Komplo 25'inci yılında: Gün gün neler yaşandı?

img

AMED - Küresel güçlerin Ortadoğu’ya dönük ilk müdahalesi olan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük komplo, 25’inci yılını tamamladı. Öcalan’ın “çarmıha gerildim” şeklinde özetlediği süreçte komplocuların hedeflediği tasfiye gerçekleşmedi. 

Dünya sisteminin hegemon gücü olan Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) başını çektiği küresel güçlerin Ortadoğu’ya ilk müdahalesi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük geliştirilen uluslararası komplo oldu. ABD’nin, Avrupa Birliği (AB) ve Arap ülkelerinin, Rusya ve İsrail gibi ulus devletlerinde aralarında olduğu devlet düzeyindeki siyasi güçlerin Ortadoğu hesapları üzerinden devreye konulan komployla, bu planlarda işbirliğini reddederek halklar lehine bir duruş sergileyen Abdullah Öcalan’ın imhası amaçlandı. 
 
İmha planı, Abdullah Öcalan’ın Şam’da bulunduğu evin yakınında 6 Mayıs 1996’da bir ton patlayıcıyla gerçekleştirilen suikast saldırısıyla devreye konuldu. Şans eseri kurtulan Abdullah Öcalan imha edilemeyince, ABD, İngiltere ve İsrail’in hazırladığı, NATO Gladiosu tarafından adım adım uygulanan tasfiye planı devreye konuldu. 
 
Bu planın ilk adımı da ABD’nin Şam hükümetine siyasi ve diplomatik baskılarla atılmış oldu. Abdullah Öcalan, 40 yıllık rüyası olan dağ yolu yerine, insan yaşamını ve özgürlüğün iğne ucu kadar barışçıl bir imkânını yaratmak amacıyla Avrupa yolunu tercih etti ve 9 Ekim 1998’de Avrupa’ya çıktı. Yunanistan’a adım atmasıyla başlayan ve 130 gün “sürek avı” sonucunda Abdullah Öcalan, “istenmeyen kişi” ilan edilerek kendi deyimiyle çarmıha gerildi ve kaçırıldığı 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye getirilerek, İmralı Adası’nda özel olarak dizayn edilen tek kişilik cezaevine konuldu. 
 
ADIM ADIM KOMPLO
 
25 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, komplonun tüm yönlerini kendisinin de yargılandığı Atina Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunduğu ve daha sonra kitaplaştırılan Atina Savunması’nda teşhir etti. 
 
Avrupa’ya çıkışını “Kürt sorununu demokratik bir platforma getirmekti” olarak tanımlayan ve kendisine yönelik geliştirilen komployu “Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı” olarak değerlendiren Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkmasında yaşanan gelişmeler, Avrupa’ya çıkmasından sonra 130 gün süren sürek avının ardından Türkiye’ye getirilmesinde tarih tarih yaşanan gelişmeleri derledik. 
 
Ekim 1994: Ortadoğu’ya müdahalenin başlangıcı ve komplonun adım adım örülmesine giden süreç, ABD girişimleriyle başladı. Dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, 21 yıl aradan sonra 1994 yılının Ekim ayında Suriye’yi ziyaret etti. Bu görüşme her ne kadar “Ortadoğu’da kapsamlı barışa ulaşılması” gibi genel ifadeyle geçiştirilse de Şam’daki 4 saatlik Bill Clinton-Hafız Esad görüşmesinin 3 saati Abdullah Öcalan ile ilgiliydi ve böylece Abdullah Öcalan, en büyük tehdit olarak hedef alındı.
 
23 Şubat 1996: Türkiye ve İsrail, askeri ve eğitim işbirliği anlaşmasıyla ilişkilerini stratejik ortaklık seviyesine ulaştırdı. Bu anlaşma kapsamında Suriye’ye karşı işbirliği ile Suriye için çember daraltılıyordu.
 
9 Nisan 1996: Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile ABD Başkanı Bill Clinton arasında Beyaz Saray’da gerçekleştirilen gizli görüşme de Abdullah Öcalan ile ilgili oldu.
 
6 Mayıs 1996: Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komplonun ilk işareti, Şam’da düzenlenen suikast saldırısıyla verildi. 1 ton patlayıcı Abdullah Öcalan’ın bulunduğu evin yanındaki bahçede patladı, Abdullah Öcalan suikasttan yara almadan kurtuldu. Patlamadan yarım saat bile geçmeden Londra kaynaklı gazeteler, tesadüfen kurtulan Abdullah Öcalan’ın yaşamını yitirdiğini duyurdu.
 
