İZMİR – İTO Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Oya Otyıldız, Efemçukuru’ndaki Altın Maden Projesi’nde kapasite arttırılmaya gidildiğini belirterek, bunun kentin içme suyu için tehlikeli olduğunu ve ÇED raporunun iptali için dava açtıklarını söyledi.
İzmir’in su havzasını kirlettiği belirtilen Efemçukuru’ndaki Altın Madeni Projesinin kapasitesi 2 buçuk kat arttırmak için ÇED olur raporu alındığını ve bunun yaratacağı tehlikelere dikkat çeken İzmir Tabip Odası (İTO) Çevre Komisyonu Başkanı Dr. Oya Otyıldız, olur raporun iptali için dava açtıklarını söyledi.
‘AĞIR METALLER İÇME SUYUNA GEÇİYOR’
Ulusal Hava Kalitesi İzleme Ağı'nın verilerine göre, kentin hava kirliliğinin "Hassas" düzeyde olması ve suya karışacak metallerle insan sağlığının tehlikeye gireceğine değinen Otyıldız, 2011 yılında Efemçukuru su havzasında Altın Madeni Projesi kapsamında altın çıkarıldığını hatırlattı. Efemçukuru su havzasında altın madeni projesi ile oluşan tahribattan dolayı, kentin içme suyunu kirlendiğini belirten Otyıldız, Efemçukuru’ndaki şirketin kapasitesini 2 buçuk kat artırmak için “ÇED” raporu aldığını söyledi. “ÇED” raporun iptali için dava açtıklarını kaydeden Otyıldız, şöyle devam etti: “Neden istemiyoruz biz bu altın madenini? Çünkü oradaki kaya arsenik başta ağır metallerdendir. Kaya kazıldığı zaman orada tabi dinamitlerle patlatılıyor, un ufak ediliyor. Bu işlemler sırasında milyonlarca yıldır doğayla barışık olan ağır metallerden arsenik, çinko ve benzerleri hareketlenip yer altı ve yer üstü sularına karışıyor. Yediğimiz yiyeceğe geçiyor, içtiğimiz suya geçiyor.”
‘KANSER HASTALIKLARINA NEDEN OLUYOR’
Suyun, altından daha değerli olduğunu hatırlatan Otyıldız, sözlerini şöyle sürdürdü: “İzmir su fakiri bir şehir. Şu an Çamlı Barajı yapılmıyor. Çünkü altın madeninin dibinde. Eğer baraj yapılırsa altın madeni çalışamaz. Yani su altına feda ediliyor. Eğer suda ağır metaller olursa, çeşmelerimizden ağır metali sular akacak. Çeşmeden akan suyu içiyoruz, bununla yıkanıyoruz, bulaşıklarımızı, çamaşırlarımız yıkıyoruz. Bu ağır metaller vücuda geçecek. Bunlar vücuttan atılamıyor. Vücutta birikiyorlar ve çeşitli kanser sistemleri oluşturuyorlar. Mesane, akciğer kanserlerinden başlayarak her türlü kanser, düşükler, kansızlık pek çok hastalıklara yol açıyor. Bu nedenle biz altın işletmesini derhal kapatılmasını istiyoruz. İzmir’in çevre sorunları var, bu altın madeni suyumuzu toprağımızı kirletiyor."
‘HAVA SAĞLIĞI İNSAN SAĞLIĞINI ETKİLİYOR’
Kentin hava kirliliğine de dikkat çeken Otyıldız, "Temiz su, temiz hava olmadan yaşam olmaz" diyerek halka günlük ihtiyaçlarında daha çok sıcak su kullanmaları önerisinde bulundu. Aliağa’daki termik santrallerden çıkan gazlardan dolayı havanın kirlendiğini kaydeden Otyıldız, şöyle devam etti: “Hakim rüzgarlarla Karşıyaka’ya, oradan da İzmir’in geneline yayılan gazlar mevcut. Hava kirliliği insan sağlığını etkiliyor. Hava kirliliğinden en çok zarar görenler astım, bronşit hastaları oluyor. Bunların dışında kentsel dönüşüm diye eski binaları yıkıyorlar. Eski binalarda özellikle 90’dan önce yapılmış binalarda asbest (Yalıtım maddesi olarak kullanılan, lifsel yapıda bir mineral. Kanser ve kanser dışındaki hastalıklara neden olması nedeniyle geniş bir hastalık yelpazesi mevcut) çok kullanılmış. Çünkü hem yalıtkan hem de ucuz bir madde. Binalar yıkılırken asbest havaya saçılıyor ve biz soluyoruz. Asbest'te akciğer kanseri yapan son derece sakıncalı. Bunlar yıkılırken etrafta çok ciddi önlemler alınmak zorunda.”
'ÇÖZÜM TEHDİDİN KAYNAĞINI KÖKTEN SÖKMEK'
Gaziemir’de daha önce Sedat Avcı Kurşun Fabrikası’na ait nükleer atıkların toprağa gömüldüğü ve şimdide satıldığı ortaya çıktığını belirten Otyıldız, şunları söyledi: “Nükleer enerjimiz yok ama nükleer atıklarımız var. Bunlar çok ciddi radyasyon yayarlar. Radyasyonun tehlikelerini hepimiz biliyoruz. Tabii ki bütün bunların dışında işte taş ocakları var, rüzgar enerji santrallerinin oluşturduğu sağlık sorunları var. Salgın hastalığın dışında ki salgın hastalığın belirtisini hemen görüyorsunuz. Ama ağır metal elementlerin neden olduğu hastalıklar uzun vadede etkisini gösterdiği için daha tehlikeli. Aydın'da JES’lerle ve Aliağa'da termik santralle ortaya çıkan 'kanser köyler' bunun en büyük örnekleridir. Uranyuma bağlı tabii ki çok ciddi kanser tehlikesi söz konusu. Bütün radyoaktif atıklar kansere sebep olurlar. Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey tehdidin kaynağı kökten sökmek."