isterse sıradan Kürt yurttaşı olsun, bizlere efendinin hukuku uygulandı. Düşman ilan edildik. Devletin tüm yargı ve şiddet aygıtları iktidarın eliyle hunharca bizlere uygulanarak düşman ilan edildik. Ancak bizler Meclis’e düşmanlık yapmak için gelmedik, kimsenin de bize düşmanlık yapmasına da müsaade etmeyiz. Halkın bütçesini akrabasına ailesine taşıyanlar burada bize düşmanlık şovları yaparak, bize parmak sallayarak suçlarının üzerini örtmezler. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
 
YA DEMOKRASİ YA FAŞİZM
 
Bugün siyaseti dost ve düşman arasında oynanan bir oyuna çevirmeye çalışan iktidar, önümüze iki yol bırakmış durumda: Ya demokrasi ya faşizm. Eğer bir Kürt barışı olacaksa, bu barış onurlu bir barış olabilmelidir. Önce yüzleşme, konuşma sonra helalleşme diyen bir barış olmalıdır. Kürt barışı hem Kürt halkı hem Türk halkı için en rasyonel yol iken maalesef politik menfaatlere kurban edildi, ediliyor. Uzun süre ordunun siyaset üzerindeki vesayet aracı olarak kullanılan Kürt meselesi bugün siyasi iktidarın, savaşıyla barışıyla oy devşirmeye çalıştığı, araçsallaştırdığı ve istismar ettiği bir mesele haline getirildi. 
 
Bu Meclis, halklarımızın ortak yaşam çığlığına kulak vermeli ve Kürt-Türk kavgasından fayda devşirenlerle artık yüzleşmelidir. Bu kürsü bizim için iktidarın temsilcilerinin yaptığı gibi şov yapma yeri değil; hakikatleri halka anlatma yeridir. Parlamento bizim için polemik mekanı değil, toplumsal sorunları çözüme kavuşturacak mekandır. Dolayısıyla bu Meclis artık savaş teskerelerini değil barış mutabakatlarını çıkarmalıdır. Meclis, barışa, demokrasiye ve adalete hizmet etmeli; meclis artık büyümeye hizmet etmeli, evrensel hukuka dayalı demokratik bir sistemi kurarak daha çağdaş bir ideale hizmet etmeli.”
 
Genel Kurul maddelerin görüşülmesiyle devam ediyor.