Mayıs 1997: Necmettin Erbakan hükümetinin Savunma Bakanı Turhan Tayan, İsrail ve İsrail’in işgal ettiği Suriye’deki Golan Tepeleri’ni ziyaret etti.
 
16 Eylül 1998: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Suriye sınırında yaptığı açıklamalar ile Abdullah Öcalan'ın sınır dışı edilmesini veya teslim edilmesini istedi. Ateş’in açıklamalarının ardından uluslararası komplo devreye konuldu ve Suriye üzerinde birçok merkezden baskı oluşturulmaya başlandı.
 
17 Eylül 1998: Simitis-Clinton anlaşmasının hemen ardından KDP Genel Başkanı Mesut Barzani Ankara’ya çağrıldı ve kendisinden Amerika ile İngiltere’nin de dahil olduğu Ankara sürecine bağlılık sözü alındı. Ardından YNK Genel Başkanı Celal Talabani ile buluşularak, Washington’a gönderildiler. 17 Eylül 1998 tarihinde ise KDP-YNK-ABD arasında Washington Kürt Otonomi Antlaşması imzalandı. Bu mutabakatın özü ise, Kürt özgürlük mücadelesine karşı geliştirilen tasfiye ile birlikte Suriye konusunda işbirliği idi. Görüşmede varılan bir diğer mutabakat ise, Irak’ın federal temelde reforme edilmesi oldu.
 
30 Eylül 1998: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Suriye’ye yönelik askeri seçenekler masaya yatırıldı. Demirel, 1 Ekim'de Suriye’ye askeri müdahalede bulunma tehdidinde bulundu.
 
3 Ekim 1998: NATO, Suriye sınırında bulunan İskenderun’da kapsamlı bir askeri tatbikat başlattı. Tatbikata 2 bin 500 ABD askeri ve personeli de katıldı. Bu gelişme, Suriye’ye karşı bir savaş hazırlığı olarak yorumlandı. Bu tatbikat vesilesiyle Amerikan donanmasına ait savaş gemileri ve gelişmiş füzeler, Doğu Akdeniz’de Suriye sınırına kaydırıldı. Aynı günlerde İsrail de Golan Tepeleri’ne askeri güç yığdı. Buna paralel olarak Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş ve Cumhurbaşkanı Demirel’in Suriye’yi ve Abdullah Öcalan’ı hedef alan açıklamaları geldi.
 
Bu açıklamaların ardından Hatay’dan Şirnex’in Cizîr (Cizre) ilçesine kadar uzanan 618 kilometrelik Suriye sınırına birlikler kaydırıldı ve Amed ile Meletî hava üslerine kırmızı alarma geçiş niteliği taşıyan turuncu alarm verildi. Diğer yandan ABD, Mısır ile Suudi Arabistan nezdinde diplomatik girişimde bulunarak, Suriye’ye baskı uygulanmasını istedi. Böylece ABD-Türkiye-İsrail üçlü kıskacı, Suriye’yi zorlayan bir raddeye ulaştı.
 
SURİYE’DEN ÇIKIŞ
 
9 Ekim 1998 öncesi: ABD-NATO-İsrail ve Türkiye, Suriye üzerindeki askeri, siyasi, diplomatik kuşatmayı arttırdı. Bu baskı 9 Ekim 1998 tarihinde zirveye ulaştı. Suriye bu baskılara boyun eğmeyi ve PKK konusunda anlaşmayı çıkarlarına uygun bularak, Abdullah Öcalan’ı ülkeyi terk etmeye zorladı. Abdullah Öcalan bu durumu Atina savunmasında, “Suriye yetkilileri, benden en kısa sürede ülkeyi terk etmemi istiyor, ‘Durma git!’ diyorlardı” diyerek anlattı.
 
AMANSIZ TAKİP  
 
9 Ekim 1998: Abdullah Öcalan, Şam Havaalanı’ndan Suriye’ye ait bir yolcu uçağıyla Atina’ya hareket etti. Uçak, Atina Hellinikon Havaalanına indiğinde, Abdullah Öcalan’ı bizzat davet eden, önceden her şeyin hazırlandığını bildiren ve karşılama sözü veren Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas ortalıkta yoktu. Baduvas yerine Savvas Kalenteridis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Stavrakakis Abdullah Öcalan’ın karşısına çıktı. Öcalan bu durumu, “Suriye’den çıkarılarak, Yunanistan tuzağına çekilmemde Baduvas şahsında İngiltere’nin rolü olmuştur. Bir İngiliz yetiştirmesi olan Baduvas’ın daveti, ABD-İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı olarak devreye konulmuştur. Bu andan itibaren nereye gidersem gideyim amansız takip ve kontrol, NATO ve ABD tarafından devam edecekti” diye anlattı. İltica başvurusunda bulunan Abdullah Öcalan’ın, talebi mahkemeye gönderilmeden “Yunanistan’ı derhal terk etme” kararı alındı. Abdullah Öcalan, Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel bir uçakla aynı gün (9 Ekim) Moskova’ya götürüldü.
 
MOSKOVA’DA AYAĞI 
 
9 Ekim 1998: Rusya’ya giden Abdullah Öcalan, burada Numan Uçar ve Rusya güvenlik elemanları tarafından karşılandığını ifade ederek, “Önce Liberal Demokrat Parti Başkanı Jirinowski’nin evine ardından bir dağ evine götürüldüm. Yanımdaki görevlilere siyasi iltica başvurusu verdim” sözleriyle 33 gün kaldığı Moskova’da nasıl karşılandığını anlattı.
 
11 Ekim 1998: Abdullah Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasının ardından geçiş noktalarını da içeren istihbarat bilgileri Ankara’ya ulaştırıldı. 11 Ekim 1998’da konuyla ilgili bir basın toplantısı düzenleyen dönemin Türkiye Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, “Bugün itibariyle Öcalan’ın Rusya’da olduğunu, müttefik bir ülkenin istihbarat örgütünün verdiği bilgiyle öğrenmiş bulunmaktayız” dedi. Bunun üzerine Abdullah Öcalan, Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı olan Duma’ya siyasi sığınma talebinde bulundu.
 
4 Kasım 1998: Duma, 1’e karşı 298 oyla Abdullah Öcalan’ın sığınma talebini kabul etti. Duma’nın bu kararına ilk tepki, ABD’den geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, yaptığı açıklamada kimsenin Abdullah Öcalan’a sığınma hakkı talep etmemesi gerektiğini söyledi.
 
Abdullah Öcalan hakkında verilen Duma kararını tanımayan Rusya Başbakanı Primakov, 9 gün süre vererek, Abdullah Öcalan’ın Rusya’dan ayrılmasını istedi.
 
İTALYA’YA OLAĞANÜSTÜ BASKI 
 
12 Kasım 1998: İtalya Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) Milletvekili Ramon Mantovani’nin devreye girmesiyle Rusya’dan İtalya-Roma’ya geçen Abdullah Öcalan, İtalya Havalimanı’nda iner inmez tutuklandı. Tutukluluğun ardından Abdullah Öcalan Roma’da iltica başvurusunda bulundu.
 
Abdullah Öcalan, İtalya’da yaşadığı süreci şöyle anlattı: “İtalya hükümeti kendine güvensizdi ve belirleyici olma güçleri yoktu. Adeta bir suçlu muamelesi yapıldı. Parmak izlerimi aldılar, fotoğraflarımı çektiler. Sağlık koşullarımı ileri sürmemle tıbbi müdahalelerin de yapılabildiği bir yere götürdüler. Bu sırada resmi makamlara siyasi iltica talebimi içerin yazılı başvuruda bulundum. Tüm olumsuzluklarına ve zorlanmama rağmen İtalya, diğer ülkelerden (Yunanistan ve Rusya) farklı olarak resmi işlemler yaptı. İltica talebimi hükümet düzeyinde işleme koyan ilk ve son ülkeydi. Böylece kalışım hukuki bir güvenceye dayanıyordu. Ancak İtalya üzerinde ABD’nin başlattığı ve daha sonra Avrupa Birliği Konseyi’nin de dahil edildiği olağanüstü baskılar karşısında siyasi sığınma talebimin kararı sürüncemede bırakıldı.”
 
21 Kasım 1998: ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Abdullah Öcalan’ın hiçbir ülkeye kabul edilmemesi için dönemin NATO Genel Sekreteri Javier Solana ile uzun bir görüşme yaptı.
 
‘İSTENMEYEN KİŞİ’ İLAN EDİLDİ
 
24 Kasım 1998: ABD Başkanı Bill Clinton, iki kez telefonla aradığı İtalya Başkanı D’Alema’ya, “Tarihi bir hatadan kaçının!” dedi.  ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin’in “Öcalan bir an önce Türkiye’ye iade edilmelidir” açıklaması yaparken, İtalya’ya baskılar Avrupa Konseyi düzeyinde de sürdü.
 
D’Aleme hükümetinin ülkeden çıkması için psikolojik baskı yaptığını anlatan Abdullah Öcalan, orada yaşadığı süreci şöyle anlattı: “Baskılar buradakinden (İmralı) bile daha şiddetliydi. Başbakan da yapılanları biliyordu. Sonuç olarak bir teminat verilmesi durumunda ülke sınırları dışına çıkabileceğimi bildirmek zorunda kaldım. Bunun üzerine hükümet Avrupa’da başka bir ülke bulmak için girişimler başlattı. Bu sırada Almanya Federal Hükümeti hakkımda daha evvel aldığı iade zorunluluğu içeren tutuklama kararını ‘Amacı iade olmayan’ bir tutuklama kararına çevirdi. Böylece Almanya’ya iade edilmem ihtimali ortadan kaldırılarak, siyasi hesaplarla alınmış başka hukuk dışılık sergilenmiş oldu. Fransa yapılan görüşmelerde ülkelerine kabul etmeyeceklerini bildirerek, Senegal önerisi yaptı. Bu öneri gayri ciddi bulunarak, Avusturya ve Finlandiya seçenekleri tartışıldı. Finlandiya Dışişleri yetkililerince ‘Almanya kabul ederse’ şartı getirildi. Almanya kabul etmeyince Finlandiya girişimleri sonuçsuz kaldı. Avusturya’da ülkesinin beni kaldıramayacağını bildirdi. İtalya, Almanya ve Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa ülkelerinin kapıları bana fiilen kapatılmıştı. Avrupa’da ‘İstenmeyen adam’ ilan edilmiştim.”
 
16 Ocak 1999: Abdullah Öcalan İtalya’dan çıkarak Moskova’ya vardı. PKK Lideri Öcalan, bu durumu, “İtalya’nın, ‘Öcalan’ı geri alın, size IMF’nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtıralım’ teklifi, Rusya tarafından kabul edilmişti” diye anlattı. Rusya’ya ikinci kez giden Abdullah Öcalan, bir odaya konulduklarını ve dışarıya dahi çıkarılmadıklarını söyleyerek, bu durumu “Demirden kafes” içine alınma olarak değerlendirdi.
 
ÇARMIH VE TABUT HAZIRLIĞI
 
17 Ocak 1999: Rus güvenlik görevlileri, Abdullah Öcalan’a hükümetin burada kalmasını istemediğini ve bu talimatında Primakov tarafından verildiğini belirtti.
 
18 Ocak 1999: Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksandr Lebedev, Türkiye’ye “Öcalan, yakalanır yakalanmaz sınır dışı edilecek” sözü verirken, Bülent Ecevit ise aynı gün basına yaptığı açıklamayla bu durumu teyit etti. Abdullah Öcalan, bu süreci “çarmıh veya tabutun hazırlanması” olarak değerlendirdi.
 
20 Ocak 1999: PKK Lideri Abdullah Öcalan, isteği dışında Tacikistan’ın başkenti Bişkek’te bir köy evine götürüldü. PKK Lideri, bu durumu da, “Bu, zorla kaçırılmaydı. Burada 8 gün tam bir tecrit altında tutuldum” şeklinde anlattı.
 
BİŞKEK’TEN SONRA MOSKOVA
 
28 Ocak 1999: Abdullah Öcalan, hazırlanan bir uçakla tekrar Moskova’ya götürüldü. Burada Rus özel birlikler tarafından tehdit edilen Abdullah Öcalan, tekrar Şam’a götürülmek istendi. Ancak Abdullah Öcalan bu teklifi reddetti. Durumun tehlikeli hale gelmesinden ötürü Abdullah Öcalan, Amiral Naksakis’e can güvenliğinin tehlikede olduğunu bildirdi.
 
29 Ocak 1999: Emekli General Naksakis’in getirdiği özel uçakla Abdullah Öcalan, Leningard’da yolculuk eden Rus yetkililerin Bükreş’te inme tekliflerinden şüphelenerek, ikinci kez direk Atina’ya indi.
 
YUNANİSTAN’A İKİNCİ GELİŞ 
 
30 Ocak 1999: Yunan Dışişleri Bakanı Teodoros Pangalos, “Ülkemize hoş geldiniz. Sizinle görüşmek istiyoruz. Hukuki anlamda gereken işlemler yapılacaktır. Farklı bir yaklaşım olmayacak. Bu açıdan sizin durumunuzu somut olarak tartışmak istiyoruz” mesajını Naksakis üzerinden Abdullah Öcalan’a gönderdi. Görüşmeyi kabul eden Abdullah Öcalan, Pangalos’un yerine yine Stavrakakis ve Kalenteridis ile karşılaştı. 
 
Abdullah Öcalan, “Tuzağa düşürülmüştüm. Görüşmek için çağırdıkları eve en üst düzey de istihbarat ekibini yollamışlardı. Tehditkar bir üslupla, ‘Sana sabah 04.00’e kadar süre tanıyoruz. Aksi halde bildiğimizi zorla yaparız’ diyorlardı. Zorla bir yere götürdüler. Bir kez daha iltica talebinde bulundum. Ancak Stavrakakis, talebimi resmiyete koymadığı gibi bunun kabul edilmeyeceğini bildiriyordu. Yasadışılık kural olmuştu. Yurt dışı edileceğim söylendi ancak nereye gönderileceğim söylenmiyordu” diye anlattı. 
 
DAVOS’TA PETROL PAZARLIĞI
 
30 Ocak 1999: Davos’ta gerçekleştirilen Dünya Ekonomik Forumu toplantısında, Rusya Başbakanı Primakov ile ABD’li petrol şirketleri arasında Abdullah Öcalan’ın durumu pazarlık masasına yatırıldı. Rusya’da yayınlanan ekonomi gazetesi Kommersant’da, “Apo’ya karşı petrol pazarlığı” konulu haberiyle, Davos anlaşmasıyla Kazak petrollerinin Rusya; Azeri petrollerinin ise Türkiye üzerinden dağıtılacağını yazdı.
 
MİNSK’TE OLAĞANÜSTÜ ALARM 
 
31 Ocak: Yunanistan’ın girişimleriyle ve hazırlanan uçakla Minsk havaalanında indi. Abdullah Öcalan’ın Minsk Havaalanı’na indiği gün İsviçre’de gizli alınan kararla Avrupa’daki bütün uluslararası havalimanlarının Abdullah Öcalan’ın içinde bulunacağı herhangi bir uçağa iniş izni vermeme konusunda üst düzey bir kararla alarma geçirildi.
 
HOLLANDA UÇAĞI GELMEDİ
 
Aynı gün Minsk Havalimanı’nda Hollanda uçağının gelmemesi nedeniyle Abdullah Öcalan, Yunanistan uçağını terk etmedi. Tüm ısrarlara rağmen uçaktan inmemesi nedeniyle uçak, 31 Ocak’ı 1 Şubat’a bağlayan sabah saat 04.00 sıralarında tekrar Atina’ya döndü. NATO gücüyle yapılan kontrol nedeniyle yakıt için dahi Abdullah Öcalan’ın içindeki uçağın başka havaalanına inişine izin verilmedi.
 
ANKARA’DA OLAĞANÜSTÜ GÖRÜŞME
 
1 Şubat 1999: Pangalos, Korfu Adası’nda tecrit altında tutulan Abdullah Öcalan’ın Yunanistan’da olduğunu ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns’ü telefonla arayarak bildirdi. Daha sonrasında Abdullah Öcalan’a Güney Afrika’ya gidileceği ve can güvenliği noktasında garanti verildi. 
 
Abdullah Öcalan, Korfu Adası’nda tutulduğu süreçte uluslararası güçler arasındaki pazarlığa dayanan görüşmelere değinerek, bu süreci şöyle anlattı: “(..) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, ‘Öcalan’ın uçağı Yunanistan’a inmiş olabilir, ama şu anda orada değil. Yunan hükümeti de diğer hükümetler gibi Öcalan’ın orada kalmasına izin vermemektedir’ sözleriyle işlerin planlandığı gibi gittiğini itiraf etmektedir. Yine Türk basınının bildirdiğine göre, o kritik günde (1 Şubat) Ankara’da Başbakanlık konutunda olağanüstü görüşmeler oluyordu. Konutta Başbakan Bülent Ecevit, aynı zamanda benimle ilgili operasyonel faaliyetlerinde koordinatörü olan Genelkurmay Harekat Başkanı ve Başbakanlık Askeri Danışmanı Korgeneral Yaşar Büyükanıt ile bir araya geliyordu. ABD, Türk ve Yunan yetkililer nereye götürüleceğimi bilirlerken, ben ve refakatçilerim tecrit altında tutulduğumuz Korfu’daki istihbarat merkezinde henüz nereye götürüleceğimizi dahi bilmiyorduk.”
 
ABD İSTEĞİYLE NAİROBİ’YE GİDİŞ 
 
2 Şubat 1999: Abdullah Öcalan, Güney Afrika yerine 2 Şubat saat 05.30’da özel bir uçakla Korfu’daki havaalanından yola çıktı. ABD Atina Büyükelçisi Nicholas Burns, Simitis ve Pangalos’tan Kenya’ya götürülmesi istendi. İsviçre’den geldiği belirtilen NATO Gladiosu veya CIA’in ayarladığı kuvvetle muhtemel olan bu gizli uçak, 2 Şubat (1999) günü saat 11.00 sıralarında Nairobi Havaalanı’na indi. Abdullah Öcalan, Kenya Büyükelçisi Kostoulas tarafından karşılandı. Gümrük geçişini de tamamen aynı büyükelçi yaptı.
 
NATO’NUN KONTROLE ALMASI 
 
20 yıl boyunca NATO bünyesinde görev yapan Kostoulas’un, “NATO’da 20 yıldır sürekli seni araştıran birimin başındayım. Seni gökte ararken yerde buldum” sözlerini havaalanında sarf ettiğini belirten Abdullah Öcalan, “Ortaya çıktı ki bu süreçte NATO’nun özel operasyon birimi tarafından kontrole alınma durumum vardır. Bunlar eliyle Kenya’ya sürüklenmemin de bilinçli bir planlamaya dayandığı, her şeyin önceden ayarlandığı, Türkiye’nin ise Kenya Havaalanı’nda teslim almak ile görevlendirildiği ve tüm bu süreçlere ABD’nin önderlik ettiği ortaya çıkacaktı” değerlendirmesinde bulundu.
 
AYNI GÜN CIA İLE MİT GÖRÜŞMESİ
 
4 Şubat 1999: Akşam saatlerinde bir CIA elemanı, Türkiye’nin MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la bir konuda görüşme istedi. Atasagun’un evine CIA’nın İstasyon Şefi ve iki kontra-terör uzmanı 3 Amerikalı giderek, Abdullah Öcalan’ın yakalanması için Türk yetkililerine Amerikan Başkanı Clinton’ın emriyle destek ve müşterek operasyon önerisinde bulundu. Türkiye de bu öneriyi kabul etti. Aynı saatlerde Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, Abdullah Öcalan’ın kaçırılması sonrası gazeteci Sedat Ergin’e yaptığı açıklamada, “4 Şubat’ta bize Öcalan’ın Afrika’dan alınabileceği haberi geldi. Onun üzerine bu mekanizma harekete geçirildi” dedi. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, gece yarısı Çankaya Köşkü’nde devlet zirvesini topladı.
 
İMRALI CEZAEVİ YENİDEN İNŞA EDİLDİ
 
Yine aynı tarihte İmralı yarı açık cezaevi boşaltılarak, Genelkurmay’a devredildi. Adanın etrafı askeri bölge ilan edilerek, tadilat adı altında özel olarak tek kişinin kalacağı İmralı Cezaevi yeniden inşa edilmeye başlandı.
 
KENYA’DA HER GÜN BASKI
 
4-15 Şubat 1999: Abdullah Öcalan, Kenya’da Kostoulas’ın evinden çıkma yönünde baskılara maruz kaldı. “5-6 gün yapılan çalışmada pasaport verilecek” denilen ve 12 Şubat’ta çıkarılacağı belirtilen Abdullah Öcalan’a pasaport getirilmedi. PKK Lideri Öcalan, bu durumu “Oyalama” olarak değerlendirdi.
 
TÜRK UÇAĞI UGANDA’YA İNDİ
 
8 Şubat 1999: Büyükelçi Kostoulas, yardımcısı Yorgos Diakofotakis’i Kenya Dışişleri Başkanlığı Genel Sekreteri Kathourima’nın isteği üzerine gönderdi. Türkiye Emniyet Genel Müdürü Necati Bilican, Der Spiegel dergisine verdiği bir demecinde, Abdullah Öcalan’ın adım adım takip edildiğini söyledi ve “Biz onu yakalayacağız” dedi.
 
10 Şubat 1999: İstanbul’dan kalkan Türk uçağı, yerel saatle 16.00 sularında Uganda’nın Entebbe Havaalanı’na indi. Fransız Dassault imalatı bu uçağın, Türk işadamı Cavit Çağlar’a ait olduğu ortaya çıktı. 9 kişilik ekip, Kenya’nın kuzey komşusu Uganda’nın başkenti Kampala’ya giderek, beş günlüğüne Entebbe Lake Victoria Oteli’ne yerleştirildi ve Kenya’dan haber beklemeye başladı. 
 
ZORLA ÇIKARILMA DEVREDE
 
Aynı gün (10 Şubat 1999) Büyükelçi Kostoulas ve işadamı Yorgos Panos da Kenya Büyükelçiliği konutuna gelerek, Abdullah Öcalan’ı bir kez daha Seyşeller planı adı altında elçilikten dışarı çıkmaya ikna etmeye çalıştı. 13 Şubat 1999 sabahı Abdullah Öcalan’ın ısrarla elçilik konutundan çıkmama kararlılığı üzerine, zorla dışarı çıkarılma girişimi devreye konuldu.
 
KENYA’DA YASADIŞI KAÇIRILMA
 
15 Şubat 1999: 15 Şubat’ta Kenya sınır dışına çıkmasını talep ederken, Abdullah Öcalan Hollanda’ya gitme koşuluyla binadan ayrıldı. Abdullah Öcalan, 15 Şubat akşamı Nairobi Havaalanı’ndan uluslararası istihbarat örgütlerinin ortak operasyonuyla korsanca kaçırıldı. 16 Şubat günü kameralar karşısına geçen dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirildiğini açıkladı. 
 
ÇARMIHA GERİLME SÜRECİ
 
Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999’dan bugüne geçen 26 yılda İmralı Adası’nda ağır tecrit koşullarında tutulan Abdullah Öcalan, Atina Savunması’nda 130 gün süren sürek avını, şöyle özetledi: “İlk çivi Moskova’da çakıldı; ihanetin yılan soğukluğunu yaşadım. İkinci çivi Roma’da çakıldı; kapitalizmin ince oyunlarına karşı onurdan vazgeçmedim. Üçüncü çivi Atina’da çakıldı; eşi görülmemiş dostluğa bir ihanet karşısında adeta dilim tutuldu, felç oldum! Dördüncü çivi Nairobi’de çakıldı; idam cezasıyla arandığım Türkiye’ye teslim edildim. ‘Çarmıh (dört çivi) komplosu’ sonucu, Marmara Denizi’ndeki İmralı tek kişilik ada hapishanesine -Hades mezarlığına- konulup, çarmıhta ölme (idam edilme) beklentisi içine alındım. Dolayısıyla Türkiye’nin değil, uluslararası komplonun mahkûmuyum” sözleriyle anlattı.
 
TARİHİ SORUMLULUĞA DAVET
 
Atina Savunması’nda komployu boşa çıkarmanın yegane yolunun tüm düşmanlaştırma girişimlerine rağmen halkların demokratik birliğini geliştirmek olduğunu vurgulayan Abdullah Öcalan, ülke aydınlarına şöyle seslendi: “Kapitalist hegemonyanın kendisine maske rolü vererek tekelinde tuttuğu demokrasiyi, bir oyun olmaktan çıkaralım; onurlu yaşam ve onurlu birliktelik esasları üzerinden biz kuralım. Demokratik çözüm temelli barış için üzerime düşeni yaptım, sizleri de tarihi sorumluluğunuzu yerine getirmeye davet, ediyorum. Uluslararası oyunlara ancak bu temelde araç olmaktan kurtarabiliriz kendimizi…”
 
MA / Müjdat Can